GenelMultimedyaVideo
Trend

Deprem Bir Doğa Olayı Mı Yoksa İlahi Bir Uyarı Mı? – Dr. İyad Kunaybi

Dr. İyad Kunaybi’nin Türkiye ve Suriye’deki depremler hakkında bir konuşması…

1- Depremler ilahi bir uyarı mıdır?

Esselamu aleykum ve rahmetullah değerli kardeşlerim, “Deprem ilahi bir uyarıdır, günahlarından dolayı insanların başına gelir, belki vazgeçip Rablerine dönerler” dendiğinde bazı insanların “Bu doğru değil” dediğini duyarız. “Deprem çeşitli sebeplerden dolayı meydana gelen bir doğa olayıdır, günahlarla alakası yoktur. Aksine deprem bölgelerinde işlenen günahlardan kat be kat fazlasının işlendiği kafir beldeleri vardır. Deprem insanların günahlarından dolayı vuku bulmuş olsaydı, mülteci kardeşlerimizi yahut Türkiye’deki nispeten daha muhafazakâr şehirleri değil bu kafirleri vururdu.”

Bakın kardeşlerim, öncelikle şunu söylemeliyiz ki, Müslüman Allah’ın sünnetlerini Yüce Kitab’ın da hidayeti ile bütüncül bir şekilde değerlendirir. Allah’ın ayetlerini yahut sünnetlerini birbirleri ile çeliştirmez. “Deprem hadisesi maddi sebeplerden ötürü meydana gelmiştir, Allah’tan gelen bir hatırlatma değildir yahut insanların günahlarıyla alakası yoktur” diyenler bir olayın sadece maddi yahut sadece gaybi bir sebepten ötürü meydana geldiğini zannederler. Allah’ın bollukta ve darlıkta kullarını maddi sebeplerle imtihan ettiğini bilmezler. Halbuki hepsi Allah’tandır. “Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!” (Araf, 54)

Bir olayın hem maddi bir sebebi hem de gaybi bir sebebi olabilir. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: “Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.” (Şûra, 30) Bu musibetlerin maddi sebeplerinin olduğu hepimizce malumdur ama aynı zamanda Allah bunların bizim günahlarımız sebebiyle vuku bulduğunu da söyler. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Seğiren bir göz yahut damar yoktur ki bir günah sebebiyle olmasın. Allah’ın affettikleri ise daha çoktur.”

Suriye’deki ve Türkiye’deki kardeşlerimizden çok daha hayırlı insanların yaşadıkları çağlarda da depremler oldu. Sahih haberde belirtildiği üzere Ömer (r.a) zamanında da bir deprem olmuştu. Ömer (r.a) şöyle dedi: “Ey insanlar, hiç şüphesiz bu deprem sizin yaptığınız bir şeyden ötürü meydana gelmiştir. Canımı elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki tekrar olursa sizinle beraber yaşamam.” Bu sözleri hepimizden çok daha hayırlı olan sahabe ve tabiin efendilerimize söylüyor. Sizin günahlarınızdan dolayı bu deprem oldu, bir kez daha olursa sizden ayrılırım, kendi yoluma giderim, diyor.

Bütün bunlarla birlikte Müslüman, bir olayın kesinlikle şu yahut bu hikmet dolayısıyla vuku bulduğunu söylemez, bu konuda kesin konuşmaz. Örneğin deprem falanca günahlar sebebiyle vuku bulmuştur demeyiz. Müslüman, başına gelen her olayda, kendisini Allah’a sevk edecek ibretler bulur. Bolluk ferahlık anında şükreder, darlık ve sıkıntı anında tevbe eder. Kâinatta vuku bulan her olayın maddi bir sebebi olacağı gibi beraberinde Allah’ın planı ve takdirinde olan gaybi bir sebebin bulunduğunu da bilir.

2- Neden bu felaketler kafir insanları vurmuyor?

