“Hasan ve Hüseyin” Dizi Karakterleri
Hasan ve Hüseyin Dizisindeki Bazı Önemli Karakterlerin Hayatı
Hasan – الحسن (ö. 49/669)
Künyesi: Ebu Muhammed
Rasulullah (s.a.v)’in torunu, Fâtıma (r.a) ile Ali (r.a)’ın büyük oğlu.
Kaynaklar, Rasulullah (s.a.v)’in “cennetin efendileri” dediği ve haklarında, “Allahım, ben onları seviyorum, sen de sev!” diye dua ettiği iki torununu çok sevdiğini, belirtir.
Hasan (r.a), ilk halife döneminde cereyan eden önemli olaylarda fiilen yer almamıştır. Osman (r.a)’ın hilâfeti sırasında babası tarafından kardeşiyle birlikte Osman (r.a)’ı isyancılara karşı korumak ve evine su taşımakla görevlendirilmiştir.
Cemel Vak‘ası ve Sıffîn Savaşı’nda babasının yanında bulundu. Ali (r.a)’ın şehid edilmesinin ardından Kûfe’de kendisine biat edildi. Ali (r.a)’ın şehid edildiğini ve Hasan (r.a)’ın halifeliğe getirildiğini haber alan Muaviye b. Ebu Süfyan da kendi çevresinden biat toplamaya başladı ve Abdullah b. Âmir kumandasında bir ordu hazırlattı. Bu durumu Kûfe’de bulunduğu sırada öğrenen Hasan (r.a) da Abdullah b. Âmir’le karşılaşmak üzere Medâin’e doğru yola çıktı. Bu sırada, iki taraf arasında anlaşmazlığın barış yoluyla çözümlenmesi konusunda zaman zaman eski meseleleri de kurcalayan mektuplar teâti edilmiş ancak bu yazışmalar durumu çözmeye yaramamıştır.
Hasan (r.a), konakladığı Medâin’in Sâbât mevkiinde ordusundaki savaşa karşı isteksizliği sezince bir konuşma yaparak; aslında hiçbir müslümana karşı kötü hisler beslemediğini, adamlarının pek çoğunun savaştan hoşlanmadığını bildiğini, bunun için de onların arzu etmedikleri bir şeyle karşı karşıya kalmalarını istemediğini söyledi. Bu sözler üzerine Hâricîler’in görüşlerini benimseyen bir grup, “Hasan da babası gibi küfre düşmüştür” diye düşünmeye başladı.
Hasan (r.a) daha sonra Medâin’e gitmek üzere hareket etti. Ancak yolda kendisini öldürmeye teşebbüs eden harici Cerrâh b. Sinan el-Esedi tarafından yaralandı ve şehre ulaşınca valinin evinde tedavi gördü. Çoğunluk savaşmak istemediği için ve Hasan (r.a) da müslüman kanının dökülmesini istemediği için hilâfeti Muâviye’ye teslim etmek üzere belirlediği şartları Abdullah b. Âmir’e bildirdi.
Abdullah b. Âmir Hasan (r.a)’ın şartlarını Muâviye’ye götürdü, Muâviye de bunları kabul etti. İslâm tarihinde 41 yılına bu uzlaşmadan dolayı “âmü’l-cemâa” (birlik yılı) denilmiştir. Böylece Hasan (r.a), kardeşi Hüseyin’in karşı çıkmasına rağmen Muâviye ile anlaşarak Rasulullah (s.a.v)’in işaret ettiği gibi müslümanlar arasında kan dökülmesini önlemiş ve insanların kısa bir süre için de olsa barış ve huzur içinde yaşamalarına vesile olmuştur. Hasan (r.a) daha sonra ailesiyle birlikte Medine’ye gitti ve hayatının geri kalan kısmını orada siyasetten uzak bir şekilde geçirdi.
Hasan (r.a) bazı Sünni âlimlerce, Hulefa-yi Râşidin’in beşincisi ve sonuncusu kabul edilir.
Hüseyin – الحسين (ö. 61/680)
Künyesi: Ebu Abdullah
Peygamber’in torunu, Fâtıma (r.a) ile Ali (r.a)’ın küçük oğlu, Kerbela şehidi.
Hüseyin (r.a) da ağabeyi Hasan (r.a) gibi ilk iki halife döneminde cereyan eden önemli olaylarda fiilen yer almadı. Osman (r.a) zamanında halifenin evini kuşatan isyancılara karşı babası Ali (r.a) tarafından ağabeyi ile birlikte halifeyi korumak ve evine su taşımak üzere görevlendirildi. Babasının halifeliği sırasında Hüseyin (r.a) Kûfe’ye giderek onun bütün seferlerine katıldı; şehâdetinden sonra da yine onun vasiyetine uyarak ağabeyine itaat etti.
Hasan (r.a) hilafet konusunda Muâviye ile anlaşmaya karar verdiği zaman ona karşı çıkmak istediyse de itirazının reddedilmesi üzerine vazgeçti ve beraberinde Medine’ye gitti. Hüseyin (r.a) ağabeyinin vefatıyla Muâviye aleyhine faaliyette bulunmamıştır. Fakat Muâviye’ye karşı takındığı olumlu tavrı 56 (676) yılından sonra değiştirdiği muhakkaktır; çünkü bu yılda Muâviye’nin, oğlu Yezid’e biat edilmesini istemesi pek çok müslüman gibi Hüseyin (r.a)’ı da rahatsız etmiştir.
Muâviye’nin ölümü üzerine hilâfet mevkiine gelen Yezid, Medine Valisi Velîd b. Utbe b. Ebû Süfyân’dan her ne şekilde olursa olsun Hüseyin ve diğerlerinden biat almasını istedi. Bunu kabul etmeyen Hüseyin (r.a) bütün aile fertlerini yanına alıp Mekke’ye doğru yola çıktı. Hüseyin (r.a)’ın Yezîd’e biat etmeyip Mekke’ye gittiğini haber alan Kûfeliler’den bazı ileri gelenler onu hilâfete getirmek için kendisine davet mektupları yazdılar, ayrıca Ebu Abdullah el-Cedeli başkanlığında bir heyet gönderdiler.
Bunun üzerine Hüseyin (r.a), durumu yerinde incelemesi için amcasının oğlu Müslim b. Akil’i Kûfe’ye yolladı. Şehre ulaşan Müslim, Hâni’ b. Urve el-Murâdî’nin evine yerleşti ve Hüseyin (r.a) adına biat almaya başladı. Yezîd, Müslim’in bu faaliyetini öğrenince Kûfe Valisi Nu‘mân b. Beşîr el-Ensârî’yi görevden alarak yerine Basra Valisi Ubeydullah b. Ziyâd’ı tayin etti ve ondan Müslim’i şehirden çıkarmasını veya öldürmesini istedi.
Ubeydullah’ın Hüseyin (r.a) taraftarlarını ürküten tedbirler alması üzerine halk Müslim’in yanından dağılmaya başladı. Müslim ihbar üzerine yakalanarak öldürüldü. Aynı gün Hani b. Urve’de öldürüldü. Böylece Müslim Kûfeliler’den biat aldığını daha önce mektupla haber verdiği Hüseyin (r.a)’a onların sözlerinden döndüğünü bildiremedi.
Hüseyin (r.a) yeni gelişen olaylardan haberi olmadığı için Kûfe’ye hareket etmeye karar verdi. Her ne kadar Abdullah b. Abbas ona, Kûfeliler’in babasıyla ağabeyine yaptıklarını hatırlatıp sözünde durmayan bu insanların davetine uymamasını ve eğer Mekke’de kalmak istemiyorsa Yemen’e gidip orada Müslim’in hâkimiyet kurmasını beklemesinin daha iyi olacağını söylediyse de Hüseyin kararından dönmedi. Yezîd’in halifeliğini tanımayan Abdullah b. Zübeyr ise Mekke’de kalmasını teklif etti ve biat almasına kendisinin de yardımcı olabileceğini bildirdi. Abdullah b. Ömer ve Ömer b. Abdurrahman b. Hâris gibi şahıslar da kesinlikle Kûfe’ye gitmemesini istediler.
Fakat Hüseyin (r.a), umresini tamamladıktan sonra ailesi ve bazı taraftarlarıyla birlikte Kûfe’ye hareket etti. Yolda şair Ferezdak ile karşılaşıp Kûfe’deki durumu sorunca, “Halkın kalbi seninle, kılıçları Benî Ümeyye iledir; ilâhi takdir ise gökten iner ve Allah dilediğini yapar” cevabını aldığı halde, “Doğru söyledin, Allah’ın dediği olur, Allah dilediğini işler ve rabbimiz her gün yeni bir iştedir. Takdir hoşumuza gidecek şekilde olursa nimetlerinden dolayı Allah’a şükrederiz; O şükredenlerin yardımcısıdır. Eğer takdir umulandan başka türlü çıkarsa niyeti hak ve takvâsı da teneşir tahtası olan kimse elbette taşkınlık göstermez” diyerek yolculuğunu sürdürdü.
Ancak daha sonra Sa‘lebiyye’de karşılaştığı iki yolcudan Kûfeliler’in biatlarından caydığını ve Müslim b. Akil ile Hâni’ b. Urve’nin öldürüldüğünü öğrenince taraftarlarına isteyenlerin ayrılabileceğini söyledi; yanında aile fertleriyle birlikte yaklaşık yetmiş kişi kaldı. Böylece kafile Ninevâ bölgesindeki Kerbelâ’ya vardı (2 Muharrem 61 / 2 Ekim 680). Kûfe Valisi Ubeydullah’ın emriyle kafileyi 1000 kişilik kuvvetiyle gözetlemekte olan Hür b. Yezîd, Hüseyin (r.a)’ın Kerbelâ’ya ulaştığını valiye bildirdi; o da kafilenin sarp ve müstahkem yerlere sığınmasına engel olunmasını istedi.
