Ey İman Edenler – 4. Nida
4. NİDA
“Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık taraflar hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona gereken diyeti güzellikle ödemelidir. Bu söyleyenler Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için can yakıcı bir azap vardır.” (Bakara 178)
“Ey iman edenler! Ey iman iddiasında bulunanlar! İşte Rabbiniz dördüncü kez size sesleniyor! Allah sizi kendisine muhatap alıyor! Rabbinizin sözlerine kulak verin!
Sıkı durun ki, imanınıza yeni bir deneme sorusu geliyor! Bu ayetle yeniden imanınızın sınavını vereceksiniz. Ya kalbinizle, dilinizle ve bütün hayatınızla iman edenlerden olduğunuzu tasdik edecek veya da sadece dilleriyle iman edip imanları kalplerine ve hayatlarına girmemiş olanlardan olacaksınız!”
İşte bu sözlerle “Ey iman edenler” nidasının altında bize verilmek istenen mesajları yeniden hatırlıyoruz ve ayeti anlamaya yeni bir ‘iman deneme sınavına’ girer gibi başlıyoruz inşaallah..
a-Ayetin Nüzul Sebebi:
Bu ayetin nüzul sebebiyle ilgili tefsir alimleri birkaç farklı yorumda bulunmuşlardır:
1-Bu ayet; Rasulullah (s.a.v) gelmeden önce geçerli olan hükümleri nesh etmek ve hükmünü kaldırmak için inmiştir. Yahudiler katile katletmek ile ceza verirler, Hıristiyanlar katili affetme yolun giderler, Araplar da bazen katl, bazen af, bazen daha ağır veya daha hafif cezalar uygularlardı. Bu ayetle Rabbimiz Yahudi, Hıristiyan ve Arapların geçerli olan hükümlerini iptal etti ve öldürülmeler hakkında bir takım sınırlar çizdi.
2-Bu ayet; birbirleriyle savaşan iki kabile hakkında inmiştir. Onlar ki kısas konusunda haddi aşıp azgınlık yapıyorlardı. Karşı kabileden bir köle kendilerinden bir köleyi öldürdüğünde; “Biz bunun karşılığında ancak sizden hür bir kimseye kısas uygularız” diyorlardı. Karşı kabileden bir kadın bir kadını öldürdüğünde; “Biz bu kadın karşılığında ancak sizden bir erkeğe kısas uygularız” diyorlardı. Böylece Allah bu konuyla ilgili hükmünü açıklamak üzere bu ayeti nazil etti.
3-Bu ayet; birbirleriyle savaş halinde olan Beni Nadr ve Beni Kurayza Yahudileri hakkında inmiştir. Onlar; “Beni Kurayza’dan bir kişi, Beni Nadr’dan bir kişiyi öldürürse ona kısas uygulanır. Ancak Beni Nadr’dan bir kişi, Beni Kurayza’dan bir kişiyi öldürürse, velisine diyet ödenir” diyorlardı. Bunun üzerine Allah öldürülmelerdeki kısasın bir takım üstünlük, saygınlık ve makamla alakasının olmadığını ve kısas hükmünde ayrım yapılmayacağını anlatmak için bu ayeti nazil etti.
b-Kısas Hükmünün Önemi ve Farz Kılınması:
Kullarını en iyi bilen Rabbimiz, elbette insanlar arasında bir takım husumetler, kavgalar ve cinayetler olacağını da bilmektedir. Onun için asla eskimeyecek, geçerliliğini ve etkisini kaybetmeyecek olan hükümleri bütün insanlığın menfaati için koymuş ve farz kılmıştır.
Allah’ın hükümleri karşısında; “Neden kısas? Neden recm? Neden el kesme?” diye düşünmeye başladığımız an, imanımızda ve İslamımızda tehlikeye düşeriz.
Ashab-ı Kiram’ın bu kadar kaliteli olmasının nedeni; onların Allah ve Rasulünün öğretileri hakkında beyinlerinin olmaması ve akıllarının çalışmamasıydı. Biz bu günün Müslümanlarının kalitesizliğinin ve samimiyetsizliğinin nedeni ise; Allah ve Rasulünün öğretileri, hükümleri karşısında beynimizi ve aklımızı kullanmaya çalışmak… Müslümana beynin değil, teslimiyetin gerekli olduğunu kavradığımız gün, imanımızda kaliteye ve samimiyete ulaşacağız inşaallah!
Kısas; izi takip etmek anlamına gelen “kassa” kelimesinden alınmıştır. Geçmişlerin eser ve haberlerini izleyen hikâyelere de “Kıssa” denir.
Katil öldürmekle belli bir yol izlemiştir, bu hususta onun izi takip edilip onun izlediği yoldan gidilerek “kısas” uygulanır.
“Tevrat’ta onlara şöyle yazdık, farz kıldık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılık ve cezadır). Yaralarda da kısas vardır. Kim bunu bağışlarsa kendisi için o keffaret olur. Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir.” (Maide 45)
Sadece öldürmelerde değil, diğer yaralamalarda da kısas farz kılınmıştır. Kısastan kurtulmanın tek yolu, karşı tarafın bağışlamasıdır.
İslam’ın seçkin hükümleri, insanları suçtan caydırıcı ve hayat verici özelliktedir. Ancak beşeri sistemlerin hüküm ve kanunları, insanları suça teşvik edici ve bütün insanlığın canına kastedici niteliktedir.
Katili öldürmek yerine hapsetmek, bütün insanlığın canına kastetmektir. Allah’ın insanlar arasında koymuş olduğu emniyeti; korku, tedirginlik, güvensizlik ve paniğe dönüştürmektir. Suçu hafif görmek ve göstermek, insanları bir nevi ona teşvik etmektir. Suçun cezasının ağır olmaması, pek çok kimsenin bu suçu işlemesi için açık kapı bırakmak demektir.
Bütün dünyada ve Türkiye’de cinayetlerin, öldürmelerin ne kadar arttığını ve fazlalaştığını istatistiklerle belirtmemize hiç gerek yok! Gözü ve kulağı olan herkes bunları görmekte ve duymaktadır. Çocuğunu öldüren anne-babalara, anne-babasını öldüren gençlere kadar pek çok cinayet haberi hepimiz tarafından bilinmektedir. Bütün bunların nedeni; Allah’ın hükmünün uygulanmamasıdır.
Bir kimseyi öldürdüğü takdirde kendisinin de mutlaka öldürüleceğini bilen bir insan, kolay kolay cinayet işleyemez.
c-Cinayet Kebair (Büyük Günahlar)’dendir:
“..Kim bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. Her kim de bir canı kurtarırsa, bütün insanlığı kurtarmış gibi olur..” (Maide 32)
“Kim bir mü’mini kasten öldürürse onun cezası; içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa 93)
Rasulullah (s.a.v) bir gün yanındakilere:
-Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? buyurmuş ve bunu üç kere tekrar etmişti. Onlar:
-Evet! deyince:
-Allah’a ortak koşmak, anne-babanın haklarını gözetmemek, haksız yere cana kıymak! buyurdu. Bu sırada dayanmış durumdaydı, doğrulup:
-Haberiniz olsun! Yalan söz, yalan şahitlik! dedi ve bunu o kadar tekrar etti ki, “Keşke artık sussa” temennisinde bulunduk.”[1]
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Gök ve yeryüzü halkı bir Müslüman’ın kanını akıtmak için birleşseler, Allah onların hepsini yüzüstü Cehenneme yuvarlar.”[2]
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Allah katında dünyanın yok olması Müslüman bir kimsenin öldürülmesinden daha iyidir.”[3]
d-Kıyamet Günü Görülecek İlk Dava; Kan Davasıdır:
Yukarıdaki ayet ve hadislerde de gördüğümüz üzere, haksız yere bir cana kıymak Allah katındaki en büyük günahlardan biridir. Kıyamet gününde de ilk olarak kan davaları görülecektir.
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Kıyamet günü kullar arasında görülecek olan ilk dava; kan davası olacaktır.”[4]
e-Katilden Başkası Kısas Olarak Öldürülemez:
Ayetin hükmüne göre katilden başkasının öldürülmesi kesinlikle yasaktır. Ki Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:
“Kıyamet gününde insanlar arasında Allah’a karşı en ileri derecede isyan etmiş olarak gelecekler arasında üç kişi vardır. Birincisi; katilinden başkasını öldüren kimsedir. İkincisi; harem sınırları içinde katil olan kimsedir. Üçüncüsü de; cahiliyye dönemindeki kin ve düşmanlığı sürdüren kimsedir.”[5]
f-Katil ile Maktul’ün Nitelikleri Farklı Olursa:
Ayette “hüre karşılık hür, köleye karşılık köle, kadına karşılık kadın” ifadesi kullanılmıştır. Bunun anlamı; eğer bir hür bir adam hür bir adamı öldürürse ona kısas uygulanır. Bir kadın bir kadını öldürürse ona kısas uygulanır. Bir köle bir köleyi öldürürse ona kısas uygulanır, demektir.
Bir köle bir hürü öldürürse, ona yine kısas uygulanır. Bir kadın bir erkeği öldürürse ona da kısas uygulanır. Çünkü Allah “Cana karşılık can” (Maide 45) buyurmaktadır.
Nitekim Rasulullah (s.a.v) bir kadının öldürülmesine karşılık Yahudi bir erkeğe kısas uygulamıştır.[6]
g-Katil Nasıl Öldürmüşse, O Şekilde Öldürülür:
Kullarına karşı çok merhametli ve şefkatli olan Rabbimizin hükümlerinde öylesine bir incelik ve güzellik vardır ki, selim bir kalp ve akılla incelediğimiz zaman hükümlerdeki hikmetin farkına varırız.
Katilin öldürdüğü gibi öldürülmesi, gerçekten çok ince bir hikmete dayanır. Kurşunla öldürmüşse kurşunla, asarak öldürmüşse asılarak, bıçakla öldürmüşse bıçakla, boğarak öldürmüşse boğularak, işkenceyle öldürmüşse işkenceyle öldürüleceğini bilmek katil açısından çok önemlidir. Rabbimizin bu hükmü cinayet işlemek üzere olan bir kimseye; “Ey katil! Nasıl öldürmüşsen bil ki öyle öldürüleceksin!” diye seslenmektedir.
Tabii bu sesleniş, Allah’ın hükmünün uygulandığı beldelerde olacaktır. Beşeri kanunların geçerli olduğu beldelerde ise katilin aklından geçen en kötü ihtimal; “Biraz içerde yatma” ihtimalidir.
Rasulullah (s.a.v) katili, öldürdüğü şekilde öldürerek bize en güzel nizamın uygulanması konusunda örneklik etmiştir:
Enes (r.a) şöyle anlatıyor:
“Üzerinde gümüşten ziynet eşyası olan bir cariye şehrin dışına çıkmıştı. Bir Yahudi onu yakalayıp başını taşla ezerek ziynet eşyalarını almıştı. Son anlarında cariyeye ulaşıldı ve Rasûlullah (s.a.v)’a getirildi de Rasûlullah (s.a.v) ona şöyle sordu:
-Seni kim öldürmek istedi falan mı? Cariye başı ile işaret ederek “hayır” dedi. Rasulullah (s.a.v):
-O halde falan mı? dedi. Sonunda Yahudi’nin adını söyleyince cariye başı ile “evet” dedi ve Yahudi yakalandı, suçunu da itiraf etti. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) emretti de o Yahudi’nin başı da aynı şekilde iki taş arasında ezildi.”[7]
h-Bir Kişiyi Pek Çok Kişi Öldürmüşse Hepsi Birden Öldürülür:
Kısas hükmüne göre bir kişinin öldürülmesinde pek çok kişi rol alıyorsa, hepsi katil hükmüne girer ve hepsine birden kısas uygulanır. Birisi ölüm fermanını imzalamış, ölüm emri vermiş, diğer silah temin etmiş, diğeri katili arabasıyla taşımış, diğeri etrafta gözcülük yapmış, diğeri öldürmüş… Bunların her biri katletme fiiline ortak olmuştur ve bundan dolayı tek bir kişinin öldürülmesine karşılık hepsi öldürülür.
Hz. Ömer San’a’da bir kişiyi öldüren yedi kişinin yedisini de öldürmüş ve şöyle demiştir:
“Eğer bütün San’a halkı o tek kişiyi öldürmek için bir araya gelmiş olsalardı, tek bir kişiye karşılık hepsini öldürürdüm.”[8]
“Harura’lılar Abdullah b. Habbab’ı koyun boğazlar gibi kestiler. Durum Hz. Ali’ye haber verilince;
-Allahu ekber! dedi ve Harura’lılara giderek:
-Abdullah b. Habbab’ın katilini bize verin, diye seslendi. Harura’lılar:
-Onu hepimiz öldürdük, dediler ve bunu üç defa tekrarladılar. Bunun üzerine Hz. Ali arkadaşlarına:
-Haydi artık onların üzerine gidebilirsiniz, dedi. Aradan çok fazla zaman geçmeden Hz. Ali ve beraberindekiler Harura’lıların hepsini öldürdüler.”[9]
I-Kısası Kim Tarafından Uygulanır?:
Bütün İslam âlimlerinin görüşüne göre; kısas sadece İslam Devlet Başkanı tarafından uygulanır. Bu konuda ihtilaf yoktur.
j-Katil Kardeştir, Tekfir Edilemez:
Rabbimiz ayette “Kime kardeşi tarafından bir şey bağışlanırsa..”buyurmuştur. Buna göre ölen ve öldüren kardeştir. Katil ve maktulün velisi kardeştir. Katil; şeytanın emrine uymuş, hata işlemiş ve yoldan çıkmıştır. Ancak müslümandır. Araya kan sızmış olsa da İslam’ın esas kıldığı bir kardeşlik vardır. Bunun için katil tekfir edilemez. İslam dairesinin dışında sayılamaz.
k-Hafifletme ve Diyet Muhammed Ümmetine Hastır:
Rabbimiz Rasulullah (s.a.v)’ın ümmetine, Yahudi ve Hıristiyanlarda olmayan pek çok hafifletici ve kolaylaştırıcı hüküm koymuştur. Kısas hükmü de bunlardan bir tanesidir.
Kısasta bir hafifletme olarak diyet hükmü konulmuştur. Maktulün yakınları (İslam Devlet Başkanının Gözetiminde) ister kısas uygular, isterlerse de katili affederek diyet alma yoluna giderler.
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Her kimin bir yakını öldürülmüş ise o kimse, iki görüşten birini seçmek durumundadır. Ya affedecek veya da katilin kısas edilmesini isteyecektir.”[10]
Kısas yapıldıktan veya diyet ödendikten sonra, her iki taraftan da haddi aşmamaları istenmiştir. “Kim bundan sonra haddi aşarsa onun için can yakıcı bir azap vardır.”
l-Kısasta Hayat Vardır:
Allah vermiş olduğu her hüküm, hayatın güzel yaşanmasına yöneliktir.
“Sizin için kısasta hayat vardır ey akıl sahipleri! Umulur ki sakınasınız.”(Bakara 179)
Dikkat edersek, Rabbimiz bir cana karşılık öldürmeye, yani kısasa “Hayat” ismi veriyor. Çünkü katilin öldürülmesi; bütün insanlığa hayat bağışlamak anlamına geliyor. Katilin öldürülmesi; bütün insanlığı hayata kasteden suçlardan uzaklaştırıyor.
“Muhakkak ki bu Kur’an en doğru yola iletir..” (İsra 9)
Yaptığı her işi yerli yerince ve büyük bir hikmetle yapan Rabbimizin kısas emri de böyledir. Bütün insanlık için en doğrusu ve en güzeli Rabbimizin vermiş olduğu hükümlerdir. Hayat, bu hükümlerin uygulanmasıyla güvenli hale gelir. Ve Allah’ın hükümlerini uygulamak kişiyi “Gerçek Hayata” yani cennete götürür.
Ancak insanlar hüküm koyunca yeryüzünde fitne ve fesat baş gösterir. Yeryüzünün dengeleri bozulur. Ekinler ve nesiller harap olur.
“İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu. Ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın. Belki (tuttukları kötü yoldan) dönerler.” (Rum 41)
“Allah’ım! Seni bütün eksikliklerden uzak tutarak hamdinle tesbih ederim. Senden başka hiçbir ilah olmadığına şehadet ederim. Senden bağışlanma diler ve sana yönelirim.”
Ümmü Reyhane
____________________________________________________________
[2] Tirmizi 1398.
[3] Tirmizi 1395. Nesai/Tahrimuddem 5.
[4] Buhari/Rikak 48. Müslim/Kasame 8. Tirmizi 1397.
[5] Ahmed/Müsned 2/187.
[6] Buhari/Diyat 5. Müslim/Kasame 15. Ebu Davud/Diyat 10. Nesai/Kasame 12. İbni Mace/Diyat 24.
[7] Müslim/Kasame 3. Nesai/Kasame 11. Tirmizi 1394.
[8] Buhari/Diyat 21.
[9] Darekutni 3/132.
[10] Buhari/Diyat 7. İbni Mace/Diyat 3. Tirmizi 1405.