İlk olarak burada, Doğu Londra Cami’sinde olmaktan onur duyuyorum. Londra şehri için özel bir sevgim olduğunu sizinle paylaşmak istiyorum. Her fırsat bulduğumda buraya geliyorum. Çoğunlukla kimseye söylemeden buraya geliyorum. Ve bu şehirle ilgili en sevdiğim şey bu şehrin Müslümanları. Burada sahip olduğunuz şey özel bir şey. Burada gençlik arasında bile bir enerji var. Bu dine hizmet etmek, kendilerini bu dine adamak için gayretleri var. Batıdaki Müslümanlar arasında bunun eşi benzeri yok. Avustralya, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri ve dünyanın başka birçok bölgesinde bulundum ama genç insanların dinlerine karşı böylesine bir enerji ve coşkuya sahip olduklarını başka hiçbir yerde görmedim. Her neyse, bugünkü hutbede sizlerle sürekli okuduğumuz, sürekli söylediğimiz ve -bana göre- sürekli görmezden geldiğimiz bir şeyi paylaşmak istiyorum.
Ve bu şey Allah’ın hepimize gönderdiği bir hediyesi olan Bismillahirrahmanirrahim. Bismillahirrahmanirrahim ile ilgili söylenebilecek çok şey var. Ama bugün sizlerle birkaç şey paylaşmayı umuyorum. Bunlardan birincisi, muhtemelen aşina olduğunuz en yaygın çeviri olan ‘Allah’ın adıyla’. Böyle başlıyor: ‘Allah’ın adıyla’. ‘Arrahmanirrahim’e birazdan geleceğiz. ‘Allah’ın adıyla’ dediğinizde, ‘ad’ olarak çevrilen kelime Arapçadaki ‘ism’ kelimesi. Ama aslında bu Arapçadaki ‘ism’ kelimesi ‘vesm’ kökünden geliyor. Ve Arapçada ‘veseme’ bir fiil olarak iki anlama geliyor. Bir çeşit işaret, iz anlamına geliyor. Hani bazen hayvanlar olur. Ve bir at herhangi birinin atı olabilir. Mesela bir sürü beyaz at vardır. ‘Benimki mi yoksa seninki mi?’ O yüzden atın üzerine bir işaret koyarlardı. Böylece şimdi bunun benimki olduğunu biliyorum. Yani bu atı diğer her türlü attan ayıran bir işaret (demek). Benzer şekilde ikizler vardır. Hangisinin kim olduğunu bilmiyorum. Bu Abdullah mı yoksa Abdulkerim mi? Hangisi olduğunu bilmiyorum. Birisinin doğum lekesi var. Bu, onun ‘vesm’i. Birisini ayrı kılan ve onu artık başkalarıyla karıştıramadığınız bir işaret. Bu aslında ‘vesm’in anlamlarından bir tanesi. ‘Vesm’in diğer anlamı ‘vesame’den geliyor. Ondan güzellik anlamındaki ‘vesim’ ve ‘visam’ gibi kelimeler elde ediyorsunuz. Başka bir deyişle, bu sadece öylesine bir işaret değil, güzel bir işaret. Bunlar o kelimeyle birlikte gelen iki anlam. Bismillahirrahmanirrahim dediğimizde Allah ile ilgili bazı şeyleri kabul ediyoruz. O’nun her bir niteliği, yaptığı her şey O’na özgün. Başka hiç kimseyle karıştırılamaz.
Allah’ın merhamet etme şekli, Allah’ın hidayet verme şekli, Allah’ın rızıklandırma şekli, Allah’ın plan yapma şekli, Allah’ın yaptığı her şey O’na özgün, kıyaslanamaz. Bu, O’nun özgün işareti. Bu ilk şeydi. İkincisi ise, Allah’ın yaptığı her şey -biz anlasak da anlamasak da- içinde güzelliği barındırıyor. Allah’ın yaptığı her şeyin içerisinde güzellik var. Ve bunların hepsi sadece ‘ism’ kelimesinin içerisinde, ‘ism’ kelimesini kullandığımızda… Şimdi bunu bir adım ileri taşıyalım. ‘Allah’ın adıyla’ dediğimizde, sadece Allah demektense ‘Allah’ın adıyla’ dememiz ve aslında ‘ad’ demekle birlikte Allah’ın eşsizliğini ve Allah’ın tüm niteliklerinin güzelliğinden bahsettiğimiz zaman aslında İmam El-Alusi’nin de (rahimehullah) yorum yaptığı gibi; Allah’ın yardımını istiyorsunuz.
