Teslimiyet Nedir?

Hakiki Hürriyet: Teslimiyet

Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdülillahi Rabb’il âlemin.
Vessalatu vesselamu alâ Resûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ecmaîn.

Çağımızın iki kelime ile anlatılıp, bir kelime ile vadedilmesi istense günümüz toplumları şu kelimeleri sıralardı hiç şüphesiz: hız, haz, özgürlük. İçinde bulunduğumuz çağda günden güne modernizmin estirdiği şiddetli rüzgârlardan dolayı sınırsız ve sorumsuz bir özgürlük anlayışı yer bulmakta. “Ben öyle özgürüm ki;

düşünceleri ile sarmalanmış zihinlerle çepeçevre kuşatılmış durumdayız. Peki tüm kimliklere karşı ayrı bir kimlik taşıyan biz Müslümanların hakiki özgürlük, hürriyet anlayışı nedir? Evet, hakiki hürriyet varsa, demek ki sahte hürriyet de var. Ve ne yazık ki sahte hürriyet hakiki hürriyeti gölgede bırakacak şekilde cazip bir şey gibi sunuluyor. Aslında özgürlük insanın fıtraten meyyal olduğu bir şeydir. Ve herkesin istediği bir haldir. Ama genel olarak bu özgürlük meselelerinde artık çizgiler aşılıyor ve yanlış yönlere kayıyor. Eğer biz bu noktada belli şeyleri koruyamazsak o sahte özgürlük, hakiki özgürlük diye kendini bize tanıtacaktır.

Özgürlük sınırsız ve sorumsuz yaşamak değil, hevanın kulu olmak değil, makamın, şehvetin kulu olmak değil asıl özgürlük Allah’a kulluktadır; teslimiyettedir.

Nedir Teslimiyet?

Teslimiyet kelimesi İslam’la aynı kökten gelir. Silm, selam’dan geliyor. Sözlükte kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak, vermek, barış yapmak gibi manalardadır. Bu manalardan yola çıkarak şöyle genel bir anlam veriyoruz: Mü’min bir kişinin bilerek, isteyerek ve samimiyetle Allah’a boyun eğmesi ve Allah’ın isteklerini yapmak için elinden geleni yapmasıdır. Akıllarda rahat kalabilmesi, teslimiyetimizin düzeyini görebilmemiz ve gerçekten Allah’a teslim miyiz, teslim olup gerçek hürriyeti kazanmış mıyız muhasebesini yapmak adına şu tanımları inceleyelim:

1. Teslimiyet der demez akıllara gelen ilk cümle şudur: Gerçekten kayıtsız ve şartsız Allah’a boyun eğmek.
2. Koşulsuz ve pazarlıksız bir şekilde Allah’ın emirlerini kabul etmek.

Allah’a kuluz. Bunun için Allah’a koşul sunamayız.

Ben bunca dua ediyorum neden kabul olmuyor? Niye Allah Müslümanlara yardım etmiyor? Niye böyle/şöyle olmuyor? Bu kadar zaman şu ameli yaptık hadi Allah’ım artık şöyle olsun’ gibi yaklaşımlarla sanki rabbimize bunun faturasını verircesine bir hal alıyoruz. Bu da teslimiyet dediğimiz büyük ufka aykırı. Ne koşul ne pazarlık; teslimiyet bu ikisini de kaldırmıyor.

3. Zorlasa ve acıtsa bile istenen her şeyi eksiksiz ve gereğince yerine getirmektir.

Yerine göre çok zorlanacak çok acıtacak ama Allah için katlanılacak, sabredilip diş sıkılacak. İşte o zaman teslim olunmuş olunacak.

4. Sadece eli, kolu yani bedeni değil, arzu ve istekleri bile ikna edip kalbi itminana erdirmek, kalbin sükûnete erdirilmesidir.

Allah bizden bunu istiyor. Hayır diyor, kalben de buna teslim olacaksın. Öyle bir teslimiyet ki kalbini buna ikna edeceksin.

“فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجاً مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يماً
“Hayır, rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu kabullenmedikçe ve boyun eğip teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.”  (Nisa, 65)

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ne dedi?

‘Benim getirdiklerime hevalarını tabi kılmayan hakiki manada iman etmiş olamaz’

Dilde söylediğini kalben de söylemek… Bana hangisi menfaat sağlıyorsa deyip önündekini tercih etmek değil, madem Allah dedi; bana düşen teslim olup itaat etmektir deyip o konuda olması gerekeni ortaya koymak.
Ömer radiyallahu anh, belki de bu 4. maddeye delil olabilecek şeyi söylüyor:

‘İster hoşuma giden olsun ister gitmeyen, hangi hal üzere sabahlarsam sabahlayayım benim için fark etmez. Çünkü ben hayrın hoşuma gidende mi gitmeyende mi olduğunu bilmiyorum. O halde rıza gösteririm. Hangi hal olursa olsun.’