Rey valiliğine getirilen Ömer b. Sa‘d b. Ebû Vakkas’a da ordusuyla Hüseyin (r.a) üzerine yürümesini ve bu meseleyi halletmesini emretti. Ömer b. Sa‘d önce bu işe yanaşmak istemediyse de yoğun ısrar ve görevden alınma tehdidi karşısında kafilenin üstüne yürüdü. Hüseyin (r.a) Ömer’in gönderdiği elçiye kendisini Kûfeliler’in çağırdığını, 18.000 kişinin biat ettikten sonra biatlarını bozduğunu, dönüp gitmek istediğinde de Hür b. Yezîd’in engel olduğunu ve kendisini buraya kadar gelmek zorunda bıraktığını anlattı ve, “İzin verin dönüp gideyim” dedi.
Ömer b. Sa‘d, Hüseyin (r.a) ile çarpışmak istemediği için bu cevaptan memnun kaldı ve durumu Ubeydullah b. Ziyâd’a bildirdi. Ubeydullah ise Yezîd’e biatı önermesini ve reddi halinde kafilenin su ile irtibatını kesmesini istedi. Bunun üzerine Ömer, Hüseyin’i Kûfe’ye çağıranlar arasında bulunan Amr b. Haccâc’ı su yollarını kesmekle görevlendirdi; sonra da birkaç defa Hüseyin’le görüştü. Hüseyin (r.a) şu teklifleri yapmıştır: Geldiği yere dönmek, bizzat Yezîd’e gidip görüşmek veya İslâm serhadlerinden birinde cihadla meşgul olmak. Ömer, kabul edilebileceği ve böylece kendisinin de bu sıkıntılı işten kurtulacağı ümidiyle teklifi Ubeydullah b. Ziyâd’a bildirdi.
Ubeydullah önce bu teklifi uygun gördüyse de Sıffîn’de Ali (r.a)’ın safında çarpışanlardan Şemir b. Zilcevşen ona önemli bir fırsatı kaçırmış olacağını hatırlatarak ümitsizlik içindeki Hüseyin’i isteğine boyun eğdirmesini veya cezalandırmasını söyledi, ayrıca onun Ömer ile geceleri gizlice görüştüğünü belirtti. Bunun üzerine Ubeydullah, Şemir ile Ömer’e bir mektup göndererek Hüseyin’in doğrudan kendisine teslim olmasını sağlamasını, bunu başaramazsa onunla savaşmasını, aksi takdirde kumandayı Şemir’e bırakmasını emretti. Şemir karargâha 9 Muharrem Perşembe günü ulaştı. Ömer b. Sa‘d kazandığı dünyalığı elden kaçırmamak için bu görevi yerine getireceğini söyledi.
Hüseyin (r.a) ve yanındakiler o geceyi dua, namaz ve istiğfarla geçirdiler. Ertesi gün Hüseyin (r.a) gerekli savaş hazırlıklarını yaptıktan sonra atına bindi ve önünde bir mushaf olduğu halde Ömer’in ordusuna yaklaşarak kendisinin buraya geliş amacını anlamaları, hakkında insaflı hüküm vermeleri halinde saadete kavuşacaklarını ve üzerine yürümelerine gerek kalmayacağını, mazeretini dikkate almamaları durumunda ise istediklerini yapmalarını söyledi.
Hüseyin (r.a)’ın bu konuşması üzerine Hür b. Yezîd yaptıklarına pişman olarak onun safına geçti. Ömer b. Sa‘d’ın sancağıyla gelip ilk oku atması üzerine başlayan savaş birbirine denk olmayan bu kuvvetler arasında tam bir dram şeklinde devam etti ve Hüseyin (r.a)’ın savaşa başlarken yirmi üç süvariyle kırk piyadeden oluşan askerleri kısa sürede azaldı. Savaşın sonlarında artık sıcak ve susuzluktan bitkin hale düşen bu az sayıdaki insanın başında piyade olarak cesaretle dövüşen Hüseyin (r.a)’a Şemir b. Zülcevşen’in emriyle her taraftan hücum edildi. Sinân b. Enes en-Nehaî önce bir darbe ile onu yere düşürdü ve sonra şehid etti.
Muhammed b. Hanefiyye – محمّد بن الحنفيّة (ö. 81/700)
Künyesi: Ebu Kasım.
Ali (r.a)’ın Havle bint Ca‘fer el-Hanefiyye isimli hanımından olan oğlu.
Ali (r.a)’ın halife seçildiği günlerde yirmi yaşlarında olan Muhammed cesaret ve kahramanlığıyla tanındı. İsteksiz olarak katıldığı Cemel Vak‘ası ve Sıffîn Savaşı’nda babasının sancağını taşıdı. Siyasetten uzak durmayı ilke edinmesine ve bu hususta son derece tedbirli davranmasına rağmen Ali (r.a)’ın oğlu olması sebebiyle adı siyasi hadiselere karıştırıldı. Muhammed b. Hanefiyye’nin siyasetin dışında kalmaya çalışması genellikle dinî sebeplerle izah edilmiştir.
Abdullah b. Ömer b. Hattab – عبد الله بن عمر بن الخطّاب (ö. 73/693)
Ömer (r.a)’ın oğlu.
Babası ile beraber Müslüman oldu. On üç yaşında iken Uhud Savaşı’na katılmak istedi; fakat Rasulullah (s.a.v) henüz çok genç olduğunu söyleyerek izin vermedi. On beş yaşına girince Peygamber’in izniyle Hendek Savaşı’na katıldı. Bey’atürrıdvan’da, Hayber ve Mekke fethi ile Huneyn Gazvesi’nde bulundu. Ayrıca Suriye ve Irak fetihlerine, Yermük ve Nihâvend savaşlarına, Mısır’ın fethine katıldı.
Ebu Eyyub el-Ensari’nin de bulunduğu İstanbul seferine iştirak eden Abdullah, müslümanlar arasında çeşitli fitnelere yol açan savaşlardan ve hadiselerden hep uzak durmuştur. Fitneye yol açmamak için tutumlarını beğenmese bile müslümanlarla ortak hareket etmiştir. Rivayet ettiği 2630 hadis ile Ebû Hureyre’den sonra en çok hadis rivayet eden yedi sahabinin (el-müksirun) ikincisidir. Aynı zamanda ashabın fakihleri arasında da mümtaz bir yeri olan Abdullah, en çok fetva veren yedi sahâbîden biridir.
Ebu Hureyre – أبو هريرة (ö. 58/678)
Binden fazla hadis rivayet etmeleri sebebiyle “müksirûn” diye anılan yedi sahabi arasında Ebu Hureyre (r.a) ilk sırayı almaktadır. Ebu Hureyre (r.a)’ın rivayetleri mükerrerleriyle birlikte 5374’ü bulmaktadır. Ebu Hureyre (r.a) hadise olan ilgisini anlatırken şunları söylemektedir: “Muhacirler çarşıda ticaretle, ensar bağ ve bahçelerinde ziraatla uğraşırken ben karın tokluğuna Rasûlullah’a hizmet eder, hadislerini toplar, böylece başkalarının bilmediği şeyleri öğrenirdim” (Buhârî, “ʿİlim”, 42; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 159-160)
Osman (r.a)’ın hilâfetini destekleyen Ebu Hureyre (r.a), halifenin evi isyancılar tarafından kuşatıldığı zaman kılıcını alıp onun yanına gitti. Fakat Osman (r.a) müslüman kanı dökülmesini istemediğini söyleyerek ona kılıcını bıraktırdı. İslam tarihinde fitnenin başlangıcı olarak kabul edilen bu olaydan sonra Ebu Hureyre (r.a) müslümanlar arasında çıkacak kargaşadan uzak durulması gerektiğini belirtir, bu fitnelerden kurtulmanın yegâne yolunun silaha el atmamak olduğunu söylerdi. Ebu Hureyre (r.a), Osman (r.a)’ın vefatından itibaren İbn Abbas, İbn Ömer, Ebu Said el-Hudri ve Câbir b. Abdullah ile beraber Medine’de fetva istemek için kendisine yöneltilen soruları hayatının sonuna kadar cevaplamaya devam etmiştir.
Zübeyr b. Avvam – الزبير بن العوّام (ö. 36/656)
Künyesi: Ebu Abdullah.
Rasulullah (s.a.v)’e ilk iman edenlerden ve cennetle müjdelenen on sahabiden biri.
Zübeyr (r.a)’ın putlara hiç tapmadığı, cahiliye inanışlarına meyletmediği, İslam’a davetin ilk günlerinde on altı yaşında iken dört, beş veya yedinci müslüman olarak İslamiyet’i kabul ettiği nakledilir. Müslümanlığı kabul etmesine önce amcası Nevfel b. Huveylid karşı çıktı; İslam’dan vazgeçmediği takdirde kendisine şiddet uygulayacağına dair yemin etti; bir sonuç alamayınca onu bir hasıra sardı ve tavana astı, alttan ateş yakarak dumanıyla ona işkence etti, ancak Zübeyr (r.a) inancından vazgeçmedi. Esma bint Ebu Bekir ile evlendi.
Zübeyr (r.a), Rasulullah (s.a.v) ile birlikte bütün savaşlarda bulundu. Rasulullah (s.a.v) onun hakkında: “Her peygamberin bir havârisi vardır, benim havârim de Zübeyr’dir” buyurmuştur. (Müslim, “Fezâʾilü’s-sahâbe”, 48)
Önemli kişiliği dolayısıyla, fitne olaylarının başlamasından sonra art niyetli bazı kimseler onun dilinden Osman (r.a)’a karşı harekete geçilmesi yolunda mektuplar uydurdu; Zübeyr (r.a), bu tür mektuplarla bir ilgisi bulunmadığını açıkça belirttiği gibi, Osman (r.a)’ın evi isyancılar tarafından kuşatıldığında oğullarını halifeyi korumakla görevlendirdi. Osman (r.a)’ın şehadetinin ardından Ali (r.a)’a biat etti ve ondan halifeyi şehid eden asileri yakalayıp cezalandırmasını istedi.