Bismillahirrahmanirrahim dediğinizde aslında Allah’ın yardımını istiyorsunuz. Ama insanların farklı tür yardımları ihtiyaçları var. Hasta olduğunuzda birisinin sizi tedavi etmesine ihtiyacınız var. Yorgun olduğunuzda birisinin size yardım etmesine ihtiyacınız var. Kafanız karıştığında birisinin size açıklamasına ihtiyacınız var. Bilmediğiniz zaman birisinin sizi eğitmesine ihtiyacınız var. Kaybolduğunuzda birisinin size yol göstermesine ihtiyacınız var. Bu sadece bir çeşit yardım değil. Eğer karnınız açsa, şu an eğitilmeniz değil beslenmeniz lazım. Bu farklı bir tür yardım.
Yani Allah’tan yardım istediğinizde, farklı bir durumda farklı bir çeşit yardıma ihtiyacınız olacak. Ve elbette ki, Allah’ın her bir ismi farklı bir tür yardım sağlıyor. Allah Kendisine ‘El-Hadi’ (hidayet veren) dediğinde, o zaman tabii ki bize vereceği yardım bize hidayet vermesi olacak. Kendisine ‘Rızıklandıran’ dediğinde, ‘Er-Razzak’ ve ‘Er-Razik’ (tekrar tekrar rızıklandıran) o zaman o ismiyle bana rızık verecek. Kendisine ‘Zul kuvvetil metin’ (geniş kudrete, geniş güce sahip olan) dediğinde benim güce ihtiyacım var. Ben güçsüzüm. Allah’a dua edip Kendi gücünün birazını bana bahşetmesini isteyeceğim. Ki böylece yapmam gereken şeyleri yapabileyim. Yani Allah’ın her bir ismi bize farklı bir çeşit yardım sağlıyor. Ama sabah kalktığımda daha yeni yataktan çıkarken ağzımdan bir anda ‘Bismillahirrahmanirrahim’ çıkıyor. Bir anda söyleyiveriyorum. Şu an hangi isme ihtiyacım var diye düşünmüyorum. Allah’ın kalkabilmem için bana güç vermesine mi ihtiyacım var? Allah’ın bu sabah bana hidayet vermesine mi ihtiyacım var? Allah’ın günümü planlamama yardım etmesine mi ihtiyacım var? Allah’ın bana helal rızık temin etmesine mi ihtiyacım var? Allah’ın aileme huzur ve emniyet vermesine mi ihtiyacım var? Allah’ın hangi ismini kullanmalıyım? Sadece ‘ism’ kelimesini kullanarak Allah’ın bütün isimlerinin, bütün özgün niteliklerinin, Allah ile ilgili bütün güzel şeylerin de dahil ediliyor olması Allah’ın bir hediyesi. Bütün o isimleri düşünmüş olsanız da olmasanız da bunların hepsini ‘ism’ kelimesinin içerisinde eklemiş oldunuz. Bu, Allah’ın merhameti. O’ndan ihtiyacım olan bütün her şeyi düşünemezdim ben. Çünkü sadece bir şeye ihtiyacım yok. Birçok şeye ihtiyacım var. Yani o isimlerin hepsini düşünemiyorum bile. وَلِلّهِ الأَسْمَاء الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا (A’raf/180) diyor Allah. En güzel isimler Allah’ındır. O’na, o güzel isimlerin hepsi ile dua edin. Ama kaç kişi Allah’ın bütün isimlerini öğrenecek? Herkes, Allah’ın bütün isimlerini bilmeyecek. Ama hepsine ihtiyacımız var. Bu yüzden Allah bize bir hediye verdi. ‘Bismillah’ dediğimizde -sadece Bismillah- Allah’ın bütün isimleri ile dua etmiş oluyoruz, şimdiye kadar öğrendikleriniz ve hiçbir zaman öğrenmeyecekleriniz. Hepsi dahil olmuş oluyor. SubhanAllah. Bu, Bismillahirrahmanirrahim dediğimizde Allah’ın bize bir hediyesi.
