Ey Iman Edenler – 2. Nida
2. Nida
“Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 153)
“Ey iman edenler!
Ey iman iddiasında bulunanlar! İşte Rabbiniz ikinci kez size sesleniyor! Allah sizi kendisine muhatap alıyor! Rabbinizin sözlerine kulak verin!
Sıkı durun ki, imanınıza yeni bir deneme sorusu geliyor! Bu ayetle yeniden imanınızın sınavını vereceksiniz. Ya kalbinizle, dilinizle ve bütün hayatınızla iman edenlerden olduğunuzu tasdik edecek veya da sadece dilleriyle iman edip imanları kalplerine ve hayatlarına girmemiş olanlardan olacaksınız!”
İşte bu sözlerle “Ey iman edenler” nidasının altında bize verilmek istenen mesajları yeniden hatırlıyoruz ve ayeti anlamaya yeni bir ‘iman deneme sınavına’ girer gibi başlıyoruz inşaallah..
a-Ayetin Nüzul Sebebi:
Katade ayetin nüzul sebebini şöyle açıklamıştır: Rasulullah (s.a.v)’a namazda yüzünü Mescid-i Aksa’dan Mescid-i Haram’a çevirmesiyle ilgili şu ayetler nazil oldu:
“Nereden yola çıkarsan çık, namazda yüzünü Mescid-i Haram’a doğru çevir. Nerede olursanız olun, yüzünüzü Mescid-i Haram’a doğru çevirin ki, aralarında haksızlık edenler hariç, insanların aleyhinizde kullanacakları bir delilleri bulunmasın. Sakın onlardan korkmayın! Yalnız benden korkun! Böylece size olan nimetimi tamamlayayım da doğru yolu bulasınız.” (Bakara 150)
Bu ayetten sonra Mekke müşrikleri; “Muhammed nasıl ki kıblemize dönmüşse, yakında dinimize de dönecektir” dediler. Allah da bunun üzerine “Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin..” ayetini indirerek peygambere ve mü’minlere sabretmelerini telkin etti.
b-Sabır Nedir?
Sabır; dayanmak, direnmek, yılmamak ve mücadele etmektir.
Sabır; nefsi hoşlanmadığı şeye karşı hapsetmek ve engellemektir.
Sabır; hak yolda yaşamanın bedeli olan zorluklara göğüs germektir.
Sabır; hedefe ulaşma konusunda direnç, ahlakî disiplin ve nefsi kontrol altında tutmaktır.
Sabır; imtihan özelliği olan musibetler karşısında yılgınlık göstermemek ve cesaretli olmaktır.
Sabır; etkileyici ve üzücü bir olay karşısında kendisine hakim olmak, kızgın davranışlara gitmemek, dili şikayetten, uzuvları yanlış hareketten korumaktır.
c-Allah’tan daha sabırlı kimse yoktur:
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Duyduğu eziyete karşı Allah’tan daha sabırlı hiçbir kimse yoktur. İnsanlar Allah’a ortak koşarlar ve O’na çocuk isnat ederler. Yine de O, onların hepsine afiyet verip, rızıklandırmaya devam eder.”[1]
Rabbimizin Esma-i Hüsna’daki 99. ismi de “es-Sabur” yani “Çokça sabreden” dir.
İnsanların küfrü ve nankörlüğü nedeniyle Allah’a verilen eziyet, O’ndan başka hiçbir kimseye verilmemiştir. O, insanların hepsini bir “Ol” emriyle helak edecek kadar güçlü iken, sabreder ve aceleyle hüküm vermez. İnsanları afiyet üzere yaşatmaya, onları her türlü nimetlerle rızıklandırmaya devam eder. Böylece Rabbimiz sabır konusunda peygamberlerine ve mü’min kullarına örneklik eder.