Fakat tavsiyelerinin dikkate alınmaması ve isyancıların Medine’yi terketmemesi üzerine halifeden izin alarak Talha b. Ubeydullah ile birlikte umre yapmak için Mekke’ye gitti. Zübeyr (r.a) ile Talha (r.a), Mekke’de Âişe (r.a) ile buluştular ve Medine’yi âsilerden temizlemek, Osman (r.a)’ın katillerinin cezalandırılmasını sağlamak amacıyla bir ordu hazırlamaya karar verdiler, hazırlık yapmak için Basra’ya geçtiler. Durumu öğrenen Ali (r.a) da Medine’den Basra’ya doğru yola çıktı ve iki taraf Basra önlerinde karşılaştı.
Yapılan görüşmelerde barış aşamasına gelindiyse de Ali (r.a)’ın ordusunda bulunan ve Osman (r.a)’ın katline iştirak etmiş olan bir kısım âsilerin karşı tarafa âni baskın düzenlemesi üzerine herkes kendini savaşın içinde buldu. Cemel Vak‘ası diye anılan bu savaşın hararetli anlarından birinde Ali (r.a), Zübeyr b.Avvâm ile karşılaştı; aralarında geçen konuşmadan sonra Zübeyr Medine’ye dönmek için savaş alanını terketti. Bunu gören Benî Temîmli Umeyr (Amr) b. Cürmuz, Zübeyr (r.a)’ın peşine düştü ve namaz kıldığı sırada onu şehid etti. Haberi alan Ali (r.a) çok üzüldü, göz yaşı döktü ve katilini cehennemlik diye niteledi.
Talha b. Ubeydullah – طلحة بن عبيد الله (ö. 36/656)
Künyesi: Ebu Muhammed.
Cennetle müjdelenen (aşere-i mübeşşere) on sahabiden biri.
Ebû Bekir (r.a) vasıtasıyla İslamiyet’i kabul edip ilk müslümanlar arasında yer aldı. Vahiy katipliği de yapan Talha (r.a) hem cennetle müjdelenen on sahabiden hem de Rasalullah (s.a.v)’ın havârisi diye bilinen on iki kişiden biridir. Müslüman olduğu günlerde Ebu Bekir (r.a) ile aynı ipe bağlanarak işkence gördüğünden her ikisi “Karineyn” (yakın dost) diye anılır. Kahramanca savaştığı Uhud Gazvesi’nde Rasulullah’ı korurken birçok yerinden yaralandı ve eli çolak kaldı. O gün üzerinde iki zırh bulunduğu için Uhud kayalığına çıkamayan Rasulullah (s.a.v), Talha’nın sırtına basarak oraya çıktı bu sebeple de “Talha’ya -cennet- vâcip oldu” buyurdu (Tirmizî, “Menâkıb”, 21).
Osman (r.a)’ın şehid edilmesinin ardından, Zübeyr b. Avvâm ile birlikte hareket ederek Osman (r.a)’ın katillerinin cezalandırılmasını isteyen Âişe (r.a)’nın safına katıldı ve Cemel Vak’ası’nda şehid edildi.
Ammar b. Yasir – عمّار بن ياسر (ö. 37/657)
İlk müslümanlardan, anne ve babası (Sümeyye-Yasir) ilk İslâm şehidleri olan meşhur sahâbî.
Rasulullah (s.a.v)’in Dârulerkam’da bulunduğu sırada müslüman olan ve müslümanlığını ilân eden ilk yedi kişiden biridir.
Annesi Sümeyye, babası Yâsir ve kardeşi Abdullah da onun yönlendirmesiyle İslâm’a girdiler. İlk müslüman olan kırk kişi arasında yer alan Yasir ailesi, Mekke’de kendilerini himaye edecek kimseleri olmadığı için Kureyşli müşriklerin ağır zulüm ve işkencesine uğradılar. Fakat imanları sebebiyle başlarına gelen bu sıkıntılara sabırla göğüs gerdiler. Annesi Sümeyye bu işkenceler sonunda Ebû Cehil tarafından öldürülerek İslâm tarihindeki ilk şehid oldu. Babası Yâsir de aynı gün işkence edilerek öldürüldü.
Ammar b. Yasir (r.a) Mescid-i Nebevi’nin inşası sırasında büyük gayret sarfetti. Herkes bir kerpiç taşırken onun iki kerpiç getirdiğini gören Rasulullah (s.a.v) üzerindeki tozları silkeleyerek, “Vah Ammar! Kendisini âsi (bâgi) bir topluluk öldürecek. Ammar onları cennete, onlar ise onu cehenneme davet ederler” dedi (Buhârî, “Salât”, 63).
Rasulullah (s.a.v)’in bulunduğu bütün savaşlara katıldı. Ebu Bekir (r.a) devrinde ise Müseylimetülkezzâb ile yapılan Yemâme Savaşı’nda bir kulağını kaybettiği halde yiğitçe savaştı ve dağılmak üzere olan İslâm ordusunu yeniden toparladı. Ömer (r.a) devrinde Kûfe’ye vali olarak gönderildi ve bu sırada vuku bulan Nihavend Savaşı’na ve Huzistan’ın fethine iştirak etti.
Osman (r.a)’ın şehid edilmesi üzerine Ali (r.a)’a biat etti. Cemel ve Sıffin’de onun saflarında yer aldı. Sıffin’de doksan üç yaşlarında olmasına rağmen Ali (r.a)’ın yaya birliklerinin kumandanı olarak savaşırken şehid edildi ve Ali (r.a)’ın kıldırdığı cenaze namazından sonra orada defnedildi.
Ammar’ın öldürülmesi üzerine Muaviye b. Ebu Süfyân’ın ordusunda büyük bir karışıklık çıktı. Onun “âsi bir topluluk” tarafından öldürüleceğine dair hadis-i şerifi hatırlayarak endişeye kapılanlar arasında bulunan Amr b. Âs, büyük bir üzüntüyle, böyle bir olayı görmektense yirmi yıl önce ölmüş olmayı tercih ettiğini söyleyince Muaviye, “Onu biz öldürmedik, onu buraya getirenler öldürdü” diyerek Amr’ı teselli etmeye çalıştı.
Kays b. Sa’d – قيس بن سعد (ö. 60/680)
Hazrec kabilesinin ileri gelenlerinden Sa‘d b. Ubâde’nin oğlu.
Küçük yaşta babası tarafından Rasulullah (s.a.v)’in hizmetine verildi; on yıl Resûl-i Ekrem’in yanında bulundu ve bütün gazvelere katıldı. Kadisiye Savaşı’na ve Mısır’ın fethine katılan Kays , Ali (r.a) hilâfete geçince Mısır valiliğine tayin edildi. Cemel Vak‘ası’na katılan Kays Ali (r.a) tarafından Azerbaycan’a vali tayin edildiyse de yerine başkasını vekil bırakıp Kûfe’ye geldi ve Sıffîn Savaşı’nda bir kumandan sıfatıyla çarpıştı.
Savaşın ardından üstün başarılar gösterdiği için Ali (r.a) onu Azerbaycan valiliğinin yanı sıra oradaki Irak ordusunun başkumandanlığına ve yeni ihdas edilen şurtatü’l-hamis teşkilâtının başına getirdi. Kays’ın Ali (r.a)’ın yanında katıldığı son savaş Hâriciler’e karşı yapılan Nehrevan Savaşı’dır (38/658). Savaştan önce Ali (r.a) onu ve Ebû Eyyûb el-Ensârî’yi Hâriciler’e nasihatte bulunmak üzere göndermişti.
Ali (r.a)’ın şehid edilmesi üzerine Kays b. Sa‘d’ın öncülüğünde Iraklılar Hasan (r.a)’ı halife seçti. Hasan (r.a), Kays’ın Muâviye konusunda sert bir tutum izleyeceğini düşündüğünden onu Irak ordusu başkumandanlığından alarak yerine Ubeydullah b. Abbas’ı tayin etti. Ubeydullah ise Hasan(r.a)’ın hilâfeti Muâviye’ye terkedeceğini anlayarak Kays b. Sa‘d’ın da aralarında bulunduğu ordusunu başsız bırakıp Muâviye’nin yanına gitti. Bunun üzerine Iraklılar Kays’ı tekrar başkumandanlığa getirdiler.
Muâviye, halifeliği konusunda Hasan (r.a)’ın onayını aldıktan sonra güçlü bir orduyla karşısına çıkan Kays b. Sa‘d ile uzlaşma yolları aramaya başladı. Ona bir mektupla altında mührü bulunan boş bir kâğıt göndererek şartlarını yazmasını istedi. Kays, Muâviye’nin peşinen kabul ettiği antlaşma metninde kendi can güvenliğinin teminat altına alınmasını ve Ali (r.a) taraftarlarının daha önce döktükleri kanlardan ve kazandıkları mallardan sorumlu tutulmamalarını şart koştu; isteklerinin yerine getirilmesi üzerine ordusuyla birlikte Muâviye’ye biat etti.
Kays b. Sa‘d daha sonra Medine’ye döndü ve vefatına kadar orada sade bir hayat sürdü.
Abdullah b. Abbas – عبد الله بن عبّاس (ö. 68/687-88)
Rasulullah (s.a.v)’in amcasının oğlu.
Tefsir ve fıkıh ilimlerinde otorite kabul edilen ve çok hadis rivayet edenler (muksirun) arasında yer almıştır. Peygamber’in fiil ve hareketlerini öğrenmek arzusuyla onun yanında kalmaya çalışır, Peygamber’in zevcelerinden olan Meymûne teyzesi olduğu için bazı geceler Peygamber evinde konuk edilirdi. Peygamber’e karşı olan sevgisi, bağlılığı ve samimi hizmetleri sebebiyle onun takdirini kazanmış ve “Allahım, ona Kitab’ı öğret ve dinde mütehassıs kıl!” duasına nâil olmuştur. (Buhârî, “ʿİlim”, 17; “Vuḍûʾ”, 10).
Cemel ve Sıffîn savaşlarına katıldı. Tahkim olayından sonra haricileri ikna etmek üzere Ali (r.a) tarafından görevlendirildi. Haricilerle arasında geçen bu ilmi münazaranın ardından bazı haricileri ikna etmiş oldu. Daha sonra Ali (r.a) onu Basra valiliğine tayin etti.
