Nouman Ali Khan’ın “Kuran’dan Cevherler” derslerinden 10 bölümlük bir yazı serisi.
Bismillah’ir- rahmanir-rahim
Beyyinah Enstitüsünde ikinci defa “Arapça 201” dersini almak nasip oldu elhamdüllillah. Maşallah Nouman Ali Khan her dersin son 10 dakikasını Kur’an’daki cevherlere ayırmayı sünnet haline getirdi. Ben de inşaallah derslerin sonunda kendisinin paylaştığı 9 cevheri sizlere aktaracağım.
Amatullah – Tayyibaaat
Bismillah velhamdülillah
Üçüncü dersi gerçekleştirdik elhamdüllilah ve ben kelimenin tam anlamıyla Nouman Ali Khan’ın bizimle paylaştığı Kur’andan hikmetlerle şaşkına döndüm.
Bu derste Kur’andaki Al-Aksaam (Yemin) hususunu işledik. Kur’anda, yemin ayetleri ve onu takip eden ayetler arasında bir ilişki vardır. Allahu Teala bir şey üzerine yemin ettiğinde, yemin edilen şeyin önemini ortaya koyar. Dahası, yeminden sonra gelen ayetler de çok önemlidir. Bu hususta Kur’anda pek çok örnek vardır. Onların bazıları:
Allah u Teala Adiyat Suresi’nde buyurur ki;
وَالْعَادِيَاتِ ضَبْحًا
فَالْمُورِيَاتِ قَدْحًا
فَالْمُغِيرَاتِ صُبْحًا
فَأَثَرْنَ بِهِ نَقْعًا
فَوَسَطْنَ بِهِ جَمْعًا
Soluk soluğa süratle koşan
(Koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran
Sabah erkenden baskın yapan
Orada tozu dumana katan
Ve düşman topluluğunun ortasına dalan (1-5)
Mekki surelerde hayret verici tasvirler vardır. Bu ilk beş ayet savaştaki atlara ithaf edilmiştir. Televizyon, sinema, resimli kitapların olmadığı zamanlarda (özellikle Kur’anın hitap ettiği, seyredeceği hiç bir şeyi olmayan Kureyşliler düşünüldüğünde), sadece hayalgücü vardı. Allah (azze ve celle) bu ayetlerle Kureyşlilerin zihninde müthiş bir manzara çizer:
Burada tasvir edilen atlar müennestir (dişidir)(الْعَادِيَاتِ). Neden? Araplar, savaşta dişi atları tercih ederler çünkü onlar daha hızlıdır. Allah (azze ve celle) atları havada hala nemin olduğu sabah vaktinde tasvir eder. Nem sayesinde kum yere iner, çöldeki gibi göğe yükselmez.
Hayal edin: Atlar doğaları gereği hızlıdır. Hızlıca koşarken bir de nem olsa tozu dumana katarlar – hatta kayalarda nem olsa dahi kıvılcımlar saçarak uçuyorlar- ve kumdan dolayı önlerini görmezler; karşıda düşman mı var veya mızraklı biri var bunu göremezler.
Peygamber Efendimiz bu ayetleri okurken onu dinleyen gayrimüslimlerin hayretlerini düşünün. Aralarında ata sahip olan herhangi biri, atlarının onlara nasıl sadık olduğunu hatta efendisinin emriyle nasıl sahibi için öleceğini farkeder.
Bu müthiş betimlemeden sonra Allahü Teala buyurur;
إِنَّ الْإِنْسَانَ لِرَبِّهِ لَكَنُودٌ
“İnsan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür.” (100:6)
Allah bize hatırlatıyor: karşısında düşman olup olmadığını bilmese dahi atın sahibine itaat ettiği, ona sadık olduğu kadar insan Rabbine sadık değildir.
Sadık olmamasının yanı sıra:
وَإِنَّهُ عَلَىٰ ذَٰلِكَ لَشَهِيدٌ
“Şüphesiz, buna kendisi de şahittir.” (100:7)
İnsan sadık olmadığı gerçekliğine de tanıklık eder! Allah bunu bilir! Nasıl? Allah (azze ve celle) bir önceki ayette atların sadakatini insanoğluna hatırlattı; atlar size sadıkken, siz neden sizin yaratıcınıza sahibinize sadık değilsiniz?
Subhanallah!
Kur’andaki bir diğer “yemin ayeti” Mürselat Suresindedir.
Mürselat kelimesinin melekleri mi yoksa rüzgarları mı belirttiği hususunda farklı görüşler vardır, fakat metinsel bağlamda “rüzgar” tanımına daha çok uygundur.
Allah azze ve celle buyurur;
وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفًا
“Dağıtıp yayan rüzgarlara”
‘Urf tam anlamıyla atın yelesi demektir. Eğer atın dizginleri yoksa, binici sadece atın yelelerinden tutunabilir; eğer binici hareket ederse, at vahşice gidecektir.
İlk ayet, eğer Allahü Teala rüzgara izin verirse, onun nasıl çılgınca kontrolsüz dağtıp yayabileceğini gösterir.
Allah azze ve celle buyurur;
فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفًا
“ve şiddetle esip savuranlara (rüzgarlara)”
Ayetin başında ki “fa”; ‘mursalaati ‘urfaa: al-‘aasifaati ‘asfa’ dan dolayıdır. “asf” kelime anlamı olarak bir buldozer gibi ihtiyatsız hareket eden manasındadır. (mesele yoldan bir araba sana doğru geliyor eğer araç başka bir yöne yönelmezse sana çarpar- bu “asf”dır) Burada bahsedilen rüzgar, önünde gelen her şeyi yerle bir eden acımasız bir rüzgardır.
Bu iki ayette de Allahu Teala rüzgarın yıkıma neden olduğundan bahseder. Neden? Bu sure Mekki bir suredir ve Allah Kureyşlilere Allah Resulu’nun (sav) getirdikleriyle alay ederlerse bu rüzgarla cezalandırılabileceklerini belirtir. Bu tufan, yıkım için herhangi bir düzenleme veya plana ihtiyaç yoktur, çünkü daha öncede gerçekleşmiştir. Hakka suresinde Allahü Teala Ad kavminin bir rüzgarla yerle bir edilmesini tasvir eder: sekiz gün içinde bütün şehirleri harabeye dönmüştür.
Bir sonraki ayette Allah u Teala buyurur:
وَالنَّاشِرَاتِ نَشْرًا
“Dağıtıp yayanlara (rüzgarlara)”
Ayet “ve” ile başlar bu yeni bir yemindir. Allahü Teala “neşr” eden rüzgarlar üzerine yemin eder. Neşr tohum saçma tohum ekme gibi rastgele her yere saçma anlamına gelir. “Ven naşirati” bu dağıtan, saçan rüzgarlardır. Ne saçarlar dağıtırlar? Bulut yağmur getirir. Rüzgar bulutları dağıtmazsa, şehirler kuraklığa maruz kalır. Modern bilim şimdi polenin de rüzgarlar tarafından dağıtıldığını ortaya koymuştur; yani rüzgar olmazsa bitkiler de olmaz. “Naşirat” hem semadan (yağmur) hemde zeminden (bitki) ile saçılır.
İlk ayetler ölüm ve yıkımı (tufanı) oraya koyarken bu ayetler rüzgarın taşıdığı hayatı gösterir.
Allah azze ve celle devam eder:
فَالْفَارِقَاتِ فَرْقًا
“ve ayırdıkça ayırana (rüzgarlara)”
“farg” hassas bir şekilde dağıtma ve ayırma anlamındadır.
Rüzgarlar ilkinde ceza olarak yollandığı gibi rahmet olarak yayılabilir. Bu ayet rahmet veya ceza bütün rüzgarların tam olarak dağıtıldığını gösterir.
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًا
“ve öğüt telkin edenlere”
Tufan ve rahmet getiren rüzgarlar insan için bir hatırlatıcıdır. Rahmet rüzgarları, gökteki rızık olan yağmuru getirdiğini hatırlatıyor, bu ise kafeste kendini besleyen bir hayvanın sahibine bağımlı olduğu gibi bizim de Rabbimize bağımlı olduğumuzu gösteriyor.
Ayetler bize, ne kadar vahşi ne kadar itaatsiz olursak olalım tamamen Allah’a bağımlı olduğumuzu hatırlatıyor. Rüzgarın saçtığı yağmur yağdığında ölü dünyaya hayata geçirdiğini görüyoruz; bu ise bize ölü toprak gibi yeniden direleceğimizi hatırlatıyor.
Bu hatırlatmalar ise:
عُذْرًا أَوْ نُذْرًا
Mazeret veya uyarı için
“uzra” bir mazeret yada ders almak veya ciddiye almamak anlamına gelir. Bu ayette bahsedilen iki insan türü vardır: bu rüzgarı bir hatırlatıcı olarak alan veya onu ciddiye almayan.
Ama her iki durumda da:
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌ
“Şüphe yok ki size vaat edilen mutlaka olacak”
Kıyamet günü, yeniden dirilme ve Allah’a asi olanların harap olması. Rüzgar, yağmur, bitki ve rızkın rahmetinden nasiplenemeyenler harap olacaklar.
Allah bizi hatırlatılanlardan istifade edenler arasında olmayı nasip etsin. Amin
Çeviri: gencmuslumanlar.com
Hak yolu tektir ayrım yapana yazıklar olsun.