Bu konudaki ikinci husus; وَلِلّهِ الْمَثَلُ الأَعْلَىَ (Nahl/60) Bazen Allah’ın bizim için yaptıklarını takdir edebilmek için -çünkü O’nun yaptığı her şey eşsiz- birbirimizle geçinme şeklimiz ile karşılaştırma yapmak yararlı oluyor. Bir baba olsun hatta bir anne. Çocuğuna bütün sevgisini veriyor. Bu çocukla, çocuk doğmadan önce bile ilgileniyordu. Karnının içindeki bu çocuk ona acı veriyor, bedenini içeriden mahvediyor. Ve onun yaptığı tek şey çocuk için dua etmek. Yaptığınız tek şey ona zarar vermek iken sizi hala seven başka bir insanı nerede bulabilirsiniz? Günler geçtikçe rahim ağırlaştıkça ağırlaşıyor. Şimdi daha da istifra ediyor. Yemekler kâğıt gibi tatmaya başlıyor. Düz olarak oturamıyor bile. Sürekli sırtı ağrıyor. Uyurken bile canı yanıyor. Bebek bütün yemeği aldığı için sürekli aç. Ve yemesi için yemeğin tadı güzel bile gelmiyor. Bu varlık ona acı üzerine acı veriyor. وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ (Lokman/14) Zayıflık üzerine zayıflık. Yük üstüne yük. Ama yine de onun sevgisi artıyor. Sevgisi azalmıyor. Artmaya devam ediyor. Şöyle demiyor: ‘Yeter artık çocuk! Bıktım artık. Altı aydır seninle uğraşıp duruyorum. Daha üç ay daha mı var!?’ Öyle yapmıyor. Duaları artıyor. İmama gelip ‘Bebeğimin duyması için hangi sureyi okuyabilirim?’ diyor. Sonra bebek doğuyor ve onu neredeyse öldürüyor. Neredeyse öldürüyor. Neredeyse ölecekmiş gibi kan kaybediyor. Sizin kan kaybetmenize neden olan, neredeyse sizi öldüren birisi olsa ve ilk yapmak istediğiniz şey onlarla ilgilenmek, sarılmak ve beslemek olur mu? İşte bu anneniz. Onun yaptığı bu. Ve bu, sadece doğum aşamasında yaptıkları. Size verdiği sevgi, size verdiği destek… Yetişkin olduğunuzda bile birçoğunuz için konuşabileceğiniz hiç kimse yoktur ama annenizle konuşabilirsiniz. Sizi anlayacak kimse yoktur. Anneniz sizi anlar. Acınızı hissedecek kimse yoktur. Anneniz acınızı hisseder. Bu sadece bebek olduğumuz zamanlar için değil, 50 yaşında olsanız bile fark etmez. Ve o aynı anneye oğlu gidip diyor ki: ‘Anneciğim sen muhteşemsin. Çok güzel roti (bir ekmek çeşidi) yapıyorsun. Lütfen bana yardım et.’ Anne ise düşünüyor ki: ‘Sadece bunun için mi iyiyim? Roti yapmaktan başka hiçbir şey yapmadım mı senin için? Aklına gelen tek şey bu mu? Yaptığım onca fedakârlıklara ne oldu? Sen üniversiteye gidebil diye iş bulabilmek için beş farklı trene ve üç farklı otobüse bindim. Ve bana teşekkür edebildiğin tek şey: ‘Geçen gün roti yaptın’ mı? Aklına gelen tek şey bu muydu? Ne kadar nankörsün!’ Bunu söylemez ama hisseder. Söylemez. Sizi hala sever. Ne kadar uğraşırsak uğraşalım annelerimizin iyiliğini hiçbir zaman anlayamayız.
Eğer Allah’a sadece bir isim ile dua etseydik… Hayal edin. Allah’a ‘Ya Razzak’, ‘bismirrazzak’ diye dua ettiniz. Allah’a sadece ‘Er-Razzak’ ismi ile dua ediyorum. Bu kadar. Allah ile ilgili sadece neyi takdir etmiş oluyorsunuz? Sizi rızıklandırmış olmasını. Ama size hidayet vermesini takdir etmediniz. Sizi koruduğunu takdir etmediniz. Size güvenlik sağlayıp hayatınıza iyi insanlar vermesini takdir etmediniz. Size ilim vermesini takdir etmediniz. Sizi Müslüman yapmasını, size sağlık vermesini, size işinizi vermesini takdir etmediniz. Bu şeylerin hiçbirini takdir etmediniz. Allah ile ilgili her şeyi, O’nun yaptığı şeylerden sadece bir tanesine indirgediniz. Allah, bizi Kendi’sini indirgemekten alıkoydu, subhanehu ve te’ala. Çünkü bu yanlış. Bilemezdik bile. وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ (Bakara/151) Size, bilme imkanınızın bile olmadığı şeyleri öğretti. Allah’ı hamd etmeye çalışırdık ama bu bile hakaret ediyormuşuz gibi olurdu. Çünkü yeterli değil. Bu yüzden Allah, bize ‘Bismillah’ı verdi. Bize bu ifadeyi verdi. Bu ifadeyi söylediğinizde inanan bir kimse minnettarlık ile dolmalı. Allah’ın bize ne kadar çok ve ne kadar değişik şekillerde yardım ettiği ve bizi ne kadar çeşitli yollarla rızıklandırdığı gerçeğini anlamamız lazım. Bunun gibi başka hiçbir ilişki yok. İlim için hocama gidiyorum. Destek için anne babama gidiyorum ve gençken, yiyecek içecek için. Duygusal destek ve sevgi için eşime gidiyorum. Farklı şeyler için farklı kişilere gidiyorum. Ama Allah’a, O’na her türlü şey için gidiyorsunuz. O’na her şey için gidiyorsunuz. Allah’a döndüğümüzde eksik kalan bir şey bile olmuyor. Eşitliğin ilk kısmı ‘Bismillah’dı. Ama sonrasında Allah orada durmadı. Aslında ‘Allah’ kelimesi hakkında bir şeyler bile paylaşmak istiyorum sizlerle.
Geçmişimizde âlimlerimizin (bu konuyla ilgili) uzun tartışmaları oldu. Allah kelimesinin kökeni ne? ‘Allah’ kelimesi ‘ilah’tan mı geliyor ve ‘el-ilah’ın birleşmiş hali mi? Ya da Arapçadan ve bütün dillerin hepsinden önce Allah’a ait olan bir isim mi? Her zaman Allah’ın ismi miydi? Tarihimiz boyunca bu iki ayrılık olagelmiş. Ve her ikisinin de kendi kanıtları var. Ama sizinle bir şeyler paylaşmak istiyorum. Bu kelimenin ‘ilah’ kelimesinden geldiğini söyleseniz bile… ‘İlah’ yaygın olarak ‘ibadet edilen biri’ olarak çevriliyor. Ama Arapçadaki fiil ‘elihe’ aslında sevgiden geliyor. Aslında aşırı bir tür sevgi. İslam’dan önceki eski Arapların sevgi için on derecesi vardı. En düşüğü ‘hubb’du. Sevginin en düşük derecesi ‘hubb’du. Ve on tane dereceleri olurdu. Onuncusu sizi öldürürdü. Birisini o kadar çok seviyorsunuz, o kadar kafanızı takıyorsunuz ki yemek bile yiyemiyorsunuz, uyuyamıyorsunuz. Sizi öldürüyor. Sağlıksız. Dokuzuncusuna aslında ‘veleh’ ya da ‘eleh’ deniyor, ki bunlardan ‘ilah’ kelimesi geliyor. ‘Veleh’ kelimesi öyle bir sevgi ki ona sahip olduğunuzda acı hissetmiyorsunuz. Ona sahip olduğunuzda aç ya da üzgün hissetmiyorsunuz. Bu sevgi iştahınızı o kadar dolduruyor ki başka hiçbir şeye yer kalmıyor. Hayatınızda olumsuz duygulara yer kalmıyor. Çünkü bu İlah sizin için orayı doldurdu. Allah’a ‘Bismillah’ diyerek dua ettiğimizde Allah için olan sevgimizi ifade ediyoruz. Ve gerçekten Allah için sevgimiz varsa bütün problemlerimizin bir hiç gibi hissettireceklerini anlıyoruz.
Hepimizin sorunları var. Bazılarımızın evlilik sorunları var. Bazılarımızın çocuklarımızla problemleri var. Bazılarımızın parayla ilgili sıkıntıları var. Bazılarımızın sağlıkla ilgili sorunları var. Bazılarımızın sülaleyle, arkadaşlarla problemleri var. Her çeşit sorunumuz var. Bazılarınızın hukuksal sorunları var. Bazılarınızın iş, göçmenlikle ilgili sıkıntıları var. Hayatta bir sürü problem var. Bütün gün etrafta arabayla dolaşıp sorunları hakkında düşünen taksi şoförleri var burada. -‘Ne kadar param kaldı? Çocuk için bir sonraki okul ücretini nasıl ödeyeceğim? Hangi üniversitelere gidecekler?’ Bütün gün düşündükleri tek şey bunlar. Ama Bismillahirrahmanirrahim ile Allah’a dua ettiğinizde Allah’ın kafanızdan gerginliği kaldıracağını bilin. Onlardan kurtulacak. Ve onları, Allah’a güven ile değiştirecek. Her şey hallolacak. Çünkü göklerden gelen bu hediyeye sahipsiniz. Okuduğumuz bu şey – Bismillahirrahmanirrahim- ucuz değil. Harika bir şey bu. Her seferinde surelerin başında kullanıldığını hepiniz biliyorsunuz. Ama ortada kullanıldığı tek zaman Süleyman’ın (as) hikâyesinde. إِنَّهُ مِن سُلَيْمَانَ وَإِنَّهُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ (Neml/30) Bunun hakkında hiç düşünmüş müydünüz? Süleyman (as) başka bir kraliçenin tahtını göz açıp kapayıncaya kadar binlerce mil boyunca transfer edecek. Ve bunun Bismillahirrahmanirrahim nedeniyle olduğunu söylüyor. Bismillahirrahmanirrahim’in yapabildiği şey bu. Allah bize ne öğretiyor? Birisi gerçekten Bismillahirrahmanirrahim’e inandığı zaman Allah bunu yapabiliyorsa, o zaman bizim karamsar olmamız için hiçbir neden kalmamış demektir. Bir Müslüman’ın depresyonda olmaması gerekiyor çünkü o bu hediyeye sahip.