Kaynaklar, mümtaz bir kişiliğe sahip olan Abdullah b. Abbas (r.a)’ın siyasi ve sosyal olaylar karşısında ilmi otoritesini ve siyasi itidalini daima muhafaza ettiğini göstermektedir.
Meselâ Muâviye’nin vefatından sonra Ali (r.a) taraftarları Hüseyin (r.a)’ı Kûfe’ye davet ettiği zaman, Abdullah Kûfeliler’e güvenilemeyeceğini, davetlerine icâbet etmemesi gerektiğini ona söylemiş ve mutlaka bir yere gidecekse bu yerin Yemen olabileceğini, aksi halde bazı tatsız olaylarla karşılaşabileceğini kendisine hatırlatmışsa da sözünü dinletememiştir. Kerbelâ fâciasını haber alınca çok üzülmüş ve rivayete göre gözlerini kaybedecek derecede ağlamıştır. Hayatı boyunca müslümanların birlik ve beraberliğini savunan, bunun gerçekleşmesi için zaman zaman yetkilileri uyaran, gerektiğinde eleştiren ve kendisine yapılan halifelik tekliflerine iltifat etmeyen Abdullah b. Abbas (r.a), yetmiş yaşlarında iken Tâif’te vefat etmiş, cenaze namazını Ali (r.a)’ın oğlu Muhammed b. Hanefiyye kıldırmıştır.
Abdullah b. Zübeyr b. Avvam – عبد الله بن الزبير بن العوام (ö. 73/692)
Aşere-i mübeşşere’den Zübeyr b. Avvâm (r.a)’ın oğlu.
Muhâcirînin Medine’de dünyaya gelen ilk çocuğu olması dolayısıyla doğumu büyük bir sevinç uyandırdı ve adı Rasulullah (s.a.v) tarafından konuldu. Kurrâdandır. Osman (r.a)’ın evinin asiler tarafından kuşatılması sırasında diğer büyük sahabilerin oğullarıyla birlikte halifeyi savunduysa da şehid edilmesine engel olamadı.
Muaviye’nin oğlu Yezid’i veliaht tayin etmek istemesine Hüseyin (r.a), Abdullah b. Ömer (r.a) ve Abdurrahman b. Ebû Bekir (r.a) ile birlikte şiddetle karşı çıktı. Yezid b. Muaviye hilafet makamına geçince bu üç sahabiden zorla biat almak istedi. Abdullah b. Zübeyr (r.a), Kerbelâ fâciasından sonra ise Yezid’e karşı muhalefetin lideri haline geldi.
Abdullah b. Ca’fer b. Ebu Talib – عبد الله بن جعفر بن أبي طالب (ö. 80/699-700)
Habeşistan’a hicret eden Ca’fer bin Ebu Talib’in oğlu.
Ali (r.a)’ın yeğeni ve Habeşistan’da doğan ilk sahabi. Annesi, daha sonra sırasıyla Ebu Bekir (r.a) ve Ali (r.a) ile evlenecek olan Esmâ bint Umeys el-Has‘amiyye’dir. Ali (r.a)’ın kızı Zeyneb ile evlenmiştir. Bu evlilikten Ali, Avn, Muhammed, Abbas ve Ümmü Külsum adlı çocukları doğdu.
Ali (r.a)’ı şehid eden İbn Mülcem hakkındaki kısas hükmünü bizzat infaz etti. Kerbela Vak‘ası öncesinde Kûfeliler’in isteklerini kabul etmemesi konusunda Hüseyin (r.a)’a tavsiyede bulunduysa da onu ikna edemedi ve iki oğlu Avn ve Muhammed, Hüseyin (r.a) ile beraber Kerbelâ’da şehid edildi.
Zeyneb bint Ali – زينب بنت علي (ö. 62/682)
Ali (r.a) ile Fâtıma (r.a)’nın en büyük kızları.
Ömrü boyunca birçok zorlukla karşılaştığı için “Ümmü’l-mesâib” künyesiyle de anılmıştır. Ca‘fer b. Ebu Tâlib’in oğlu Abdullah ile evlenmiştir. Kerbela Vak‘ası’nda kocası Abdullah Medine’de kaldığı halde, Zeyneb iki oğluyla birlikte Hüseyin (r.a)’ın yanında yer almıştır.
Kendisi bilhassa Kerbelâ Vak‘ası’nda ve sonrasındaki rolü bakımından önem arzetmektedir; zira Kerbela olayında Zeyneb en önemli kadındır. Yezid’in askerlerinin onları kuşatıp çatışmalar başladığında yaralananların tedavi ve bakım işini Zeyneb yönetmiş, kadın ve çocukları o korumuştur. Savaştan sonra huzuruna getirilenler arasında Zeynelabidin’in de bulunduğunu anlayan Kûfe Valisi Ubeydullah b. Ziyâd’ın onu öldürtmek istemesi üzerine yeğeninin üstüne kapanmış, bunun için önce kendisini öldürmesi gerektiğini söylemiş, böylece valinin azmini kırmış ve Zeynelâbidîn’i kurtarmıştır. Kûfe’de ve ardından götürüldüğü Dımaşk’taki benzer davranışları sebebiyle Zeyneb kaynaklarda Rasulullah (s.a.v)’in soyunu yok olmaktan koruyan kişi olarak da zikredilmektedir.
Zeyd b. Ömer – زيد بن عمر
Ömer (r.a) ile Ümmü Külsüm bint Ali’nin oğlu.
Babası Ömer (r.a), dedesi ise Ali (r.a)’tır.
Muâviye’nin hilafetinin ilk yıllarında Benî Adî’den kavga eden bazı kişileri ayırmak isterken aldığı darbe sonucu yaralanıp vefat etti. Aynı gün annesi de vefat etti ve cenaze namazları Abdullah b. Ömer tarafından kılındı.
Muhammed b. Ebu Bekir es-Sıddık – محمّد بن أبي بكر الصديق (ö. 38/658)
Ebu Bekir (r.a) ve Esmâ bint Umeys’in oğlu.
Rasulullah (s.a.v)’den gelen adını ve Ebu’l-Kasım künyesini baba bir ablası olan Âişe annemiz vermiştir. Osman (r.a)’ın şehid edilme olayına karışmıştır fakat bizzat onun katillerinden biri olmamıştır. Ali (r.a) döneminde Mısır valiliği yapmıştır. Muhammed b. Ebû Bekir’in de katıldığı Sıffîn Savaşı sonrasında gerçekleşen tahkimde istediği neticeyi alan ve kendisini halife ilân eden Muâviye’nin ilk hedefi Mısır’ı ele geçirmek oldu.
Muâviye’nin niyetini öğrenen Muhammed halifeden yardım talebinde bulundu. Ali (r.a) ise onun tecrübesizliği sebebiyle Şamlılar’la baş edemeyeceğini düşünerek valiliğe Mâlik el-Eşter’i tayin etti. Eşter’in Mısır valiliğine getirildiğini haber alan Muâviye onu daha yolculuğu sırasında zehirletti. Bunun üzerine Hz. Ali, henüz görevini bırakmamış olan Muhammed’e bir mektup göndererek valiliğini sürdürmesini istedi ve Şamlılar’la savaşa hazırlanmasını emretti. Bu sırada 6000 kişilik ordusuyla Mısır’a doğru yola çıkan Muaviye’nin askeri Amr b. Âs, askeri harekâta girişmeden önce Muhammed’e şehri terketmesini, aksi takdirde öldürüleceğini bildirdi.
Muhammed, Kinâne b. Bişr’i 2000 kişilik bir kuvvetle Amr b. Âs’a karşı gönderdi. Ancak askerlerin tamamı kumandanlarıyla birlikte kılıçtan geçirildi; durumu öğrenen Mısırlılar valinin etrafından dağıldılar. Muhammed b. Ebu Bekir, Fustat’tan kaçtıysa da Amr’ın kumandanlarından Muâviye b. Hudeyc onu bir mağarada yakaladı ve öldürdükten sonra cesedini yaktırdı. Safer 38’de (Temmuz 658) meydana gelen bu olay Ali (r.a)’ı derinden etkilemiş, Âişe annemiz de kardeşine yapılan muameleden dolayı çok üzülmüştür.
Esma bint Umeys – أسماء بنت عميس (ö. 40/661)
Esmâ bint Umeys’in, Rasulullah (s.a.v) Dârülerkam’a girmeden önce müslüman olup ona biat ettiği kaydedilmektedir. İlk kocası Ca‘fer b. Ebu Tâlib’le Habeşistan’a hicret etti. Abdullah, Muhammed ve Avn adlı çocuklarını burada dünyaya getirdi. Ca‘fer b. Ebû Tâlib Mûte Savaşı’nda şehid olunca, Ebu Bekir (r.a) ile evlendi. Bu evlilikten, Muhammed dünyaya geldi.
Ebu Bekir (r.a) vefat edince vasiyeti üzerine kendisini Esma yıkadı. Daha sonra ilk kocası Ca‘fer’in kardeşi Ali (r.a) ile evlendi; ondan Yahya ve Avn (bazı rivayetlere göre Muhammed el-Asgar) adında çocukları oldu. Esmâ bint Umeys mârifetli bir hanımdır. Esmâ’nın kardeşinlerinden Meymûne bint Hâris, Rasulullah (s.a.v) ile evlenmiştir.
Mervan b. Hakem – مروان (ö. 65/685)
Osman (r.a)’ın amcasının oğlu.
Emevî halifesi ve Mervânî kolunun kurucusudur.