5. Teslimiyet bedeli ne olursa olsun hiçbir bahaneye sarılmadan Allah öncelikli yaşamaktır.

Filanca ne der öncelikli değil, Allah ne der kaygısını her kaygının önüne alarak Allah öncelikli yaşamak.

Teslimiyet bu kadar önemliyse neden istenilen oranda hayatımızda yok? Bir şey eksik ki bu da eksik? Olmayan şey ne: Güven.

İman ahlakı güvendir. Güvenin olmadığı yerde teslimiyet olmaz. -bu noktada teslimiyet ve itimat birbirine karıştırılmamalıdır. İnsanın Allah’a güveni teslimiyet, insanın insan güveni, itimattır. İtimattan ihanet gelebilir. Çünkü insan yanılabilir ama teslimiyetten asla ihanet gelmez- Teslimiyetin ilk zemini güvendir. Eğer Allah’tan, O’nun peygamberinden ve sahabelerinden veya birbirinizden şüphe duyarsanız orada Müslümanca yaşayamazsınız. Acabaların işin içine girdiği yerde teslimiyet mümkün olmaz.

Rasulullah sallallahu aleyhi vessellem nübüvvetin beşinci yılında ‘Habeşistan’a gidin, orada adil bir kral var’ dediği zaman, Sahabe ‘Ya Rasulallah, bizi nasıl bir meçhule yolluyorsun? Yan mahalle değil orası Habeşistan!’ demedi. Allah Rasulu dedi; onlar da yaptılar. Çünkü şüphe yok. Bugün şüpheler hayatımızı kapsadığından dolayı Allah’a teslimiyetten tutun her konuya kadar hepsinde zafiyet yaşıyoruz. Eğer bir yerde şüphe varsa, adımız Ümmet-i Muhammed olsa da halimiz Ümmet-i Musa olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu yüzden Kur’an’da Ümmet-i Muhammed’den çok Ümmet-i Musa anlatılır. Sonumuz İsrailoğulları gibi olmasın diye rabbimiz bizi her türlü tehlikeye karşı uyarıyor. Bizim faydamız için, bizden istenen: ‘سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۜ’ işittik ve itaat ettik seviyesidir.

Tüm peygamberlerin üzerinden teslimiyet adına müspet örnekler görürüz. Şüphesiz özelde kurban bayramının yaklaştığı şu günlerde ve genelde de teslimiyet deyince ilk akla gelen iman atamız, Rabbimizin ‘Dostum’ (Halilullah) dediği İbrahim aleyhisselam’dır. Bizler, Müslümanlar İbrahim aleyhissellam olayını sanal bir olay gibi hatırlayamayız. İbrahim’ce teslimiyet dediğimizde neyi hatırlıyoruz? Harran’da başlayan yolculuğunda putları birer birer devirişinde, Nemrud’un karşısında haykırışında, ateşlere atılışında hep teslimiyeti haykırıyor bize İbrahim aleyhisselam.

Yeri geldiğinde bir koç gibi kendini Allah’a feda etmek!

Teslimiyet, İsmail henüz kılıç kuşanacak yaşta olmadığı halde bu şuurda oluşunun Mü’minlere anlatılıyor olmasıdır. Annesinin, hicretin nazlı gelini Hacer’in hiçbir şey yokmuş da sanki çok normal bir şeymiş gibi, pikniğe gidiyormuşçasına çocuğunu babasının peşinden göndermesidir teslimiyet. Faturasını götürüp başkasının önüne koymadan kimseden beklenti içine girmeden yalnızca Allah’a dayanıp güvenmenin adıdır teslimiyet. İbrahim aleyhisselam tüm bu teslimiyet imtihanlarını yüzünün akıyla geçti. Cilveye bakın ki hep de teslimiyetle imtihan edildi… Bunun bir sebebi olmalı öyle değil mi?

Ya’kub’a, Yusuf’a, Zekeriyya’ya aleyhimusselam ve bakışların en güzeli, Rasulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) bakınca; teslimiyeti göreceksiniz. İnsanoğlunun dünyadaki ilk imtihanı teslimiyet. Habil ile Kabil’in gözlerinin önündeki hazır nimeti istedi onlardan Allah. Biri ‘Senin değil mi Rabbim, al ne istiyorsan’ dedi. Öbürü de ‘Niye bunu alıyorsun niye şunu alıyorsun’ dedi. Gidiş o gidiş… Allah onların teslimiyet düzeyini ölçtü. O ölçülen düzeyde de Kabil perişan oldu. Bizim buradaki meselemiz teslimiyettir. Yoksa Kur’an çok açık ne belirtiyor? Etler ve kemikler Allah’a ulaşmıyor, kanlar ulaşmıyor. O fedakarlık Allah’a ulaşıyor. Kurban yıllık et vergimiz midir bizim? Yoksa yılda bir rabbimizin verdiği bir canı O’nun adına feda etme eylemi midir? Ne demiştik: yeri geldiğinde kendini bir koç gibi Allah’a feda etmek.

Kabil’lik de var içimizde:

“لنَّجْدَيْنِۚ وَهَدَيْنَاهُا”
Ve ona iki yol göstermedik mi?(iyilik ve kötülük yolları)” (Beled, 10)

Habil’lik de var… Nefsimizi zorlamalı, Kur’an derdimiz olmalı, Peygamberimizin hadislerine sarılmalı ve bu genleri lehimize çevirmeliyiz. İşte o zaman gerçek anlamda hasbunallah ‘Allah bana yeter’ ile ibrahimce yaşayabiliriz. Halilullahlık için; Allah’ın dostu olma yolunda yaşamımızı canlandırabiliriz. Deriz ki, Hasbunallah! Allah bana yeter, 21.yüzyılda da yeter, ahir zaman fitnelerinde de yeter. İbadet ederken de Allah’ım benim O; azap görürken de benim Allah’ım O. ‘’Ana, çocuğunu döverkene bile ‘ana’ diye ağlar çocuk’’ kullukta böyledir. Rabbi ona bela da verse, musibette verse imtihandır der yine O’na kaçar kul. Biz Allah’tan Allah’a gitmeyi, Allah’tan Allah’a sığınmayı iman olarak öğrendik. İşte İbrahim aleyhisselam ile bunu gösterdi Allah…

Teslimiyetin Tezahürleri ve Teslimiyet Testi

Teslimiyetin tezahürleri bulunmaktadır. Ve bunlar biz Müslümanlara bulunduğumuz seviyeyi test etme imkânı veriyor. Test edelim var mı yok mu bizde; yoksa zaten işi nereden başlatacağımızı gördük: güven. Güven tesis edilirse teslimiyete de yol açılacaktır.

Eğer kişide şunlar varsa teslimiyet de vardır:

Bu tezahürlerin tespiti maksadıyla Kur’an’dan incelenecek kıssalar:

  1. Madde için: Musa aleyhisselam ile sihirbazlar kıssası.
  2. Madde için: Talut Calut kıssası.
  3. Madde için: Ashab-ı Kehf kıssası.
  4. Madde için: Ashab-ı Uhdud kıssası
  5. Madde için: Ashab-ı Karye kıssası daha detaylı çalışmak isteyenler için kaynaklardır.

Tevhid ve Teslimiyet

Hepimiz tevhidi korumakla mükellefiz. Teslimiyet tevhidin korunmasıdır. Tevhid teslimi gerektirir. Eğer tevhid varsa ve gerçek manada tesis edilmişse teslimiyet o zaman ortaya çıkar. Çünkü teslimiyet dediğimiz şey aslen tevhidin manası, tezahürüdür. Bir bünyede, zihinde, kalpte istenilen oranda tevhid yoksa orada teslimiyet adına konuşmanın da manası yoktur. Zeminde olması gereken tevhiddir. Tevhid teslimi teslim de tevekkülü ortaya çıkarır. O zaman iki cihan saadeti ortaya çıkar. Bu günün dünyasında huzur yoksa eğer, tevhid yoksa teslimiyet olmadığı içindir. Eğer bünyemizde ‘La ilahe illallah’ın yaşamımızın sonuna kadar korunmasını istiyorsak, teslimiyeti esas alıp hayatlarımızda eritmek zorundayız. Bunun içinde imanımıza bulaşan her türlü şüpheden kendimizi korumak zorundayız. Bunlar yapılınca güven tesis olacak, o güvende imanın ahlakını edindiğimiz için tevhidin meyvesi olan teslimiyeti bize kazandıracaktır.

Rabbimiz her birimizi ayrı ayrı emniyet ve güvenin adı eylesin. İsmail Peygamberin oluşturduğu misyonun bayrağını taşıyan; çevresine ve zamanına da o misyonun gerekliliğini yerine getirmek için çalışan 21.yüzyılın İbrahimleri eylesin.

*Bu yazı, Muhammed Emin Yıldırım’ın ‘Hakiki Hürriyet: Teslimiyet’ ve Nureddin Yıldız’ın ‘Teslimiyet’ isimli derslerinden alıntılanarak Betül Karaova tarafından derlenip yazıya dönüştürülmüştür.

Yararlanılan kaynaklar:

Velhamdülillahi Rabb’il âlemin.

Exit mobile version