d-Allah sabrı emreder, zıddından nehyeder:
Allah sabrı emreder:
“(Rasulüm!) Şimdi sen sabret. Çünkü Allah’ın va’di gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste. Sabah-akşam Rabbini hamd ile tesbîh et.” (Mü’min 55)
“Sabret! Senin sabrın da ancak Allah’ın yardımı iledir. Onlardan dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan kaygı duyma! Çünkü Allah, (kötülükten) sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir.” (Nahl 127-128)
“(O) göklerin, yerin ve ikisi arasındaki şeylerin Rabbidir. Şu halde O’na kulluk et; O’na kulluk etmek için sabırlı ve metânetli ol. O’nun bir adaşı (benzeri) olduğunu biliyor musun?” (Meryem 65)
Sabrın zıddı olan davranışlardan nehyeder:
“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizlersiniz.” (Ali İmran 139)
“O halde sen de Ulu’l-Azm peygamberler gibi sabret. Onlar hakkında acele etme..” (Ahkaf 35)
“Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi Yunus gibi olma..”(Kalem 48)
Ayetlerde sabrın zıddı olan davranışlar; gevşeklik ve üzüntüye kapılmak, yılmak, aceleci davranmak ve yapılması gereken görevi terk etmek anlamlarında kullanılmıştır.
e-Sabır İmanın Yarısıdır:
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“İman iki bölümden oluşur. Bir yarısı sabır, diğer yarısı ise şükürdür.”[2]
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Sabır ve dua mü’minin ne güzel silahıdır!”[3]
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“İnsanlar içerisinde en şiddetli sıkıntılarla karşılaşanlar; peygamberlerdir. Sonra da derecelerine göre diğer insanlar gelir. Kişi dinine bağlılığına göre sıkıntıyla karşılaşır. Dinine bağlılığı kuvvetli ise, sıkıntısı da şiddetli olur. Dinine bağlılığı zayıf ise, sıkıntısı da az ve hafif olur. Günahsız bir şekilde dünyadan ayrılıncaya kadar sıkıntı ve musibetler, mü’min kulun yakasını bırakmaz.”[4]
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Haya (utanma duygusu) zinettir, takva şereftir, en hayırlı binek; sabırdır. Sıkıntı anında kurtuluşu beklemek ise; Allah’a ibadet etmektir.”[5]
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Mü’minin haline şaşarım! Eğer kendisini sevindirecek bir şey olursa, hamd eder, böylece kendisi için hayır olur. Eğer başına hoşlanmadığı bir sıkıntı isabet ederse, sabreder bu da kendisi için hayır olur. Bu durum sadece mü’mine mahsustur.”[6]
f-Sabrın Kısımları:
Sabrı üç kısma ayırmak mümkündür.
1-Vacip Olan Sabır:
- Farz amellere devam etme konusunda sabretmek her müslüman üzerine vaciptir. (Namaz ve oruç gibi..)
- Haramları terk etme konusunda sabretmek her müslüman üzerine vaciptir. (Hz. Yusuf’un güzel ve soylu bir kadının ahlaksızlık teklifi karşısında sabretmesi gibi..)
- Hastalık, ölüm vb. sıkıntılar karşısında sabretmek her müslüman üzerine vaciptir. (Rasulullah (s.a.v)’ın hayattaki tüm zorluklara sabretmesi gibi..)
2-Mendup (Hoş) Olan Sabır:
- Müstehab (Hoş) amellere devam etme konusunda sabretmek müslümanın İslam’ını ve imanını güzelleştiren etkenlerdendir. (Gece namazına veya teravih namazına devam etmek gibi..)
- Mekruh (Hoş olmayan) amelleri terk etme konusunda sabretmek müslümanın İslam’ını ve imanını güzelleştiren etkenlerdendir. (Boş ve gereksiz konuşmayı terk etmek gibi..)
- İnsanlardan gelen eziyet ve sıkıntılara gücü yetmesine rağmen karşılık vermeyerek sabretmek insanın İslam’ını ve imanını güzelleştiren, hatta olgunlaştıran etkenlerdendir. (Hz. Habil’in kardeşine haklı olmasına rağmen karşılık vermemesi gibi..)
3-Haram Olan Sabır:
- Ölümüne sebep olacak şekilde yememe ve içmeme konusunda direnmek ve sabretmek her müslümana haramdır. Bu kişinin hükmü, intihar edenin hükmüyle aynıdır ve sonu cehennemdir.
- Kafirlerin zulmüne sabretmek her müslüman için haramdır. Canlarına ve ırzlarına kastedildiği halde kafirlerin zulmüne karşı mücadele etmemek ve pasif bir sabrı seçmek her müslüman erkek ve kadın için haramdır.
g-Namaz Bir Sabır Eğitimidir:
Ayette “Sabır ve namaz ile” buyrulmuştur. Sabır namazdan önce zikredilir. Bütün ibadetlerde olduğu gibi sabır, namazdan daha önceliklidir. Çünkü müslüman namaza ve diğer ibadetlere ancak sabır ile devam edebilir.
Farz namazlar, gece namazları ve nafile namazlarla titiz bir sabır eğitiminden geçen müslümanlar, Allah yolunda hicrette, cihadda ve pek çok zorluklarda gereken sabrı gösterdiler.
Rasulullah (s.a.v)’ın uygulamış olduğu eğitim metodunun sırasını karıştırarak, işe önce İslamî davet, hicret veya cihadla başlayanlar, kısa zaman içinde bu davalarından vazgeçmek durumunda kalmışlardır. Çünkü insan, ruhsal sabrı kuşanmadan bedensel sabrı kuşanamaz.
Güzel ve makbul bir namaz, sahibini Allah yolundaki tüm sıkıntı ve zorluklara karşı içten içe eğitir. Aynı şekilde güzel ve makbul bir namaz, sıkıntı ve musibet anında sahibi için huzur ve rahatlama kaynağı olur.
Rasulullah (s.a.v) yakınlarının başına bir sıkıntı geldiği zaman:
“Namaz kılın, namaz kılın! Dua edin! diye seslenirdi.”[7]
Yine Rasulullah (s.a.v) Hz. Bilal’e;
“Ey Bilal! Kalk, ezan oku ve bizi namazla rahatlat” buyurmuştur.”[8]
h-Rasulullah (s.a.v) Sabır Üzere Bir Hayat Yaşadı:
Rasulullah (s.a.v) doğduğu andan itibaren, başına gelen pek çok zorluk ve sıkıntıya sabrederek göğüs gererek yaşadı.
- Babasız olarak dünyaya geldi ve babasızlığın acısına sabretti.
- Altı yaşında annesini kaybetti ve annesizliğe sabretti.
- Sekiz yaşında dedesini kaybetti ve buna sabretti.
- Hayatı boyunca fakirliğin sıkıntısına sabretti.
Hz. Aişe (r.a) şöyle diyor:
“Bizim üzerimizden bir hilal geçer, bir hilal daha geçerdi de Rasulullah (s.a.v)’ın evinde ocak tütmezdi. Sadece iki kara şey ile (hurma ve su) beslenirdik.”[9]
- Rasulullah (s.a.v) vahyin ağır yüküne ve sorumluluğuna sabretti.
“Doğrusu biz sana taşıması ağır biz söz vahyedeceğiz.” (Müzzemmil 5)
- Rasulullah (s.a.v) müşriklerin elleri ve dilleriyle vermiş oldukları eziyetlere karşı sabretti. Ona her türlü hakareti ediyor, “Deli, şair ve kahin” diyorlardı. Namaz kılarken onun boynu üzerine deve işkembesi koyuyor, onun geçeceği yollara diken seriyorlardı.[10]
- Rasulullah (s.a.v) Medine dönemi boyunca münafıklara sabretti. Onlar Rasulullah (s.a.v)’ın sevgili eşi Aişe’ye zina iftirasında bulundular. Onlara Rasulullah (s.a.v)’ı ganimetten çalmakla suçladılar. Rasulullah (s.a.v) bunların hepsine karşı sabretti.[11]
- Rasulullah (s.a.v) Bedevilerin saygı ve edep dışı davranışlarına sabretti.
- Rasulullah (s.a.v) çocuklarının hepsinin vefatına sabretti. O’ndan sonra vefat eden tek çocuğu Fatıma idi. Bunun dışındaki bütün çocukları O’nun yaşamında vefat ettiler ve O bunların acısına sabretti.
Enes bin Malik (r.a) şöyle anlatıyor:
“Rasulullah (s.a.v) oğlu İbrahim can verirken onun yanına geldi. Oğlunun durumunu görünce gözleri yaşardı. Bunun üzerine orada bulunan Abdurrahman bin Avf:
-Ey Allah’ın Rasulü! Sen de mi ağlıyorsun? diye sordu. Rasulullah (s.a.v) da:
-Ey İbni Avf! Bu gözyaşları merhamettendir. Muhakkak ki göz yaşarır, kalp hüzünlenir. Ama biz Rabbimiz razı olmayacağı bir şey söylemeyiz. Ey İbrahim! Biz senin ayrılığından dolayı gerçekten hüzünlüyüz, buyurdu.”[12]
I-Kur’an’dan Sabır Örnekleri:
a-Allah’a itaatte sabır örneği Hz. Nuh:
Sabrın en üst kısmı; İslamî davet ve mücadelede sabır, Allah’ın emirlerini yerine getirme konusunda sabırdır. Peygamberlerin (a.s) hepsi Allah’ın mesajını insanlara iletme konusunda gereken sabrı göstermişlerdir. Ancak bunların arasında Hz. Nuh, uzun yıllar sürdürmüş olduğu tevhid mücadelesiyle bu konuda daha fazla öncü ve örnek olmuştur.
Hz. Nuh kavmini 950 yıl tevhide davet etmiş, buna karşılık kendisine iman edenler bir elin parmaklarını geçmemiştir.
Hz. Nuh kavmini, gece gündüz, tek tek, toplu toplu, açıkça ve gizlice, her hal ve konum üzereyken Allah’a davet etmiştir. Öyle ki insanlar onu gördüklerinde parmaklarını kulaklarına tıkamaya ve elbiselerini üzerlerine örterek kendilerini gizlemeye çalışmışlardır. Çünkü eğer Nuh (a.s) onları görürse, mutlaka yanlarına gelecek ve her zamanki davetini tekrarlayacaktır. (Bkz. Nuh Suresi)
b-Allah’ın haramlarından sakınmada sabır örneği Hz. Yusuf:
Hz. Yusuf çocukluğundan itibaren kardeşlerinin kin ve kıskançlıklarına, babasından ve yurdundan ayrılmaya, köleliğe ve pek çok şeye sabretmiştir.
Bunların arasında Hz. Yusuf’un en önemli sabrı; genç, soylu ve güzel bir kadının ahlaksızlık teklifi karşısında sabretmesidir. Peygamberler de insanî özellikler ve ihtiyaçlarla donatılmışlardır. Peygamberlerin kadınlara ihtiyaçlarının olmadığı veya kadına karşı hiçbir şey hissetmedikleri kesinlikle Allah’ın kanununa aykırıdır.
Rabbimiz Hz. Yusuf’un bu imtihanını bize anlatırken; “Kadın Yusuf’a meyletti, eğer Rabbinin işaretini görmeseydi Yusuf da ona meyletmişti..” buyurur. (Yusuf 24) Bunun anlamı Hz. Yusuf’un da kadını arzuladığıdır. Ancak Rabbinden bir işaret ve ikaz gördü. Rabbi kötülük ve fuhşiyatı ondan uzaklaştırmak istedi. O da Rabbinin haram kıldığına yaklaşmamak için sabretti.
Rabbinin haramlarına yaklaşmaktansa zindanı tercih etti. (Yusuf 33)
Zindanın yalnızlığına, açlığına, susuzluğuna, soğuğuna sabretmek, bir kadının arzusuna sabretmekten daha kolaydı.
Hz. Yusuf iffetine aykırı tek bir harekette bulunmamıştı. Ama içinden geçirmiş olduğu arzudan dolayı da; “Ben nefsimi kesinlikle temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder” diyordu. (Yusuf 53)
Ve şöyle diyordu Yusuf (a.s) kardeşlerine hayatının ve başarının özetini anlatırken:
“..Muhakkak ki kim Allah’tan korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel davrananların ecrini ayi etmez.” (Yusuf 90)
c-Sıkıntı, musibet ve hastalığa sabırda örnek Hz. Eyyub:
Hz. Eyyub’a Allah pek çok mal, mülk, servet ve çocuklar vermişti. Uzun yıllar zenginlik ve refah içinde yaşadı. Ancak dünya hiçbir zaman O’nun fitnesi olmadı. O her zaman Rabbine yönelen, şükreden ve cömertliğiyle bütün yardıma muhtaç kimseleri etrafında toplayan biri oldu.
Ancak Allah bir gün imtihanın seyrini değiştirdi. Eyyub’un malını, mülkünü, servetini ve çocuklarını ardarda O’ndan çekip aldı. Sıkıntı verici ve bitkin düşürücü hastalıklarla O’nu imtihan etti. Eyyub (a.s) bu defa da Allah’a hamd etmeye, sabretmeye ve şükretmeye devam etti. Rabbinden ve başına gelenlerden hiçbir zaman şikayetçi olmadı.
Rivayetler Hz. Eyyub’un yedi yıl hastalıkla imtihan edildiğini haber verir. Bu dönem içinde bütün insanlar O’ndan uzaklaşmış, herkes O’nu terk etmiştir. Hizmetiyle ilgilenen sadece eşidir.
Rabbimiz seçkin kulu Eyyub’un bu imtihandan nasıl başarıyla çıktığını bize şöyle haber verir:
“..Gerçekten biz Eyyub’u sabırlı bulmuştuk. O ne iyi bir kuldu. Daima Allah’a yönelirdi.” (Sad 44)
Sabrın püf noktası bu ayette verilmektedir.
Daima Allah’a yönelen iyi bir kul olmak, başa gelen her ne olursa olsun insanı “güzel sabır sahibi” yapar.
Çünkü o kimsenin yönü hep Allah’a dönüktür. Dünyayı, malını, mülkünü, servetini, itibarını, değerini, eşini, çocuklarını, ailesini kaybetse kendisi için bunlar çok gam değildir. Kalbinin kıblesinde duran Rabbi her daim onunladır. O hiçbir zaman kaybolmaz. O hiçbir zaman yok olmaz. Her şey yok olsa ne çıkar? Yöneldiği Rabbinin onunla olması kula yeter ve sabretmesini kolaylaştırır.
j-Sabır İlk Bela Anındadır:
Bu madde de sabır konusunda önemli bir husustur. Akıllı insan, ilk bela anında sabreden ve bunun ecrini kazanandır. Bela ve musibet onun için bir fırsattır ve fırsatlar daima çabuk elden gider.
Ahmak insan ise, ilk bela anında dövünüp yırtınan, Allah’a isyan eden, aradan uzun zaman geçtikten sonra da sabrettiğini söyleyendir. Halbuki bu kimse sabretmemiş, sıkıntıya alışmış, üzerinden geçen zaman acısını unutturmuş ve onu teskin etmiştir.
Allah katında makbul olan sabır; bela ve musibetin ilk anında, insanın içinin en fazla yandığı ve tahammül etmenin en zor olduğu anda gösterilen sabırdır.
Rasulullah (s.a.v) çocuğunun kabrinin başında yüksek sesle ağlayan bir kadının yanından geçerken kadına:
-Allah’ın gazabından kork ve sabret! Buyurdu. Kadın:
-Benden uzaklaş! Benim başıma gelen musibet senin başına gelmedi!.. Dedi. Halbuki kadın Rasulullah (s.a.v)’ı tanımıyordu. Kadına:
-O peygamberdi, denildi. Bunun üzerine kadın telaşla Rasulullah (s.av.)’in kapısına geldi ve hemen huzuruna girdi.
-Ey Allah’ın Rasulü! Sizi tanıyamadım, beni affedin, dedi. Rasulullah (s.a.v) da:
-Gerçek sabır; ilk bela anında gösterilen sabırdır, buyurdu.”[13]
k-Sabredenler Gerçekten Muratlarına Ererler:
1- Sabredenler günahlarından arınır ve temizlenirler:
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Allah’ın bir kula fakirlik ve hastalık verdiğini gördüğünüzde, mutlaka Allah’ın onu günahlarından arındırmak istediğini anlayın.”[14]
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Mü’minin başına gelen her dert, sıkıntı, bitkinlik, hastalık, incinme, kaygı hatta onu tedirgin eden bir üzüntü bile onun günahlarının dökülmesine sebep olur.”[15]
2-Sabredenler dünya ve ahiret nimetlerine kavuşurlar:
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Şu üç şeyle kul dünya ve ahiretin bol nimetlerine kavuşur: Belâya karşı sabır, kadere razı olmak, refah ve bolluk anında duâ.”[16]
Ömer İbnu’l-Hattab (r.a) şöyle dedi:
“Biz yaşamamızın hayırlısını “sabır” ile bulduk.”[17]
3-Sabredenler merhamet duygusuna sahip olurlar:
“Abdurrahman bin Avf (r.a), Osman bin Affan (r.a)’e bir arazisini kırk bin dinara sattı. Daha sonra da onun parasını Zühre oğullarından fakirlere, bazı muhtaçlara ve Rasulullah (s.a.v)’ın eşlerine gönderdi. Aişe kendi payını görünce:
-Bunu kim gönderdi? diye sordu.
-Abdurrahman bin Avf, cevabını verdiler. Bunun üzerine:
-Rasulullah (s.a.v); “Benden sonra size sadece sabredenler acır, merhamet eder” buyurmuştu. Allah, Avf’ın oğlunu cennet ırmaklarından içirsin, dedi.”[18]
4-Sabredenlere Allah kaybettiklerinden daha hayırlısını verir:
Ümmü Seleme şöyle anlatıyor:
“Kocam Ebu Seleme öldüğünde Rasulullah (s.a.v)’a giderek kocamın ölümünü haber verdim. Rasulullah (s.a.v) da bana:
“Allah’ım! Beni ve onu affet. Bana ondan daha hayırlısını ver, diye dua et, buyurdu. Ben de aynen O’nun söylediği gibi dua ettim ve Allah bana ölen kocamdan daha hayırlısını, Rasulullah (s.a.v)’ı verdi.”[19]
5-Sabredenler boyunlarını ateşten kurtarırlar:
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Sabretmek ve ecrini sadece Allah’tan beklemek; kişinin boynunu ateşten kurtaran amellerdendir. Allah bu ameller sayesinde kulunu hesaba çekmeden cennete girdirir.”[20]
6-Sabredenler hesaba çekilmeden cennete girerler:
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Cennette bir ağaç vardır. Adı; “Bela ve musibet ağacıdır.” Kıyamet günü, dünyada iken çokça bela musibete uğramış kimseler o ağacın altına getirilir. Onlar için mizan kurulmaz, hesap tutulmaz. Ecir ve mükafat, yağmurun yağışı gibi ardı ardına onların üzerine yağar. Allah şöyle buyurmuştur; “Muhakkak ki biz sabredenlerin mükafatlarını kendilerine hesapsız bir şekilde ödeyeceğiz.” (Zümer 10)”[21]
Ey Rabbimiz! Bizleri sana itaat etme, haramları terk etme ve başımıza gelen musibetlere tahammül etme konusunda sabırlı kıl.
Ey Rabbimiz! Yönümüzü ve gönlümüzün kıblesini Eyyub gibi sana doğru kıl.. Sabrımızı Yakub’un sabrı gibi “en güzel sabır” kıl..
“Allah’ım! Seni bütün eksikliklerden uzak tutarak hamdinle tesbih ederim. Senden başka hiçbir ilah olmadığına şehadet ederim. Senden bağışlanma diler ve sana yönelirim.”
Ümmü Reyhane (30-10-2009)
[1] Buhari/Edeb 2037.
[2]Beyhaki/Şuabu’l-İman 8/123.
[3] Kenzu’l-Ummal/Kitabu’l-Ahlak 6502
[4] İbni Mace, Fiten 23.
[5] Kenzu’l-Ummal/Kitabu’l-Ahlak 5764.
[6] Müslim/Zühd 64. Darimi/Kitabu’r-Rikak 2780.
[7] Ebu Davud 1319.
[8] Ebu Davud 4985.
[9] Buhari/Rikak 17. Müslim/Zühd 20-27. Tirmizi/Zühd 38.
[10] Buhari/Vudu’ 74. Müslim/Cihad ve Siyer 39. Nesai 305.
[11] Buhari/Meğazi 27. Müslim/Tevbe 17. Tirmizi 3180.
[12] Buhari/Cenaiz 43. Müslim/Fedail 62.
[13] Müslim/Cenaiz 15.
[14] Camiu’s-Sağir 365.
[15] Buhari/el-Edebu’l-Müfred 492.
[16] Câmiu’s – Sağîr ; 1870
[17] Kitabu’z-Zühd ve’r-Rekaik/Abdullah ibni Mübarek 630.
[18] Ahmed bin Hanbel/Müsned 6/104.
[19] Buhari/Cenaiz 2. Ebu Davud/Cenaiz 15. Tirmizi 977.
[20] Kenzu’l-Ummal/Kitabu’l-Ahlak 6497.
[21] Kenzu’l-Ummal/Kitabu’l-Ahlak 6821.