Babası Hakem, Mekke fethinin ardından müslüman olduğunu söylediyse de bundan sonra da İslam’a karşı olumsuz tavrını devam ettirdi. Rasullah (s.a.v)’i taklit etmesi, evini gözetlemesi ve müslümanların sırrını ifşa etmesi yüzünden Rasulullah (s.a.v) tarafından Tâif’e sürüldü. Ebu Bekir (r.a) ve Ömer (r.a), Hakem ve ailesinin Medine’ye dönmek için yaptığı müracaatları kabul etmediler. Osman (r.a) halife olunca Hakem ve ailesinin Medine’ye dönmesine izin verdi ve o sırada yirmi yaşlarında olan Mervan’ı da devlet kâtipliği görevine getirdi. Osman (r.a)’ın Hakem’in Medine’ye dönmesine izin vermesi ve oğlu Mervân’ı bu göreve getirmesi ashap arasında pek de iyi karşılanmadı.
Mervân, Osman (r.a)’ın şehid edilmesinin ardından halife seçilen Ali (r.a)’a biat etmedi. Osman (r.a)’ın katillerini bulup cezalandırmak için harekete geçen Âişe (r.a), Talha b. Ubeydullah (r.a) ve Zübeyr b. Avvâm (r.a)’ın öncülük ettiği birlikle beraber Cemel Vak‘ası’na katıldı. Ağır şekilde yaralandığı Cemel Vak‘ası’ndan sonra Medine’ye giderek Ali (r.a)’a biat etti. Muâviye iktidarı ele geçirince Mervân’ı kısa bir süre Bahreyn valiliğiyle görevlendirdi ve ardından merkezi Medine olan Hicaz valiliğine getirdi.
Muâviye’nin ölümünden sonra Yezid’den daha fazla yakınlık gördü. Harre Savaşı’nda onların safında yer aldı. Harre Savaşı’ndan sonra Yezid’in davetiyle Dımaşk’a giden Mervân ikramlarla karşılandı.
Yezid’in vefatından sonra halifeliğe geçen Yezid’in oğlu II. Muaviye de vefat edince, halifeliğe Mervan geçmiştir. Böylece Emevi iktidarının Süfyâni kolundan Mervân’ın adını taşıyan Mervânî koluna geçişi I. Yezîd’in oğlu ve halefi II. Muâviye’nin vefatından sonra gerçekleşmiştir. Bundan sonra halifelik Emeviler’in yıkılışına kadar da onun soyunda kalmıştır.
Eşter – الأشتر (ö. 37/657)
Gerçek ismi Mâlik b. el-Hâris Olup Yermük Savaşı’nda bir gözünü kaybettiği için “Eşter” (göz kapakları ters çevrilmiş) lakabıyla meşhur oldu.
Osman (r.a) zamanında halkı halife aleyhine isyana teşvik etmiştir. Osman (r.a)’ı evinde muhasara edenler arasında Eşter de vardı, hatta bazı kaynaklar onu katiller arasında gösterir. Ali (r.a) halife seçilince Eşter Kufeliler adına ona biat etti.
Eşter Cemel, Sıffin, Nehrevan savaşlarına katıldı ve önemli görevler üstlendi. Sıffin Savaşı’nın ardından kısa bir süre sonra Muhammed b. Ebu Bekir es-Sıddîk’ın yerine Mısır valiliğine tayin edildi. Muâviye bunu öğrenince Kulzüm (veya Arîş) âmiline haber gönderip Eşter’i zehirlediği takdirde kendisini yirmi yıllık haraçtan muaf tutacağını bildirdi. Bunun üzerine âmil konakladıkları bir sırada ikram ettiği bal şerbetine zehir katarak Eşter’i öldürdü. Mısır’a varamadan vefat etti.
Necaşi, Kays b. Amr – قيس بن عمرو النجاشي (ö. 40/660 civarı)
Muhadram (cahiliye zamanında ve İslâm döneminde yaşadığı halde Rasulullah’ı müslüman olarak göremeyen kimse) hiciv şairi.
Câhiliye devrinde Yemen’in Necrân şehrinde doğdu. Gerek câhiliye devrinde gerek İslâm döneminde özellikle hiciv türü şiirleriyle ün yapmıştır.
Necaşi müslüman olmuşsa da kaynaklarda inancı zayıf bir kişi olarak nitelendirilmiştir.
Ali (r.a) ile Muâviye arasındaki mücadelede önceleri Ali (r.a)’ı destekledi, Cemel Vak‘ası ve Sıffin Savaşı’nda onun yanında yer aldı, şiirleriyle ona arka çıktı. Ancak şaraba olan düşkünlüğü ve içki içmesi yüzünden Ali (r.a)’ın adamları tarafından kırbaç cezasına çarptırılınca onları çok ağır bir dille hicvetti ve Kûfe’yi terkederek Muâviye’nin yanına gitti. Muaviye’ye methiyeler söylemeye başladı.
Kaynakların çoğunda onun 40 (660) yılı dolaylarında öldüğü kaydedilirse de Hasan (r.a) (ö. 49/669) için mersiye yazdığı, hatta Hüseyin (r.a)’ın şehâdetine (ö. 61/680) yetiştiği ve bundan bir süre sonra öldüğü de rivayet edilir.
Abdullah b. Sebe – عبد الله بن سبأ
Abdullah b. Sebe’nin Sebeiyye’nin kurucusu olduğu idda edilir. Abdullah b. Sebe’nin annesi San‘alı siyahî bir yahudidir. Osman (r.a) zamanında İslâm’ı kabul etmiş, ancak bir müddet sonra müslüman beldelerde sapık fikirler yaymaya başlamıştır.
Abdullah telkinlerine şöyle başlamıştır: “İnsanların, İsâ’nın döneceğine inandıkları halde Muhammed’in döneceğini kabul etmemeleri şaşılacak şeydir. Halbuki Allah, ‘Ey Muhammed! Kur’an’a uymayı sana farz kılan Allah, seni döneceğin yere (meâd) döndürecektir’ (el-Kasas 28/85) buyurmaktadır. Binaenaleyh dünyaya yeniden dönmeye Muhammed İsâ’dan daha lâyıktır.”
Onun, İslâm akîdesiyle bağdaşmayan bu görüşü bazı Şiîler arasından benimsenmiş ve böylece rec‘at akidesi teşekkül etmiştir. Daha sonra Abdullah, her peygamberin bir vasîsinin olduğunu, Peygamber (s.a.v)’in vasîsinin de Ali (r.a) olduğunu telkin etmeye başlamış, ardından da şu fikirlerini yaymaya çalışmıştır: “Rasûlullah’ın hilâfet hakkındaki vasiyetini çiğneyerek başa geçenler (Ebû Bekir ve Ömer) en büyük zulmü işlemişlerdir. Osman da aynı durumdadır.”
Abdullah bu nevi telkinleriyle halkı harekete geçirmeye çalışmış, onları emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker görevi yerine getirmek üzere devlet adamlarını zorlamaya sevketmiştir. Cemel Vak‘ası’ndan bir gün önce tarafların anlaşma zeminine doğru esaslı bir mesafe aldıklarını farkedince, hemen gizli bir toplantı düzenlemiş ve iki taraf arasında barış yapılırsa bunun kendileri için ölüm demek olacağını ileri sürerek, her ne suretle olursa olsun, ertesi gün savaşın başlatılması hususunda karar almışlardır. Bu işte de en büyük rolü Abdullah b. Sebe oynamıştır.
Hukeym b. Cebele – حُكيْم بن جبلة (ö. 36/656)
Adı bazı kaynaklarda Hakîm şeklinde kaydedilmektedir.
Hukeym’in adı siyasî alanda Osman (r.a) döneminde duyulmaya başlandı. Osman (ra.)’ın siyasi tavrını beğenmeyen Hukeym bir süre sonra onun Basra’daki muhaliflerinin lideri durumuna geldi. Basra’dan Medine’ye giden 100 kişilik grubun başında Osman (r.a)’ın evini kuşatanlar arasında yer aldı. Ancak halifenin öldürülmesine bilfiil katılıp katılmadığı kesin şekilde bilinmemektedir. Osman (r.a)’ın şehadeti sonrasında Ali (r.a)’a biat edilmesinde faal rol oynadı. Hukeym, Ali (r.a)’ın halife olmasından kısa bir müddet sonra Basra’ya döndü. Fakat başlarında Âişe (r.a), Talha b. Ubeydullah (r.a) ve Zübeyr b. Avvâm (r.a)’ın bulunduğu bir grubun Osman (r.a)’ın intikamını almak üzere harekete geçtiğini duyunca Ali (r.a)’a destek vermek üzere yola çıktı.
Bazı kaynakların ileri sürdüğüne göre Basra’da evinde misafir ettiği Abdullah b. Sebe’nin görüşlerinden etkilenmiştir.
Hurkus b. Züheyr – حرقوص بن زهير (ö. 38/658)
Hakem Vak‘ası’nda Ali (r.a)’a muhalefet eden ilk Hâricî liderlerindendir.
Osman (r.a)’ın yönetiminden şikâyetçi olup Medine’ye giden 600’ü aşkın Basralı’ya öncülük yaptı. Ali (r.a)’ınn halife olmasından sonra Âişe, Talha ve Zübeyr’in öncülüğünde gelişen olaylarda onlara karşı Basra’yı savunan askerî birliğin başında bulundu.
Basra’nın Talha ve Zübeyr kuvvetlerinin eline geçip Osman (r.a)’ın şehid edilmesi olayına karışanlardan bir kısmının öldürülmesi üzerine Temîm kabilesinin himayesine girdi. Sıffîn Savaşı’nda kabilenin reisi Ahnef b. Kays’ın tesiriyle Ali (r.a)’ın yanında yer aldı. Savaş sürerken hilâfet meselesinin hakemlere havale edilerek çözülmesi için Ali (r.a)’a teklif götürüp bunda ısrar edenler arasında bulunan Hurkus, meselenin hakemlere havale edilmesine rızâ gösterdiği için Ali’yi günah işlemekle suçladı. Hurkus, Hâricîler’in Nehrevan’da Ali (r.a)’a karşı giriştikleri savaşa yaya askerî birliklerin kumandanı olarak katıldı ve Abdullah b. Vehb er-Râsibî ile birlikte öldürüldü.
İbn Mülcem – ابن ملجم (ö. 40/661)
Ali (r.a)’ın katili.
Hayatının ilk dönemi hakkında fazla bilgi yoktur. Mısır’ın fethine katılıp orada yerleşen İbn Mülcem Sıffin’de Ali (r.a)’ın saflarında savaştı, fakat Hakem Vak‘ası’ndan sonra diğer Hariciler’le birlikte ona karşı cephe aldı.
İbn Mülcem, Nehrevan Savaşı’nda canını kurtaran Haricîler’den Bürek es-Sarîmî ve Amr b. Bekir (Bükeyr) et-Temîmî (Zâzeveyh), Mekke’ye giderek yılında hac yaptıktan sonra ümmetin içine düştüğü durumu tartışırlar ve yeryüzünde fesat çıkaran kişiler olarak gördükleri Ali, Muâviye ve Amr b. Âs’ın ortadan kaldırılmalarının gerektiğine karar verip bu kararı üçünü birden aynı zamanda öldürmek suretiyle uygulayacaklarına dair yemin ederler. Planlarını 17 Ramazan 40’ta (24 Ocak 661) gerçekleştirmeyi tasarlayan suikastçılardan İbn Mülcem Ali (r.a)’ı öldürmek üzere Kûfe’ye gider. Zehirli kılıçlarını kuşanarak Ali (r.a)’ın sabah namazını kıldırmak için çıkacağı evinin kapısının karşısına yerleşirler. İ
bn Mülcem, “Hüküm ancak Allah’a aittir ey Ali, ne sana ne senin adamlarına!” diyerek Ali (r.a)’ı başından yaralar. Kaçmaya teşebbüs ederse de Ebu Edma el-Hemdani tarafından yere düşürülür. Daha sonra da evine götürülmüş olan Ali (r.a)’ın huzuruna çıkarılır. İbn Mülcem Ali (r.a)’a, kılıcını kırk gün süreyle bilediğini ve Allah’tan kendisine insanların en şerîrini öldürmeyi nasip etmesini dilediğini söyleyince Ali (r.a) da -eğer kısas gerekirse- onun bu kılıçla öldürülmesi emrini verir ve böylece onu insanların en şerîri olarak gördüğünü ima etmiş olur.
Cerrâh b. Sinân el-Esedî – الجراح بن سنان الاسدي
Hasan (r.a)’ın hilafeti Muaviye’ye bırakma kararından sonra bazı hariciler “Hasan da babası gibi küfre düşmüştür” diye düşünmeye başladı. Bunlardan biri olan Harici Cerrâh b. Sinan el-Esedi, Hasan (r.a)’a bir yolculuğu esnasında saldırarak onu öldürmeye teşebbüs etti. Hasan (r.a)’ı sadece yarayan Cerrah b. Sinan, bu eyleminde başarılı olamadı.
Abdullah b. Habbab b. Eret – عبد الله بن خبّاب بن الأرت
İslamı ilk kabul edenlerden Habbab b. Eret’in oğlu.
Abdullah, babasının vefat ettiği yılın sonlarına doğru bir yolculuk sırasında hanımıyla birlikte Hâricîler’in eline geçti. Hâricîler ona Hulefâ-yi Râşidin ve özellikle Ali (r.a) hakkında ne düşündüğünü sordular. Abdullah’ın bu sahâbileri övmesi üzerine kendisini ve hamile olan karısını öldürdüler.
Amr b. El-Âs – عمرو بن العاص (ö. 43/664)
Araplar’ın meşhur dört dâhisinden (abâdile) biri kabul edilen Amr b. Âs zeki, son derece cesur, iyi bir hatip ve şair, askeri ve siyasi kabiliyete sahip bir idareci idi. Ömer (r.a) döneminde “Mısır fatihi” ünvanını aldı ve Mısır valiliğine tayin edildi. Osman (r.a) halife olduktan sonra da Mısır valiliğine bir süre daha devam etti.
Osman (r.a)’ın şehadetinden sonra halife olan Ali (r.a) döneminde Cemel Vak‘ası’ndan sonra, Osman (r.a)’ın intikamını almak üzere Muaviye b. Ebu Süfyan’ın saflarına katıldı ve ona büyük destek sağladı. Sıffin Savaşı’nda Şam süvari birliklerinin kumandanıydı. Suriye birlikleri mağlûp olmak üzereyken orduda mevcut Kur’an sahifelerini mızraklara taktırarak her iki tarafı da Kur’an’ın hükmünü kabule çağırdı. Bu teklifin benimsenmesi üzerine, taraflar aralarındaki ihtilâfı Kur’an ve Sünnet’e göre çözümlemek için iki hakem seçmeye karar verdiler. Ali (r.a) Ebu Mûsa el-Eş‘ari’yi, Muaviye de Amr b. Âs’ı hakem tayin etti.
Ali (r.a)’ı, Muâviye’yi ve Amr’ı öldürmek üzere harekete geçen üç Hâricî’den Zâzeveyh, suikast günü Amr’ın rahatsızlığı sebebiyle sabah namazını kıldırmakla görevlendirdiği Hârice b. Huzâfe’yi Amr zannederek hançerledi. Amr b. Âs bu hadiseden üç yıl sonra, Mısır’da bir ramazan bayramı günü doksan yaşını aşmış olduğu halde vefat etti ve oğlu Abdullah tarafından defnedildi.
Ebu Mûsâ el-Eş’ari – أبو موسى الأشعري (ö. 42/662-63)
İsmi: Abdullah b. Kays’tır.
Ebu Mûsa, Kur’ân-ı Kerim’i bizzat Rasulullah (s.a.v)’den öğrenerek ezberleyen sayılı sahabilerden biridir. Rasulullah (s.a.v), Ebu Musa’yı Vedâ haccından önce Yemen’in Zebîd, Aden, Me’rib ve sahil taraflarının zekâtını toplamakla görevlendirdi. Ebu Bekir (r.a)’ın halifeliği döneminde de orada kalan Ebu Mûsâ ridde olaylarında Esved el-Ansi ile mücadele etti. Daha sonra Medine’ye dönerek Suriye fetihlerine katıldı.
Ömer (r.a) onu, Mugire b. Şu‘be’den boşalan Basra vali ve kadılığına tayin etti. Bu görevlerinin yanı sıra Basralılar’a Kur’an öğretti.
Daha sonra Ömer (r.a), Ammâr b. Yâsir’den boşalan Kûfe valiliğini de ona verdi. Ebu Mûsâ Osman (r.a) devrinde de Basra ve Kûfe valiliği yaptı. 29 (649-50) yılında valilikten azledilince Kûfe’de Kur’an ve fıkıh öğretmeye devam etti. Said b. Âs’ın azlinden sonra tekrar Kûfe valiliğine getirildi. Osman (r.a)’ın şehid edildiği tarihte bu görevini sürdürüyordu. Sıffin Savaşı’nda iki grup arasında barışın tarafsız hakemlerce gerçekleştirilmesi kararlaştırıldığı zaman Muâviye Amr b. Âs’ı, taraftarlarının ısrarı üzerine Ali (r.a) da Ebu Musa’yı hakem olarak seçti. Bu hadiseden sonra Ebu Musa siyasi hayattan tamamıyla uzaklaşıp uzlete çekildi.
Muâviye b. Ebu Süfyan – معاوية بن أبي سفيان (ö. 60/680)
Künyesi: Ebu Abdurrahman.
Ebu Süfyan ile Hind bint Utbe b. Rebîa’nın oğlu.
Ümmü Habibe bint Ebu Süfyan’dan dolayı Rasulullah (s.a.v)’ın kayınbiraderidir. Emevî hilâfetinin kurucusudur.
Müslüman olduktan sonra Rasulullah (s.a.v)’e kâtiplik yaptı. Osman (r.a)’ın hilafeti döneminde Suriye genel valiliğine getirildi.
Muâviye, Osman (r.a)’ın ardından Medine’de halife seçilen Ali (r.a)’a, Osman (r.a)’ın öldürülmesi konusunda ilgisiz kaldığını ve suç ortağı olduğu isyancıları ordusunda barındırdığını ileri sürerek biat etmedi. Cemel Vak‘ası’nda galip gelen Ali (r.a)’ınn kendisini tekrar biat etmeye davet etmesi karşısında ona, Osman (r.a)’ın katillerini kendisine teslim etmesini ve halifeliği bırakarak şûra tarafından yeni bir halife seçilmesi işini sağlamasını teklif etti. Onun bu tavrı iki tarafı Sıffin’de karşı karşıya getirdi (Zilhicce 36 / Haziran 657).
Aralıklarla üç ay süren çarpışmaların son gününde Ali (r.a)’ın kumandanı Malik el-Eşter, Muâviye’nin ordusuna kesin darbeyi vurma noktasına gelmişti. Ancak bu sırada Amr b. Âs ona, mızrak uçlarına Kur’ân-ı Kerim sayfaları taktırarak karşı tarafı anlaşmazlığı Allah’ın kitabının hakemliğinde çözmeye çağırmasını önerdi. Bu taktik işe yaradı ve Muâviye mağlûbiyetten kurtuldu. Neticede savaş durdu ve taraflar hakemlerin Allah’ın kitabı, gerektiğinde de Rasulullah (s.a.v)’in sünnetiyle hüküm vermeleri şartıyla anlaştılar. Kalabalık bir grup (Hâricîler), işin hakemlere bırakılması üzerine isyan ederek. Ali (r.a)’ın ordusundan ayrılmış ve ona karşı silahlı mücadeleye girişmişti. Amr b. Âs’ın, Ali (r.a)’ın hakemiyle yaptığı görüşmelerden sonra Muaviye’yi halife seçtiklerini açıklamasının ardından Şam’da biat aldı.
Ali (r.a)’ı, Muâviye’yi ve Amr’ı öldürmek üzere harekete geçen üç hariciden biri, Muaviye’yi sadece yaraladı. Ali (r.a)’ın şehid edilmesiyle de Kudüs’te “emîrü’l-mü’minîn” unvanıyla biat aldı. Aynı zamanda ashabdan bir kısmı da Ali (r.a)’ın oğlu Hasan (r.a)’a biat etti. Müslümanlar arasında karışıklık çıkmasın diye karşılıklı yazışmalar neticesinde Hasan (r.a) bazı şartlarla halifeliği bıraktı. Bunun üzerine Muaviye Kûfe’ye giderek ondan ve halktan biat aldı. Böylece “birlik yılı” (âmü’l-cemâa) adı verilen o yıl ülkenin tamamını hâkimiyeti altında toplamış ve doksan yıl hüküm sürecek Emevi Devleti’ni kurmuş oldu.
Sünniler Muâviye’nin halifeliğinin meşruiyetini Hasan (r.a)’ın kendisine biatıyla başlatmaktadır. Muâviye’nin en kalıcı icraatı oğlu Yezid’i veliaht tayin etmesi, böylece devleti veraset kuralını esas alan bir hanedana dönüştürmesidir. Meşhur rivayete göre bunu, Kûfe Valisi Mugire’nin tavsiyesiyle ve müslümanların hilâfet meselesi yüzünden yeni bir anlaşmazlığa düşmelerini engellemek amacıyla yaptığını söyleyen Muâviye, Medine dışında önemli bir muhalefetle karşılaşmadı. Medine’de Hüseyin (r.a) ve Abdullah b. Zübeyr (r.a)’ın başını çektiği bir grup sahâbi kendisine karşı çıktı. Sonuç olarak hilâfeti verasete dayalı mutlak bir saltanata dönüştüren Muâviye 60 yılının Receb (Nisan 680) ayında Dımaşk’ta vefat etti ve aynı gün yerine oğlu Yezid geçti.
Yezid – يزيد (ö. 64/683)
Muaviye b. Ebu Süfyan’ın oğlu. Emevi halifesi.
Muâviye, müslümanların hilâfet meselesi yüzünden yeni bir iç savaşa sürüklenmesini engellemeyi gerekçe göstererek vefatının ardından yerine geçmesi için oğlu Yezîd’i veliaht tayin etmeye karar verdi ve bu niyetini valilerine bildirdi. Ancak Medine’de Hüseyin (r.a), Abdullah b. Zübeyr (r.a) ve Abdullah b. Ömer (r.a) gibi sahâbîlerden bir grup, bu uygulamanın hilâfeti saltanata çevirmek olduğunu söyleyip kendisine şiddetle karşı çıktı.
Muâviye vefat edince Yezîd Dımaşk’ta halife olarak biat aldı. Medine dışındaki şehirlerde de ona biat edildi. Veliaht tayin edilmesine karşı çıkan Medineli grubun halifeliğine de karşı çıkmasından endişe eden Yezîd, Medine valisine haber göndererek babasının ölümü duyulmadan muhalif grubun biatını almasını emretti. Ancak valinin kendilerini çağırmasından Muâviye’nin öldüğünü anlayan Abdullah b. Zübeyr (r.a) ile Hüseyin (r.a) o gece yola çıkıp Mekke’ye gittiler. Hüseyin (r.a)’ın Kûfe’deki taraftarları kendisine mektup yazarak Kûfe’ye gelip başlarına geçmesini istediler.
Bu hareketi organize etmesi için Hüseyin’in Kûfe’ye gönderdiği Müslim b. Akil şehirde onun adına biat almaya başladı. Ancak durumu öğrenen Yezîd, Kûfe valiliğine Ubeydullah b. Ziyâd’ı tayin etti ve Müslim yakalanıp öldürüldü. Hüseyin (r.a), Müslim’in kendisini Kûfe’ye davet eden mektubunu alınca hemen yola çıkmıştı. Müslim ve taraftarlarının başına gelenleri ancak Kadisiye’ye yaklaştığı sırada öğrendi. Daha sonra Kerbelâ’da Emevî ordusu tarafından kuşatıldı ve Yezîd’e biat etmesi istendi. Hüseyin (r.a) bunu kabul etmeyince 10 Muharrem 61 (10 Ekim 680) tarihinde beraberindekilerden yetmiş iki kişiyle birlikte feci şekilde öldürüldü. Kerbelâ Vak‘ası, Yezîd’in ismine silinmez bir leke sürmüştür.
Bu olayın ardından Abdullah b. Zübeyr, Yezîd’e karşı oluşan muhalefetin tek lideri haline geldi ve Mekke’de gizlice biat almaya başladı, Yezîd’in gönderdiği orduyu da Mekke yakınlarında yenilgiye uğrattı. Medineliler’in Emevî hilâfetine karşı muhalefetini arttırmıştı. Hüseyin’in şehâdetinden sonra Abdullah b. Zübeyr’in Mekke’de muhalefetin lideri haline gelmesi, Hicaz’da Emevî iktidarına karşı ciddi bir tehdit oluşturuyordu. Yezîd durumu haber alınca Hicaz’a bir ordu göndermeye karar verdi; gerçek hedef Abdullah b. Zübeyr olacak, fakat önce Medine’deki ateş söndürülecekti.
Şehirde kalarak savunma yapmayı tercih eden Medineliler, Hendek Gazvesi’nde açılan hendekleri derinleştirip gereken yerlere yenilerini ekleyerek ve çevrelerine iyi atış yapan okçular yerleştirerek şehrin etrafını emniyete aldılar. Biryolunubulup şehre giren Yezid’in askerleri kısa sürede her tarafı ele geçirdi. Bu sırada hayatta olan Enes b. Mâlik’e dayanarak bu Harre Savaşı’ında ashabtan 300, hâfızlardan üçü sahâbî 700 kişinin öldüğünü kaydetmektedir. Üsâme b. Zeyd b. Hârise’ninki hariç diğer evlerin tamamının yağmalandığını kaydeder.
Klasik kaynakların bir kısmına göre şehir üç gün mubah kılınmış, insanların canlarına, mallarına kastedilmiş ve alimler yaşananları vakaları yazmaktan utanmıştır. Yezîd’in Medine’yi mubah kılmasını onun büyük hataları arasında sayar ve bu savaşı Yezîd’in zamanında meydana gelen en çirkin olaylardan biri kabul eder. İsyanı bastırdıktan sonra Medineliler’in Yezîd’e olan biatını yenileyen Müslim b. Ukbe, Abdullah b. Zübeyr’in üzerine gitmek için Mekke’ye yöneldi. Mekke önlerine varıp şehri kuşattı.
Yezîd’in ölüm haberi Mekke’ye ulaşıncaya kadar altmış dört gün boyunca kuşatmayı sürdürdü. Kerbelâ ve Harre vak‘alarının ardından Mekke’nin kuşatılması Yezîd’e duyulan düşmanlık ve nefreti daha da şiddetlendirdi. Yezîd zamanında Kuzey Afrika dışındaki bölgelerde fetihler durdu. Bizans üzerine düzenlenen yaz ve kış seferlerine ara verildiği gibi Kıbrıs ve Rodos adalarındaki müslümanlar da tahliye edilmişti. Yezîd kendi döneminde gerçekleşen ve etkileri günümüze kadar gelen Kerbelâ Vak‘ası, Harre Savaşı ve Mekke kuşatması gibi icraatları yüzünden müslümanların hâfızasında İslâm tarihinin en kötü isimlerinden biri olarak yer etmiş.
Müslim b. Akil – مسلم بن عقيل (ö. 60/680)
Hz. Hüseyin’in amcasının oğlu. Kûfe’de şehid edilmiştir.
Hayatının Kerbelâ Vak‘ası’ndan önceki dönemi hakkında sağlıklı bilgi bulunmamaktadır.
Yezid b. Muâviye’nin halife olmasıyla Hüseyin (r.a), Kûfe’deki taraftarlarından oraya gidip başlarına geçmesini isteyen mektuplar aldı. Bunun üzerine durumu araştırması ve hareketi organize etmesi için Müslim b. Akil’i Kûfe’ye gitmekle görevlendirdi.
Kûfe’ye ulaştı. Kûfe’de Hüseyin (r.a) adına biat almaya başladı ve Ali (r.a) taraftarlarından büyük destek gördü. Daha ilk günlerde kendisine biat edenlerin sayısı 12.000 (veya 18.000) kişiyi aştı. Her şeyin yolunda gittiğini gören Müslim, bir süre sonra gelişmeleri bildirmek ve kendisini Kufe’ye çağırmak için Hüseyin (r.a)’a haberci gönderdi. Diğer taraftan Müslim’in faaliyetlerini takip eden Kûfe Valisi Nu‘mân b. Beşîr dikkatinin çekilmesine rağmen Müslim ve taraftarlarına karşı şiddete başvurmadı
Valinin bu tavrını yanlış bulan Emevi yanlısı bazı liderler durumu Yezid’e bildirdiler. Yezid, Nu‘mân b. Beşîr’i azledip şehrin yönetimini Basra Valisi Ubeydullah b. Ziyâd’a verdi ve ondan Müslim’i ortadan kaldırmasını yahut Kûfe’den çıkarmasını istedi. Müslim, Mezhic kabilesinin liderlerinden Hâni’ b. Urve el-Murâdî’ye sığınmak istedi, Hâni’ de onu evinde misafir etti. Ubeydullah b. Ziyad, Ma’kıl’ı casus olarak görevlendirip Müslim hakkında bilgi toplamasını istedi.
Bu bilgiler doğrultusunda harekete geçen Vali Ubeydullah, Hâni’ b. Urve’yi huzuruna çağırdı ve Müslim b. Akil’in nerede olduğunu sordu. Hâni başlangıçta Müslim’i tanımadığını söylediyse de Ma‘kıl’in ortaya çıkmasıyla durumu itiraf etmek zorunda kaldı; Müslim’i evine almak istemediğini, ancak evine sığındığı için kabul etmeye mecbur kaldığını belirtti. Ubeydullah ona Müslim’i huzuruna getirmesini emretti. Hâni’in kendisine sığınan bir kimseyi teslim edemeyeceğini bildirmesi üzerine vali onu ağır şekilde dövdü ve tutuklanmasını emretti.