Değerli kardeşlerim, ikinci sorumuza geçersek; neden bu felaketler kafir insanları vurmuyor? Ki onların günahları afetzede kardeşlerimizin günahlarından kat be kat fazladır. Allah bu soruya şöyle cevap veriyor:  “İnkârcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın! Azıcık bir menfaattir o. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir!” (Ali İmran, 196-197)

Peki bu imtihanlarda sabredip ecirlerini Allah’tan bekleyen kardeşlerimize ne diyeceğiz? Allah Azze ve Celle devamında şöyle buyuruyor: “Fakat rablerine karşı gelmekten sakınanlara, Allah katından bir ikram olarak, altından ırmaklar akan cennetler vardır; orada temelli kalacaklardır. Allah katındaki mükâfat iyi kimseler için daha hayırlıdır.” (Ali İmran, 198) Allah kafirin cezasını öne de alabilir, kıyamet gününe kadar geciktire de bilir. Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: “Onlara mühlet veriyorum. (Ama) bilin ki cezalandırmam çok çetindir!” (Araf, 183)

Yine başka bir ayette şöyle buyuruyor: “İnkâr edenler sanmasınlar ki, kendilerine mühlet vermemiz onlar için daha hayırlıdır. Onlara ancak günahlarını arttırmaları için fırsat veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.” (Ali İmran, 178) Kardeşlerim dünya imtihan yeridir, karşılık bulma yeri değildir. “Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir.” (Ali İmran, 185)

3- Müslümanın başına gelen sıkıntılar onun için rahmettir ve vesiledir

Üçüncü ve çok önemli bir nokta. Müminin günahları dolayısıyla musibetlere tutulduğunu duyduğumuzda bunu yalnızca Allah’ın cezası imiş ve Allah kullarından intikam almak istiyormuş şeklinde olumsuz bir anlayış ile değerlendirmemeliyiz. Aksine Müslümanın başına gelen sıkıntılar onun için rahmettir, günahlardan temizlenmesi ve derecesinin yükselmesi için birer vesiledir. Bu insanın kalbine sükûnet ve rahatlık veren, onun kalbine sabır gücü veren çok güzel bir hakikattir.

Sahih hadiste Ebu Bekir (r.a) şöyle buyurdu: “Ey Allah’ın Rasulu, şu ayetten sonra kurtuluş nasıl mümkün olabilir?” Kastettiği ayet ise şu ayettir: “Ne sizin kuruntularınız ne de ehl-i kitabın kuruntuları (gerçektir); kim bir kötülük yaparsa onun cezasını görür ve kendisi için Allah’tan başka dost da yardımcı da bulamaz.” (Nisa, 123) Ebu Bekir (r.a) diyor: “Ey Allah’ın Rasulü, şu ayetten sonra nasıl kurtuluşa erebiliriz? Her işlediğimiz kötülüğün karşılığını görürsek halimiz nasıl olur?” Rasulullah (s.a.v) ise şöyle buyurdu: “Allah seni affetsin Ebu Bekir. Sen hastalanmaz mısın? “Yorulmaz mısın? Üzülmez misin? Sıkıntı çekmez misin?” Ebu Bekir, “Evet” dedi. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “İşte bunlarla karşılığını bulursunuz.”

Yani bu dünyevi acılar ve musibetler kafirlerin aksine sizin, Rabbinize günahlardan arınmış ve tertemiz bir şekilde kavuşmanız için günahlarınızı siler. Felaketler günahlardan dolayı hasıl olur dendiğinde üzülmeyin, aksine bu rahmet ve temizlenme fırsatlarını hatırlayın. Bizim başımıza da onların başına geldiği gibi deprem gelmemesi, bizim onlardan daha hayırlı olduğumuz anlamına gelmez. Hatta belki de Allah’ın onları bizden üstün görmesi anlamına gelir çünkü onları dünyada günahlarından temizler. Dünyadayken afiyette olanlar, kıyamet günü Allah’ın o kullara ikramını gördükçe “Keşke dünyadayken biz de böyle felaketler yaşasaydık” diye temenni edeceklerdir.

4- Musibet geldiği an günahkâr ve günahsız ayrımı yapılmaz

Dördüncü olarak kardeşlerim, depremzede kardeşlerimizin çoğu bizim sandığımızdan çok daha hayırlı kimseler. Ama tabii ki aralarında büyük günahları olanlar da var. Musibet geldiği vakit bu iki grubu birbirinden ayırmaz. Sahabe efendilerimiz sordular: “Ey Allah’ın Rasulü, aramızda salih kimseler olduğu halde helak edilir miyiz?” Allah Rasulü şöyle cevap verdi: “Kötülük çoğaldığı takdirde, evet edilirsiniz.” Peki sonra ne olacak? Kıyamet günü herkes kendi ameline göre hesaba çekilecek.

5- İbret alma fırsatını kaçırmayalım

Beşinci olarak kardeşlerim, bütün bu saydıklarımıza ilave olarak sakın ola ki ibret alma fırsatını kaçırmayalım. Sakın ola ki bahsettiğimiz hatalı düşünme biçimiyle düşünmeyelim, ya maddi sebep vardır ya da ilahi bir sebep vardır düşüncesi yanlıştır. Bu şekilde bir ayrım yapılamaz.

Buhari’nin Edeb-ül Müfred’de Said bin Müseyyib’den naklettiğine göre, Said bin Müseyyib şöyle söyledi: “Selman’ın yanındaydım. Kinde’den hasta olarak dönmüştü.” Selman el-Farisi’yi (r.a) kastediyor. Yanına gittiğinde ona şöyle söyledi: “Müjdeler olsun, Allah Mümin’in hastalığını günahlarına kefaret kılar ve kendisi için ibret vesilesi kılar. Fâcir (günahkâr) kişinin hastalığı ise devenin hali gibidir. Sahibi önce onu bağlamıştır, sonra salmıştır. Ama o neden bağlandığını da bilmez neden salındığını da.” Ne demek bu?

Hastalık Mümin kişi için ibret vesilesidir yani kendini hesaba çekmesine, günahlarından vazgeçmesine ve gaflet uykusundan uyanmasına vesile olur. Fâcir kişide ise durum tam tersidir. Hastalığı ona bir fayda sağlamaz. Günahlarından dönmez. Sahibinin önce bağladığı sonra ipini çözüp saldığı deve gibidir. Neden bağlandığını da bilmez neden salındığını da. Fâcir kişi de aynı deve gibi neden hastalandığını bilmez, hastalığının hikmetini anlamaz, Allah’a yönelmez, herhangi bir ecre nail olmaz. Ama Mümin kişi Allah’ın bütün fiillerinde hikmet sahibi olduğunu ve kullarını bollukta ve darlıkta imtihan ederek onlara kulluklarını hatırlattığını bilir.

Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: “Bir deneme olarak sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya 35) Mümin daima şöyle düşünür: “Allah benim bu durumda nasıl bir kul olmamı istiyor?” Münafık ise zaten Allah’ı unutmuştur. Olayları Allah’ın hikmetinin yansıması olarak yorumlamaz. Kulluğunu düşünmez. Allah münafıkları şu sözlerle kınamıştır: “Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belâlarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar.” (Tevbe, 126) Allah’ın şu ibaresine dikkat edelim “Ne de ibret alıyorlar!” Kardeşlerim, ibret alma fırsatını kaçıranlardan olmayalım.

6- Gücümüzün yettiğince yardımda bulunalım

Son olarak kardeşlerim, bu durumda üzerimize düşen kardeşlerimize gücümüzün yettiğince yardımda bulunmaktır. Bilmeliyiz ki musibetler bize onlardan daha uzak değildir. Bu yüzden Rabbimize tevbe etmeliyiz. Esselamu aleykum ve rahmetullah.

Benze Yazılar

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu