Ey Iman Edenler – 1. Nida
“Ey iman edenler! “Raina (bizi güt)” demeyin, “Unzurna (bizi gözet)” deyin ve dinleyin. Kafirler için acı bir azap vardır.” (Bakara 104)
a-Ey iman edenler nidası:
Bu nida; Rabbimizin mü’min kullarını özel olarak muhatap alması anlamına gelmektedir.
Bu nida; Rabbimizin bize yeni bir emirde bulunacağı veya bizi yeni bir yasaktan sakındıracağının sinyalidir. Ve “Rabbin sana sesleniyor, şimdi dikkatle dinle” anlamına gelmektedir.
Bu nida; kendisini işitenler için bir deneme sınavı niteliğindedir. Nidaya muhatap olan kulların imanları bu ayetlerle denenir.
“Ey iman edenler! Eğer sizler bu nidadan sonra gelen emirleri yerine getirir ve yasaklardan sakınırsanız imanınızın sınavını başarıyla geçmiş olursunuz. Ancak sizler bu nidadan sonra gelen emirleri yerine getirmez ve yasaklardan da kaçınmazsanız, sizin imanınız sadece dilde kalmış olan bir imandır” şeklinde Allah bizleri tehdit etmekte ve bu ayetlere karşı daha titiz davranmamızı istemektedir.
b-Ayetin nüzul sebebi:
İbni Abbas (r.a) şöyle anlatır:
“Müslümanlar “Bize riayet et, bizi gözet, bize yönel, bize iltifat et” anlamında Rasulullah (s.a.v)’a “Raina” derlerdi. Yahudilerin dilinde ise bu hakaret ve küfür niteliğinde çirkin bir sözdü. “Dinle a dinlenmeyesi! Dinle sözü dinlenmez adam!” anlamına geliyordu.
Yahudiler Müslümanların bu kelimeyi kullanmasını fırsat bilerek; “Önceden gizli gizli hakaret ediyorduk, şimdi ise O’na açık ve aleni bir şekilde sövebiliyoruz” dediler. Rasulullah (s.a.v)’a bu şekilde hitap ediyor ve kendi aralarında gülüşüyorlardı.
Yahudilerin dilini bilen Sa’d bin Muaz (r.a) bunların sözlerindeki maksadı sezerek onlara şöyle dedi:
“Allah’ın laneti üzerinize olsun ey Allah’ın düşmanları! Vallahi bundan böyle hanginizin Rasulullah (s.a.v)’a karşı bu sözü söylediğini işitirsem, onun boynunu vururum.” Yahudiler de buna karşılık:
“Siz de böyle söylemiyor musunuz sanki?” dediler. Bunun üzerine Allah bu ayeti nazil etti.
c-Yahudilerin peygamberlere karşı kin ve düşmanlıkları:
Tarih boyunca kavimler arasında peygamberlerine en fazla düşmanlık gösteren ve peygamberlerini katletme suçu ile meşhur olan kavim Yahudilerdir.
“..İşte böylece üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah’ın gazabına uğradılar. Bu musibetler onların başına Allah’ın ayetlerini inkara devam etmeleri ve peygamberlerini haksız yere öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi sadece isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir.” (Bakara 61)
Rabbimiz bizi onlar gibi olmaktan ve onların yoluna uymaktan yine bir “Ey iman edenler!” nidasıyla uyarır:
“Ey iman edenler! Siz de Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeylerden temize çıkardı. O, Allah’ın yanında şerefli idi.” (Ahzab 69)
d-Yahudilerin ‘kelimelerin yerlerini’ değiştirmeleri ve tahrif etmeleri:
Yahudilerin Allah’ın emretmiş olduğu kelimelerin yerini başka şeylerle değiştirmeleri yeni bir şey değildir.
1-İşittik ve itaat ettik sözünü değiştirdiler:
“Yahudilerden bir kısmı kelimelerin yerlerini değiştirirler, dillerini eğerek bükerek ve dine saldırarak Peygambere “İşittik ve isyan ettik. Dinle a dinlenmez olası!” derler. Eğer onlar “İşittik ve itaat ettik. Dinle ve bizi gözet” deselerdi kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı. Fakat küfürleri sebebiyle Allah onları lanetlemiştir. Artık pek azı hariç onlar iman etmezler.” (Nisa 46)
2-Bizi bağışla sözünü değiştirdiler:
“(İsrailoğullarına) Bu kasabaya girin, orada bulunanlardan dilediğiniz şekilde bol bol yiyin. Kapısından eğilerek girin ve girerken “Hıtta (Ya Rabbi bizi affet)” deyin ki, sizin hatalarınızı bağışlayalım. Zira biz iyi davrananların karşılığını fazlasıyla vereceğiz, demiştik.
Fakat zalimler kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Bunun üzerine biz, yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten acı bir azap indirdik.” (Bakara 58-59)
Yahudiler “Bizi bağışla” anlamına gelen “Hıtta” kelimesini, “saç içinde kırmızı bir buğday” anlamına gelen “Hınta” kelimesiyle değiştirdiler.
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“İsrailoğullarına; kapıdan secde ederek giriniz ve hıtta deyiniz. O vakit günahlarınız bağışlanacaktır, denildi. Ancak onlar sözü değiştirdiler. Kapıdan içeriye kıçları üzerinde sürünerek girdiler ve “Saç içerisinde bir tane buğday olsun” anlamında “Hıtta” dediler.”[1]
3-Selamı değiştirdiler:
Hz. Âişe’den rivayet edildiğine göre Yahudilerden bazıları Peygamber (s.a.v)’e gelip:
-“Essâmu Aleyküm.” ( Ölüm üzerinize olsun)” dediler. Hz. Âişe de onlara:
–Ölüm sizin de üzerinize olsun, Allah size lanet etsin, Allah size gazap etsin, dedi. Hz. Peygamber (s.a.v):
-“Yavaş ol, ya Âişe! Yumuşak hareket et. Kaba ve çirkin sözden sakın.” dedi. Bunun üzerine Hz. Âişe Peygamber (s.a.v)’e:
-“Yahudilerin söylediklerini işitmedin mi?” dedi. Hz. Peygamber de Hz. Aişe’ye:
-“Sen de benim onlara ne cevap verdiğimi işitmedin mi? Sözlerini aynı şekilde kendilerine geri iade ettim. Benim onlar hakkındaki duam Allah tarafından kabul edilir; fakat onların benim hakkımdaki sözleri kabul olunmaz.” buyurdu.[2]
e-Rasulullah (s.a.v)’a karşı takınılması gereken tavır ve edep:
Rabbimiz vahiy toplumu olan Rasulullah (s.a.v)’ın ashabını her konuda en güzel şekilde eğitmiş ve bize onlar yoluyla ‘en güzel örnekleri’ sunmuştur. Onların ahlakını düzeltirken ve edeplerini belirlerken en ufak hataları, dil sürçmelerini bile göz ardı etmemiştir. Hadislerde bu konuyla ilgili çok fazla örnek vardır. Ancak biz sadece birkaç ayet ve hadise değinmekle yetineceğiz.
1-Peygambere saygı göstermek:
“Ta ki (ey mü’minler) Allah’a ve Rasulüne iman edesiniz. Rasulüne yardım edesiniz, O’na saygı gösteresiniz ve sabah akşam Allah’ı tesbih edesiniz.” (Fetih 9)
2-Peygambere karşı sesi yükseltmemek ve O’na bağırmamak:
“Ey iman edenler! Seslerinizi peygamberin sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygambere yüksek sesle bağırmayın. Yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider.”(Hucurat 2)
3-Peygambere ‘sıradan biri gibi’ davranmamak:
“Peygamberi, kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın..” (Nur 63)
Hucurat suresindeki ‘peygamberin sesinin üzerine seslerinizi yükseltmeyin’ ayeti, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in Rasulullah (s.a.v)’ın huzurunda tartışmaları sonucunda nazil olmuştur.
Hadisin ravisi İbni Ebi Müleyke şöyle demiştir:
“..Bu ayetin inmesinden sonra Ömer, Rasulullah (s.a.v)’ın yanında o kadar kısık sesle konuşurdu ki, Rasulullah (s.a.v) onun sözünü işitemez ve anlamak için tekrar sorardı.”[3]
f-Rasulullah (s.a.v)’a sövmenin ve hakaret etmenin hükmü:
Rasulullah (s.a.v)’a sövmenin ve hakaret etmenin hükmü; hakaret eden ve söven kişinin İslam devlet başkanı tarafından katledilmesi ve öldürülmesidir.
Bu konuyla ilgili çok sayıda delil bulunmaktadır. Bizler de bu dersimizde bu delillerden birkaç tanesine değineceğiz inşaallah.
“Eğer antlaşma yaptıktan sonra yeminlerini bozarlarsa ve dininize dil uzatırlarsa, o küfür önderleriyle savaşın. Çünkü onlar yeminleri olmayan kimselerdir. Umulur ki küfre son verirler.” (Tevbe 12)
“Hani Rabbin meleklere; Muhakkak ben sizinle beraberim, haydi iman edenlere destek olun. Ben kafirlerin yüreğine korku salacağım. Vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu.
Bu söylenenler, onların Allah’a ve Rasulüne karşı gelmelerindenötürüdür. Kim Allah ve Rasulüne karşı gelirse, bilsin ki Allah’ın azabı şiddetli olandır.” (Enfal 12-13)
Rasulullah (s.a.v)’a hakaret etmek, Allah’a ve Rasulüne karşı gelmek ve dine dil uzatmak kapsamına girmektedir.
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Kim bir peygambere söverse öldürülür, kim de ashabımdan birine söverse ona had (sopa) cezası uygulanır.”[4]
İbni Teymiye şöyle demiştir:
“Her kim Rasulullah (s.a.v)’a söverse, ister kafir ister mü’min olsun katledilir. Bu, bütün ilim ehline göre böyledir.”
Hattabi şöyle demiştir:
“Rasulullah (s.a.v)’a söven kimsenin katledilmesi hükmünde ihtilafa düşen hiçbir kimse bilmiyorum.”
Rasulullah (s.a.v)’ın hayatında bunun pek çok örneği vardır.
Bera b. Azib (r.a) şöyle anlatır:
“Rasulullah (s.a.v) Ensar’dan bazı kimseleri Yahudi Ebu Rafi’ye gönderdi ve başlarına Abdullah b. Atik’i atadı. Ebu Rafi Rasulullah (s.a.v)’ı diliyle incitip eziyet veriyor ve O’nun aleyhine çalışıyordu. Hicaz arazisinde kendisine ait bir kalesi vardı. Bu küçük askeri birlik kaleye yaklaştıklarında güneş batmış, insanlar yaylım hayvanlarını içeri almışlardı. Abdullah arkadaşlarına:
-Yerinizden ayrılmayın, ben gidiyorum. Kapıcılara sezdirmeden belki içeri girebilirim, dedi ve hemen ilerleyip kapıya yaklaştı. Abdest bozuyormuş gibi yaparak elbisesini üzerine çekti. Bu sırada halk kalenin içine girmişti. Kapıcı Abdullah’a:
-Ey Allah’ın kulu! İçeri girmek istiyorsan haydi gir artık. Çünkü ben kapıyı kapatacağım, dedi.
(Abdullah şöyle anlatıyor:)
“Ben de bunun üzerine hemen içeri girdim ve bir kenara saklandım. Herkes girince kapıcı kapıyı kilitledi ve anahtarı bir direğin üzerine astı. Hemen koşup anahtarı aldım ve kapıyı açtım. Ebu Rafi’nin yanında, yukarı kat odalarda gece sohbetleri yapılırdı. Gece arkadaşları onun yanından ayrılınca hemen yukarıya çıktım. “Eğer arkadaşları beni fark ederlerse, onu öldürmeme fırsat vermezler” diyerek açtığım her kapıyı içeriden üzerime kilitledim.
Yanına vardığımda baksam ki ailesinin yanında karanlık bir odada idi. Odanın neresinde olduğunu iyi bir şekilde göremiyordum.
-Ey Ebu Rafi! dedim.
-Kim o? dedi. Sesin geldiği tarafa bir kılıç darbesi vurdum. Ben çok heyecanlıydım ve neticeye ulaşmadan Ebu Rafi bağırdı. Biraz bekleyeyim diye odadan dışarı çıktım. Sonra tekrar girdim ve sesimi değiştirerek:
-Ey Ebu Rafi! Bu ses de nedir? dedim. O da:
-Annen yansın! Biraz önce birisi bana kılıçla vurdu, dedi. Ben bu sırada öldürücü bir darbe indirdiysem de onu tam olarak öldüremedim. Sonra kılıcın sivri ucunu karnına sapladım, sırtından çıktı. Böylece onu öldürdüğümü anladım ve kapıları teker teker açıp kaçmaya başladım. Merdivenlere gelmişim, yere basıyorum zannıyla ayağımı koydum ama mehtaplı bir gecede yere düştüm. Bacağım kırıldı, hemen bir sarıkla bacağımı sardım ve oradan ayrılıp kapının dibine oturdum.
-Onu öldürdüğümü öğreninceye kadar bu kaleden çıkmayacağım, dedim. Sonunda horoz öttüğünde surlar üzerinde ölüm haberini duyuran bir kimse çıktı ve:
-Hicaz bölgesinin tüccarı Ebu Rafi’nin ölüm haberini veriyorum, dedi. Bende arkadaşlarıma giderek:
-Haydi kaçalım. Allah Ebu Rafi’yi öldürmüştür, dedim. Sonunda Rasulullah (s.a.v)’a gelerek kendisine durumu anlattım. O da:
-Ayağını uzat, buyurdu. Uzattım, eliyle ayağımı sıvazladı ve sanki hiç düşmemişim gibi ayağım iyi oluverdi.”[5]
Osman b. Şahham (r.a) anlatıyor:
“Âmâ bir adama rehberlik ediyordum. İkrime’nin yanına vardım bize bir hadis anlatarak şöyle dedi:
“İbni Abbas’ın haber verdiğine göre, Rasulullah (s.a.v) zamanında efendisinden iki çocuk sahibi olan bir cariye vardı ki efendisi de âmâ idi. Kadın Rasulullah (s.a.v) aleyhinde durmadan konuşur ve O’na söverdi. Efendisi kadını bu davranışından engellemeye çalışır ama kadın dinlemez ve vazgeçmezdi.
Yine âmâ adam bir gece Rasulullah (s.a.v)’dan bahsedince, kadın yine ileri geri konuşmaya başladı. (Adam şöyle diyor:) Ben de dayanamadım. Kalktım, kargıyı aldım ve karnına sapladım. Üzerine yüklendim ve onu öldürdüm. Sabahleyin ölüm haberini Rasulullah (s.a.v)’a ilettiler. Rasulullah (s.a.v) insanları topladı ve şöyle buyurdu:
-Bu kadını öldüren Allah için bana inanıyorsa kalksın ve söylesin. Âmâ adam çekinerek kalktı ve:
-Ey Allah’ın Rasulü! O cariyenin sahibi benim. Bana iyi davranan biriydi, hatta ondan iki tane de inci tanesi gibi oğlum var. Fakat o, senin aleyhinde çok konuşur ve sana söverdi. Dün akşam senden bahsettim, yine aleyhinde kötü konuşmaya başladı. Ben de dayanamadım, kargımı alıp karnına sapladım ve öldürünceye kadar üzerine yüklendim. Nihayet onu öldürdüm, dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
-Dikkat edin ve şahit olun ki, o cariye öldürülmeyi hak etmiştir.”[6]
g-Ayetten çıkarılan ders ve notlar:
1-Eğer harama itiyorsa, caiz olan şey yasaklanır. Tıpkı “Raina” demenin yasaklanışı gibi.
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Sakıncalı olur korkusuyla sakıncası olmayan şeyi bırakmadıkça, kul takva sahibi kimselerin derecesine ulaşamaz.”[7]
2-Allah’ın emirleri karşısında müslümana tam bir teslimiyet gerekir. Bu ayetin inmesinden sonra sahabeler bir daha “Raina” sözünü kesinlikle kullanmamışlardır. “Biz o anlamda söylemiyoruz ki” diyenler de olmamıştır. Allah’ın emrine harfiyen uymuşlardır.
3-Müslüman; Rasulullah (s.a.v)’a karşı üstün bir saygı ve edep anlayışı içinde olmalıdır. Rasulullah (s.a.v)’a karşı söylenen sözler, ses tonu, davranış biçimi saygı sınırları dışına kesinlikle çıkmamalıdır.
4-Müslüman ferdin edebinde, iyilik ve hayır taşımayan kelimeler bulunamaz. Hatta kötü niyetli kimselerin yanlış anlamalarına sebebiyet verecek sözler ve davranışlar da müslüman kimsede bulunmamalıdır.
5- Müslüman; Rasulullah (s.a.v)’a ve kendi peygamberlerine hakaret eden İsrailoğulları gibi olmamalıdır. İsrailoğulları hakkında gelen her ayet Müslümanları ‘onlar gibi olma’ konusunda uyarır ve ikaz eder.
Ebu Derda (r.a) şöyle demiştir:
“İsrailoğulları sizin ne güzel kardeşlerinizdir. Hükmünü beğenmediğiniz bir ayet gelince; “Bu, İsrailoğulları hakkında inmiştir” dersiniz. Hükmünü beğendiğiniz bir ayet gelince de; “Bu, bizim hakkımızda inmiştir” dersiniz.”
6-Rasulullah (s.a.v)’ı dinlemek her müslüman üzerine vaciptir.
7-Rasulullah (s.a.v)’a söven ve hakaret eden kimsenin katledilmesi vaciptir.
“Allah’ım! Seni bütün eksikliklerden uzak tutarak hamdinle tesbih ederim. Senden başka hiçbir ilah olmadığına şehadet ederim. Senden bağışlanma diler ve sana yönelirim.”
Ümmü Reyhane (25-10-2009)
KAYNAKÇA:
1-Kurtubi/el-Camiu’l-Ahkami’l-Kuran
2-Sabuni/Ayatu’l-Ahkam
3-Seyyid Kutup/Fi zilali’l-Kuran
4-Mevdudi/Tefhimu’l-Kur’an
5-Elmalı/Hak Dini Kur’an Dili
6-İbni Kesir
7-İzzet Derveze/et-Tefsiru’l-Hadis
8-Maverdi/Tefsiru’l-Maverdi
9-Taberi/Tefsiru’t-Taberi
10-Allame Tabatabai/el-Mizan fi Tefsiri’l-Kur’an
____________
[2] Buhari/Edeb 38. Müslim/Selam 10. İbni Mace 3698.
[3] Buhari/Meğazi 27. Müslim/Adabu’l-Kudat 17. Tirmizi 3266.
[4] Mecmeu’z-Zevaid/6/260. Kenzu’l-Ummal 32478. Taberani/Mu’cemu’s-Sağir 1/659.
[5] Buhari 1614.
[6] Nesai 4002. Ebu Davud/Hudud 1.
[7] Tirmizi/Kıyame 19. İbni Mace/Zühd 24.