Müslim, Tav‘a isimli bir kadının evine sığındıysada yerinin bulunmasıyla eman ile teslim olmayı kabul etti. Vali Ubeydullah’ın huzuruna götürüldü ve orada öldürülüp cesedi sokağa atıldı ardından Hâni’ b. Urve de öldürüldü. Kerbela’da savaşmadığı halde öncesinde gelişen olaylarda öldürüldüğü için Kerbelâ şehidlerinin ilki sayılmıştır.
Hani b. Urve – هانئ بن عروة (ö. 60/680)
Hüseyin (r.a) adına çalıştığı için Emeviler tarafından öldürülen Yemenli tâbiî.
Hüseyin (r.a), orada bulunan Kûfeliler’in idareyi ele alması konusunda ısrar ettiklerini görünce amcaoğlu Müslim b. Akīl’i durumu incelemek üzere Kûfe’ye göndermiştir. Müslim b. Akil Hâni’ b. Urve’nin evine sığındı. Bu olaydan sonra Hâni’in evi Hüseyin (r.a) taraftarlarının karargâhı haline geldi. Durumu yakından takip eden Vali Ubeydullah, Ma‘kıl adlı bir casus vasıtasıyla Müslim’in Hâni’ b. Urve’nin evinde kaldığını öğrendi ve Hâni’i huzuruna çağırttı. Ubeydullah ona Müslim’in nerede olduğunu sordu. Hâni önce bilmediğini söyledi, fakat daha sonra Ubeydullah’ın durumu haber aldığını anlayınca Müslim’i evine davet etmediğini, kendisinin gelip sığındığını belirtti.
Ubeydullah, Müslim’i hemen teslim etmesini istediyse de Hâni kendisine sığınan bir kimseyi teslim edemeyeceğini ifade etti. Bunun üzerine Ubeydullah elindeki sopa ile Hâni’in yüzüne vurmaya başladı ve hapsedilmesini emretti. Hâni’in başına gelenleri duyan Mezhic kabilesi valinin konağının önünde toplandı. Ubeydullah kalabalığı yatıştırmak için Kadı Şüreyh’i gönderdi. Şüreyh Hâni’in bir soruşturma için tutulduğunu, hayatının emniyette olduğunu söyleyince kalabalık dağıldı. Müslim’in de yakalanmasıyla ikisi de öldürüldü.
Ubeydullah b. Ziyad – عبيد الله بن زياد (ö. 67/686)
Yezid’in halifelik makamına geçmesinin ardından Yezid’e biat etmeyen Hüseyin (r.a)’ın Medine’den Mekke’ye, oradan Kûfe’ye gitmek üzere hazırlık yapmaya başlaması üzerine Ubeydullah b. Ziyâd’ın valilik hayatında yeni bir sayfa açıldı. Kûfeli taraftarlarının davet ettikleri Hüseyin (r.a)’ın şehirdeki durumu incelemek amacıyla gönderdiği Müslim b. Akil çok sayıda Kûfeli’den Hüseyin (r.a) adına biat almıştı.
Yeni gelişmeler karşısında gerekli önlemleri alamayan Kûfe Valisi Nu‘mân b. Beşîr’i görevden alan Yezîd, Basra valiliğine ilâveten Ubeydullah’ı Kûfe valiliğine tayin etti. Ondan Müslim’i ortadan kaldırmasını yahut Kûfe’den çıkarmasını istedi. Kûfe’ye tek başına yüzüne peçe takarak giren Ubeydullah şehir halkı tarafından Hüseyin (r.a) zannedilip büyük sevinç gösterileriyle karşılandı. Ubeydullah buna çok öfkelendi ve camide okuduğu hutbede Hüseyin (r.a) taraftarlarını tehdit etti, ardından sert tedbirlere başvurdu. Bu durumda Müslim b. Akil nüfuzlu bir kimse olan Hâni b. Urve’nin evine sığındı. Ubeydullah b. Ziyâd, Müslim b. Akil’in faaliyetleri hakkında bilgi edindi ve onun davetine katılanları takibe başladı.
Müslim’i evine kabul eden Hâni’ b. Urve’yi huzuruna çağırıp sorguya çekti. Müslim’i teslim etmeye yanaşmayan Hâni’e işkence yapıldı ve tutuklandı. Müslim’i ihbar sonucu yakalatıp ortadan kaldırdı, ardından Hâni b. Urve de öldürüldü. Daha sonra Kûfe’deki yeni gelişmelerden habersiz olarak şehre gelmekte olan Hüseyin (r.a)’a karşı Hür b. Yezid’i gönderdi. Ubeydullah ona karşı gönderdiği Hür b. Yezîd’e kafilenin müstahkem yerlere sığınmasına engel olmasını ve Fırat nehrinden uzak tutulmasını emretti. Hüseyin (r.a)’ın kafilesi Kerbelâ’ya ulaşınca burada konaklamaya mecbur edildi (2 Muharrem 61 / 2 Ekim 680).
Ubeydullah, ayrıca Ömer b. Sa‘d b. Ebû Vakkas’ı 4000 kişilik bir kuvvetle Hüseyin (r.a)’ı Kûfe’ye getirmek üzere gönderdi ve Yezid adına ondan biat almasını tembih etti. Biatı reddeden Hüseyin (r.a), geldikleri yere geri dönmelerine veya Yezid ile görüşmek üzere Dımaşk’a ya da Sugūr bölgelerinden birine gitmesine izin vermesini istedi. Önce bu isteği Halife Yezîd’e bildirerek gelecek cevaba göre hareket etmeyi düşünen Ubeydullah bundan vazgeçti ve Ömer b. Sa‘d’a Hüseyin (r.a) ve beraberindekileri Kûfe’ye getirmesini, bunu kabul etmedikleri takdirde onlarla savaşmasını emretti.
Neticede Hüseyin (r.a) ve beraberindeki yetmiş iki kişi Kerbelâ’da 10 Muharrem 61’de (10 Ekim 680) şehid edildi. Öldürülenlerin kesik başları ve sağ kalanlar Kûfe’ye götürüldü. Hüseyin (r.a)’ın isteğini yerine getirmediği ve son anda Yezid’i bilgilendirip onun tâlimatına göre davranmadığı için Kerbelâ Vak‘ası’nda en büyük sorumluluğu taşıdığı kabul edilmektedir.
Şemir b. Zilcevşen – شِمر بن ذی الجَوْشَن
Şemir bin Zilcevşen Sıffin savaşında Ali (r.a)’ın saflarında savaşmış Ama sonradan Ali (r.a)’tan yüz çevirmiş ve o ve ailesine kin güden düşmanlardan birine dönüşmüştür.
Kerbela olayında ise Şemir bin Zilcevşen, Ubeydullah b. Ziyad’ı Hüseyin (r.a)’a karşı savaş yapılması konusunda etkilemiş ve başarılı olmuştur. Bizzat kendisi de katıldığı savaşta okçulara Hüseyin (r.a)’ı hedef almaları için emretti. Sonra onun emriyle hepsi birden Hüseyin (r.a)’a saldırmaya başladı ve Sinan bin Enes onu şehit etti.
Hür b. Yezid – الحرّ بن يزيد (ö. 61/680)
Kerbelâ Vak‘ası’nda Hüseyin (r.a)’ın tarafına geçen Emevî kumandanı.
Irak Valisi Ubeydullah b. Ziyâd tarafından Hüseyin (r.a)’a karşı gönderilen öncü süvari birliğinin kumandanı olarak gösterilir.
Hüseyin (r.a)’ın aile fertleri ve bazı taraftarlarıyla birlikte Mekke’den Kûfe’ye doğru yola çıktığını haber alan Ubeydullah b. Ziyâd, 1000 kişilik bir kuvvetin başına getirdiği Hür b. Yezid’i onun hareketini takip etmekle görevlendirdi. Hüseyin (r.a), yolculuğunun sebebini Kûfeliler’in kendisine gönderdiği davet mektuplarını göstererek açıklamaya çalıştıysa da Hür böyle bir şeyden haberinin bulunmadığını söyledi.
Bunun üzerine Hüseyin (r.a) geri dönmek istedi, fakat Hür ancak Medine ve Kûfe dışındaki bir yere gitmesine izin verebileceğini bildirdi. Ubeydullah b. Ziyâd, Rey valiliğine getirilen Ömer b. Sa‘d b. Ebû Vakkās’a da Hüseyin (r.a) üzerine yürüyerek kısa sürede bu meseleyi halletmesini istedi. Hüseyin (r.a) üzerine yürümek için hazırlık yapan Ömer b. Sa‘d, Temim ve Hemdân birliklerinin başına Hür b. Yezîd’i getirdi. Hüseyin (r.a)’a karşı savaşmak istemeyen Hür, Ömer b. Sa‘d’ı saldırı planından vazgeçirmeye çalıştıysa da başaramadı. Hüseyin (r.a)’ın savaş başlamadan önce yaptığı konuşma üzerine onun saflarına geçti ve yaptıklarından dolayı özür diledi. Daha sonra da kahramanca vuruşarak şehid düştü.
Ömer b. Sa’d b. Ebu Vakkas – عمرسعد بن أبي وقّاص (ö.67/686)
Sa’d b. Ebu Vakkas’ın oğlu.
Hüseyin (r.a), Müslim b. Akil’in öldürülmeden önce gönderdiği olumlu haberler üzerine Kûfe’ye doğru yola çıktı. Bunun üzerine Ubeydullah b. Ziyad ilk önce durumu gözlemlemesi için Hür b. Yezid’i, daha sonra da Rey valiliğine getirilen Ömer b. Sa‘d b. Ebû Vakkas’ın Hüseyin (r.a)’ın üzerine yürümesini ve kısa sürede bu meseleyi halletmesini istedi emretti. Ömer b. Sa‘d önce bu işe yanaşmak istemediyse de yoğun ısrar ve görevden alınma tehdidi karşısında kafilenin üstüne yürüdü. Ömer b. Sa‘d kumandasındaki bu ordu tarafından Hüseyin (r.a)’ın ailesi ve yakınları şehid edildi (10 Muharrem 61 / 10 Ekim 680).
Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi