Sünnet Hayatımızın Neresinde?
SÜNNET HAYATIMIZIN NERESİNDE
Biz müslümanız…
Biz farklıyız…
Hiçbir yanımız başkalarına benzemez.
Yatış-kalkışımız, yiyip-içişimiz, evimiz, çoluk-çocuğumuz, üzüntümüz-sevincimiz…
Sadece örtümüzden, sakalımızdan değil, her söz ve davranışımızdan anlarsınız bizim müslüman olduğumuzu.
Köle Addas’ın Rasulullah (sav)’a üzüm ikramında Allah’ın ismini anmasından farklılığı anladığı gibi anlarsınız…
Her işte niyetimiz de farklıdır bizim. Sabah kalkışımızda bir günü daha tüketmek değildir amacımız mesela. O yüzden Allah’ın adı ile namaz ve dualarla, üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmek; ümmet, toplum, aile ve ferdî yaşantımızda ne yapmamız gerekiyorsa onu yapmak düşüncesiyle başlarız yeni bir güne.
Allah’ın bize gücümüzün yetmeyeceği şeyleri yüklemeyeceği, ondan gerektiği gibi korkup, sorumluluğumuzu yerine getirdiğimiz ve onun dinine (yaşayarak ve anlatarak) yardım ettiğimiz taktirde , O’nun da bize yardım edeceği ve ayaklarımızı sabit kılacağı bilinciyle gönlümüz rahattır. Hiç bir şeyden korkmaz ve çekinmeyiz. Önümüzde örnek bir şahsiyet ve örnek bir toplum vardır çünkü. Onların gidişatını (metodunu) izleyerek başarıya ulaşabileceğimize inancımız tamdır.
Hayatın tümünü kuşatan prensipler Allah’ın korumasıyla yanı başımızdadır. Bize düşen okumak, anlamak ve yaşamaktır. Bu prensipler dünyanın her tarafındaki müslümanlara ortak davranışlar kazandırır.
Hayata bakışları aynıdır onların.
Yataktan kalkışları, namazları, duaları aynıdır.
Yemek yiyişleri aynıdır. (besmele ile, önünden, sağ eliyle, çok doymadan, yaslanmadan, dua ederek, el yıkayarak, diş fırçalayarak.)
Tuvalete giriş- çıkışları aynıdır. (sol ayakla ve duayla giriş, oturarak, sıçratmadan, sağ ayakla ve duayla çıkış.)
Hapşırmaları aynıdır. (Hamd ederler, rahmet dilerler.)
Misafire ve komşuya davranışları aynıdır. (ikramları, yardımlaşmaları, rahatsız etmemeleri, hukuklarını gözetmeleri)
Büyüklere saygıları, küçüklere merhametleri aynıdır.
Anne- babaya hürmetleri, iyilikleri aynıdır.
Çocuk eğitimleri aynıdır.
Eve girişleri-çıkışları (selam ve dua ile) aynıdır.
Geceleri aynıdır. (uykularını Allah için bölerler, namaz kılar, Allah’ı anar ve tefekkür ederler.)
Eşyaya bakışları, ev düzenleri (sade, kullanışlı, modadan etkilenmeyen) aynıdır.
Kızmaları, sevmeleri (Allah için) aynıdır.
Aile, miras, iş hukukları, cezaları, ahlak prensipleri…
Velhasıl Kitapları (Kuran-ı Kerim) örnekleri (Hz.Muhammed -as-)
Rableri-terbiye edicileri (Allah) aynıdır.
Ebu Umame (r.a)’den; Rasulullah (s.a.v):
—“İlmi yok olup gitmesinden önce alınız, buyurdu. Sahabeler:
—Ey Allah’ın Peygamberi, bizde Allah’ın kitabı olduğu halde, ilim nasıl yok olup gider? dediler. Bu söz üzerine o kızdı ve şöyle buyurdu:
—Analarınız sizi kaybedesiceler! Tevrat ve İncil İsrailoğulları’nın elinde ve onlara (buna rağmen) hiçbir fayda vermemiş değil miydi? Şüphe yok ki, ilmin yok olup gitmesi, onun (hükümlerini uygulayan) taşıyıcılarının yok olup gitmesidir.”
Bizi, kendimizi-müslümanları inceleyelim.
Allah’ın kitabı aramızda, mealiyle, tefsiriyle, onlarca…
Allah’ın Rasulü’nün sünneti, titiz araştırmalarla toplanmış vaziyette kütüphanelerimizde.
Peki biz neden ortak bir davranış sergileyemiyoruz?
Çocuklarımız neden birbirinden farklı? Yememiz, içmemiz, temizliğimiz, giriş-çıkışlarımız, evlerimiz, hatta hedeflerimiz… Aynı fabrikadan çıkmış gibi olabilmemiz mümkün değil elbette. Ama aynı örneği olan, aynı kitabı rehber edinenlerin bu kadar farklılığı da olmasa gerek.
Düşünelim ve nedenini araştıralım. Neden kardeşlerimizle ayrı davranışlar sergiliyoruz?
Kur’an’ı ve sünneti hayatımızın merkezine koyduğumuzu söylediğimiz halde, acaba yeterince, bilmiyor muyuz?
gaflet mi ediyoruz?
yoksa ciddiye mi almıyoruz?
Peki bunlar son derece önemli ise,
neden bilmiyoruz?
neden gaflet ediyoruz?
neden ciddiye almıyoruz?
Hepsine tek bir cevap ;
SÜNNETİN HAYATIMIZDAKİ YERİNİ BİLMİYORUZ!
Sadece “yaparsan sevap kazanırsın, yapmazsan bir şey olmaz” yanlış bakışıyla bakıyoruz.
Oysa Kur’an ve sünnetin yaşanması, sadece ahiretteki sevapla alakalı değildir. Dünyayı ilgilendiren boyutu da vardır. İSLAM BİR MEDENİYETTİR. Ve temel pratiği de SÜNNETTİR. Bakalım etrafımızdaki sünneti önemsemeyenlere; pratik hayatları bir yabancınınkinden farklı değildir.
Peygamberimizi-örneğimizi taklitten kaçınırken, batılıları veya başkalarını taklit ediyoruz da farkında bile değiliz.
Unutmayalım ki, bir sünnetin kalktığı yere, bir batıl veya bir bid’at oturuverir.
Sağ elle yeme-içmeyi önemsemiyorsak… (“Sol elle yiyip-içmeyin, sol elle şeytan yer ve içer”. Hz. Muhammed –as-)
Hapşırdığımız zaman “çok yaşa-sen de gör” diyorsak…(müslümanların birbirleri üzerindeki haklarından biri de hapşırıp “elhamdulillah” diyene “yarhamukellah” demektir.)
Dünyalık hedefler uğruna her türlü tavizi göze alabiliyorsak…
Heyhat! Kimlere benzedik?
Evet, İSLAM BİR MEDENİYETTİR. Eksik kalan hiçbir şey de yoktur onda. (“Bu gün size dininizi tamamladım….” Maide 3)
Bir konuda ne yapacağımızı şaşırıyorsak, peygambere sormuyoruz demektir.
Bir insan bizi gördüğünde, her şeyimizle müslüman olduğumuzu anlamalı. Bilinen-bilinmesi gereken bir sünnete aykırı davranışta bulunmamız, bizi rahatsız etmeli.
Peygamberin emrine itaat etmeyen (ki peygamber emir verme konumundadır. Her söylediği, yaptığı sadece tavsiye değil, farz-emir de olabilir.), sünnetini uygulama sevabından mahrum ve İslam medeniyetinin temel taşlarını aşındıran biri olmayı istemeyiz değil mi?
Ne dersiniz?
Haksız mıyım?
FATIMA NEŞE TUNA
Selamun aleykum,
Yazı için Allah razı olsun.
Sünnetten koptukça Allah'ı hatırlatmadığımız gibi heybetimizi de kaybediyoruz.
Yazıyı bir kaç gün önce de okudum. Girizgah daha farklıydı. Neden değişti merak ettim doğrusu.
Selam ederim.
Aleykum selam, kardeşim. Amin ecmain..
Yazının eski halini atmışız, yazarın isteği neticesinde değiştirildi.