Gençlerin Şâkilesi – Fatıma Neşe Tuna
“De ki: Herkes kendi ‘şâkilesine’ göre davranır.” (İsra, 84)
Bir insanın davranışlarını etkileyen, kişiliğini (şahsiyetini) oluşturan faktörler nelerdir?
1) İlk ve aslî yaratılıştan gelen insana ait genel özellikler (fıtrat).
2) Anne-baba ve soydan kalıtım yoluyla geçen özellikler.
3) Anne-baba ve aile ortamı (yetişme tarzı).
4) Yakın akrabalar.
5) Arkadaşlar (okul ve iş ortamı).
6) İçinde yaşadığı toplum (alışkanlıklar, adet ve gelenekler-kültür).
7) Dini ve ahlâkî değerler (inanç çevresi, mezhep, cemaat).
8) Ekonomik durum, sosyal statü.
9) Devlet otoritesi.
10) Medya ve teknoloji.
FITRAT
“Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.”
Rum Suresi 30. Ayette belirtildiği gibi insanın kimliğinin, davranışlarının temel belirleyicisi ‘fıtrat’ olması gerekirken, sonradan edindiği kazanımlar nedeniyle bu fıtrat bozulmaktadır. Fıtrat da dahil olmak üzere davranışlarını etkileyen her şey kişinin “şâkilesini” oluşturmaktadır.
“De ki: Herkes kendi “şâkilesine” göre davranır.”
İnsan iyiliğe de kötülüğe de müsait bir potansiyelde yaratılmıştır. Fakat insanın tercihleri ve değer yargıları, dini inanç ve algıları, ahlâkî erdem yahut erdemsizlikleri bu eşitliği bozabilmektedir. Sonraki kazanımlarıyla fıtrata aykırı davranan, fıtratlarındaki o saflık ve temizliği bozanlar olduğu gibi, fıtratlarına uygun davranarak kendilerini yüceltenler de vardır.
Allah, kitap ve peygamber göndererek insanlara fıtratlarını hatırlatır. Birçok etkenle bozulmuş algı ve anlayışlarını, davranışlarını düzeltir.
Tertemiz fıtrat üzere yaratılan insanın, (davranışlarının niteliğine göre) olumlu olumsuz etkilenme sebeplerini inceleyelim:
Anne, babadan, soydan gelen kalıtımsal özellikler:
Yapılan çalışmalara göre genlerle gelen özellikler, insan şahsiyetinin %30-40’ını oluşturur. Bu kısım değiştirilmesi oldukça zor olan kısımdır. Kişinin farkına varması ve çaba göstermesi gerekir. Mesela öfkeli olan birisi öfkesini kontrol etmeyi öğrenmeli ve öfkesini gerekli ve uygun yerde kullanabilmelidir. Kendinin ve çevresinin bunu normal görüp kabullenmesi, hem öfkelenene, hem de çevresindekilere zarar verir. “İyi insan” modeli sunan Kur’an-ı Kerim’de “öfkelerin yutulmasından” bahsedilir.
Bizler, çocuklarımıza, torunlarımıza genlerimiz yoluyla geçecek özellikler için, koruma tedbiri olarak kötü huylarımızı düzeltmeli, haramlardan kaçınmalıyız. Aynı zamanda soyumuza ve soyumuz içinden sonra gelecek olanlara en güzel özelliklerin geçmesi için dua etmeliyiz.
Anne, baba ve aile ortamı (yetişme tarzı)
Anne-babaların çocukları üzerinde en çok etkili oldukları dönem erken yaş dönemi olduğundan bu döneme son derece önem verilmesi gerekir. Sonradan kazanılan ve kişiliğine etki eden %60-70’lik kısımdan en önemlisi ailede kazanılan özelliklerdir. Bir rehberlik uzmanı bunun yaşanmış örneğini şöyle anlatıyor: “Çocukken annemin yaptığı bir yanlışa kızdığım, dört sene rehberlik eğitimi alarak bu davranışın teorik olarak da yanlışlığını okuduğum halde, çocuğumda aynen annemi taklit ettiğimi görüyorum.”
Rasulullah (a.s)’dan yapılan bir rivayette bu gerçeklik şöyle dile getirilir: “Her çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yapar.” (Buhâri)
Sözlerimizin ve davranışlarımızın çocuklarımızın kişiliğine ne kadar çok etkisi olabileceğini aklımızdan çıkarmamalıyız. İleride göstereceği davranışların temelinde “biz” olabiliriz. Yedirdiğimiz gıdaların haram-şüpheli oluşundan yanlış ve kontrolsüz yeme alışkanlığından ötürü oburluğa sebep olmaya kadar birçok konuda ebeveynin etkisini görmekteyiz. Bu bir sorumluluktur ve geri dönüşü zor bir durumdur. Ayrıca çocuklara kızarak, kızmayı öğretiriz, yalan söyleyerek, yalan söylemeyi. Sevgimizi güzel ve doğru göstermezsek, sevmeyi öğrenemezler. Bize, bağlı değil, bağımlı kılarsak güvensiz ve beceriksiz olurlar, vs…
Bununla birlikte parçalanmış ailelerdeki çocuk ve gençlerde ise anlam ve kimlik krizi daha fazla görülmektedir.
“Toprağı verimli güzel bir diyarın bitkisi, Rabbi’nin izniyle yeşerip çıkar. Çorak, verimsiz olan bir yerin bitkisi ise çıkmaz, çıksa da bir işe yaramaz…” (Araf, 58)
Yakın akrabalar
Akrabalar, özellikle yakın oturuluyorsa çocukların davranışlarında etkilidirler. Özellikle anneanne, babaanne, dedeler, teyze, dayı, amca, hala ve çocukları olumlu-olumsuz etkileşimde ön sıradadır. (Güçlü bir şahsiyete sahip olan bir babaannenin çocukları ve torunları üzerindeki güzel etkilerini görmek için Humeyra Mevdudi’nin babasını ve babannesini anlattığı “Babam Mevdudi kitabına bakabilirsiniz.)
Arkadaşlar (Okul ve iş ortamı)
Rasulullah (a.s) buyuruyor: “Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.” (Ebu Davud)
“İyi arkadaşla, kötü arkadaşın misali, misk taşıyanla, körük çeken insanlar gibidir. Misk sahibi ya sana kokusundan verir veya sen ondan satın alırsın. Körük çekene gelince ya elbiseni yakar, yahut da sen onun pis kokusunu alırsın. (Buhari, Müslim)
“… Sadıklarla birlikte olun.” (Tevbe 119)
İçinde yaşadığı toplum (alışkanlıklar, adet ve gelenekler-kültür)
Alışkanlıklar kişiliğin bir parçasıdır. Yanlışların farkına varıp değiştirmek, doğru ve yeni alışkanlıklar edinebilmek oldukça zordur. Doğru bildiği bir bilgiye kalben inanıp inanç haline getirmek, bunu da davranışlara dökmek ve süreklilik göstererek alışkanlık haline getirmek için büyük bir çaba gerekir.
Aynı şekilde içinde bulunduğu çevrede yerleşmiş, çoğu zaman uygulayanları zorlayan adet ve geleneklerin insanların davranışına etkisi büyüktür. Bazen kabullenilmediği halde, kınanma ve ayıp olur korkusuyla aykırı davranmaktan çekinilir.
Toplumda genel kabul görmüş görgü kuralları ve yaşayış tarzları insanların davranışlarına yansır. Bazı davranışlar bazı toplumlarda “ayıp” gibi görülürken bazı toplumlarda normal karşılanabilmektedir.
Ayrıca yaşanılan coğrafya, iklim de insanın davranışlarını etkilemektedir.
Dinî ve ahlâkî değerler (inanç çevresi, mezhep, cemaat)
Kişilerin verdikleri önem derecesine göre kabullenmiş oldukları dinin ve kazanmış oldukları ahlâkî değerlerin de davranışlara etkisi büyüktür.
Aynı dinin mensubu olmalarına rağmen, farklı mezhep ve cemaatler, kendi liderlerine ve anlayışlarına göre davranış belirlerler.
Ekonomik durum, sosyal statü
Kişilerin meslekleri, ekonomik durumları ve sosyal statüleri kıyafetlerinden yeme-içmelerine, konuşmalarından davranışlarına kadar insanın tüm kişiliğine yansır.
Eziklik, çekingenlik ve güvensizlik, kibir, küçümseme ve şımarıklık gibi bazı özellikler ekonomik durum ve sosyal statüyle doğrudan bağlantılıdır.
Devlet otoritesi
Devletlerin halkını yönetmek için belirlediği kurallar ve koyduğu yasaklar, gerek toplum düzenini bozmak, gerek kınanmak, gerek ceza korkusu nedeniyle insanların davranışlarına etki eder.
Medya ve teknoloji
Son dönemlerde etkileşimin ve davranış belirleyicisinin en önemli faktörü haline gelen medya ve iletişim teknolojilerinin kişiliğin oluşumundaki etkisi giderek artmaktadır. Her türlü bilgiye ve iyi-kötü her şeye kolay ulaşılabilir olması şahsiyetleri de olumsuz yönde etkilemiştir. Son yüzyılda yoğun olarak yaşadığımız küreselleşmenin, farklı kültürlerle tanışmanın ve popüler özgürlük söylemlerinin etkisiyle değerler ve sınırlar buharlaşmış; nefsinin her istediğini yapan bir gençlik ortaya çıkmıştır. İnsanların davranışlarını belirleyen aile, gelenek, dinî ve ahlâkî değerler eskisi kadar önemsenmemektedir.
Ayrıca medyanın farklı mecralarında her türlü habere anında ulaşılması, insanların davranışlarını olumlu-olumsuz etkilemiştir. Zor durumdaki insanlardan haberdar olması kimilerini yardım için harekete geçirirken kimilerini de duyarsızlaştırmıştır. Devamlı görülen ölüm olayları insanların duygularını öldürmüş, kalplerini katılaştırmış, en yakınlarının ölümüne bile ağlamaz hale getirmiştir.
SONUÇ
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız; insanın davranışlarını belirleyen, kişiliklerini, hayat tarzlarını oluşturan her şey kişinin “şâkilesi“dir.
Kökü ‘şekl’ olan “şâkile” kelimesi, geçmiş ve günümüz eserlerinde; tabiat, âdet, çevre, din, ahlâk, niyet, mizaç, cibilliyet, kabiliyet, yol, inanç, çeşit, yaratılış ve fıtrat gibi değişik fakat birbirine yakın manalarla tefsir edilmiştir.
İnsanın davranışlarının belirleyici dinamiği çevre ve eğitim olmakla beraber, yaratılışın etkisi de küçümsenemez. Kişinin anne babasından aldığı genler onun karakteristik yapısını oluşturur. Bunu değiştirmek mümkün olmasa da eğitim vasıtasıyla kontrol altına alınabilir, olumlu yönde terbiye edilebilir.
Allah tüm insanları iyiye ve kötüye açık bir şekilde yaratmıştır.
“Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüğü ilham edene yemin ederim ki… ” (Şems, 7-8)
Haram lokma ve haram süt ile büyüyen ve kötü bir aile çevresinde yetişenlerde fucûr yani kötü huy ve özellikler gelişerek davranışlarına hâkim olur. Bu yönüyle baktığımızda haramların insanın yapısını ve davranışlarını bozmasından ötürü Allah tarafından yasaklandığını söyleyebiliriz.
İnsanın doğuştan getirdiği özellikler ile sonraki kazanımları ile oluşan “şâkilesi” ne ise Kur’an o şekilde onu etkileyecek ya da o, Kur’an’dan o doğrultuda istifade edecektir. Bir başka deyişle, insanın yetişme tarzından, çevresinden ve sonradan edindiği özelliklerle fıtrattan ne kadar uzaklaşmışsa Kur’an’dan faydalanması o derece zorlaşacaktır.
Kur’ân’ı Güneş’e benzetebiliriz. Güneş tuzu sertleştirir, yağı eritir, yumurtayı pişirir, suyu ısıtır. Her madde ya da cisim kendi yapısına göre Güneş’ten etkilenmektedir. İnsan da kendi şâkilesine göre Kur’an’dan etkilenecektir. Dolayısıyla Kur’an, Mü’min için rahmet ve şifa kaynağı; zalimler için de ziyanı ve azgınlığı artıran kaynak olacaktır.
“…Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.” (Şems, 9-10)
Biz beşer olarak, bütün insanların yapısının iyi ve sağlam olduğunu kabul ederek hareket etmeliyiz. Gördüğümüz olumsuz yapısal özelliklerin zararını kontrol etmek ve sonradan elde edilen özelliklerin de fıtrata-dine uygun olması için çalışmalıyız.
Gerek sebep oldukları kalıtımsal özelliklerden kaynaklanan, gerekse sonradan verdikleri yanlış eğitim sonucu çocuklarda görülen olumsuzluklar anne babanın sorumluluk alanı içinde olduğu unutulmamalıdır.
Çocuklar ise, akılları erip, bilinçli tercih yaptıktan sonra bu yanlışlıkları düzeltmeye çalışacaklardır. Bu onlar için, doğruyu (Kur’an doğrultusunda) bulmaları gereken bir imtihan sorusu olacaktır.
Kişinin “şâkilesi”nin nelerden etkilendiğini, dış etkilerle fıtrattan ne kadar uzaklaştığını, doğruyu bulmak için, kişiliğindeki olumsuz etkilerden kurtulabilmek için ne kadar çaba sarf ettiğini en iyi Allah bilir. Kişi doğru yolu bulmak ve kişiliğindeki olumsuzlukları düzeltmek için çabaladıkça Allah ona yardım eder ve ona doğruyu kolaylaştırır. Unutulmamalıdır ki Allah, hiç kimseye gücünün üstünde bir yük yüklemez.
“De ki: Herkes şâkilesine göre davranır. Kimin daha doğru yolda olduğunu en iyi Rabbin bilir.” (İsra, 84)