Size bir sır vereceğim. Bunu bir mukayese olarak düşünün. Size yardımcı olacak inşaAllahu te’ala. Bana çok yararı oldu. Bütün bu problemleriniz var: para, sağlık, aile; hayatınızda böyle sorunlar var. Sadece daha da kötüye gidiyormuş gibi gözüküyorlar. Daha iyiye gidiyormuş gibi gözükmüyorlar. Tartışmalar daha da çirkinleşiyor. Sıkıntıların altında ezilip duruyorsunuz. Burada evlenemeyen genç erkekler, genç bayanlar var. Aile razı olmuyor ya da erkek uygun değil ya da kız doğru değil ya da hiçbir şey doğru değil. -‘Evlilik olacak mı ki?’ Kız gittikçe yaşlanıyor. Baba endişelenmeye başlıyor. -‘Kızımı nasıl evlendireceğim?’ Bütün bu problemler yaşanıyor. Hayal edin bir gün birisi gelip size diyor ki: ‘Burada bir zarf var. 30 gün içerisinde açabilirsin. Ama sana söylüyorum bunun içinde senin için iki milyon pound var. Ama bunu sadece 30 gün içerisinde açabilirsin, tamam mı?’ Ama bu mektup çoktan elinizde. Ona sahipsiniz. Öğle yemeği için yeterli yemeğiniz olmasa bile, elektrik faturasını ödemek için yeterli paranız olmasa bile, 30 gün boyunca elinizde hiçbir şey yok, hala fakirsiniz. Ama şimdiye kadar tanıştığım en mutlu kişisiniz. Hala caddede ayakkabısız dolaşıyorsunuz. Ben diyorum ki: ‘Neden bu kadar mutlusun?’ -‘Bilmiyorsun. 27 gün sonra sana haber veririm.’ Çünkü elinizde bir garanti var. Ne zaman moraliniz bozulsa, ne zaman gerçekten çok acıksanız sadece mektuba bakıyorsunuz. 24 gün daha… Bu şey, daha iyi bir hayatın geleceğine dair size bir garanti verdi değil mi? Bütün problemleriniz küçüldü. Hepsi önemsiz oldu çünkü bir garantiniz var. İşte bu, Allah’ın ismiyle dua ettiğinizde olan şey. Bu, sizin elinizde bir garanti. Birkaç milyon pound’dan daha değerli, size söyleyeyim. Ondan çok daha değerli. Ve bu, sizin elinizde. Sadece ona inanmanız gerekiyor. Hepsi bu. Başka birinde de aynı kâğıt olabilirdi ve diyebilirlerdi ki: ‘Buna inanmıyorum.’ Yırtarlardı. Açmazlardı bile. Ondan şüphe duyarlardı. Biz inanan insanlarız. Allah’ın isimlerinin gücüne inanıyoruz. Böylece hızlı bir şekilde size diğer isimden bahsedeyim. Allah’ın bütün isimlerinden ilk olarak, O’na olan sevgimizden dolayı ibadet etmemizi sağlayan ismi söyledi. ‘İlah’tan gelen kelime. O isim bile o kadar eşsiz ki… Çünkü ‘vesm’ size çoktan Allah’ın eşsiz olduğunu söyledi. Bu biraz Arapça ile ilgili bir şey ama sizin için kolaylaştırmaya çalışacağım.
Arap arkadaşlarınız ya da Arapça konuşan birileri varsa duymuş olmalısınız. Birisine seslendiklerinde diyorlar ki: ‘Ya veled!’, ‘Ya racul!’, ‘Ya Kerim!’, ‘Ya Abdallah!’ Birisine seslendikleri zaman sürekli ‘ya’ diyorlar. ‘ya’ dediğinizde ‘el’i kullanmazsınız. ‘Ya elveled!’ demezsiniz. ‘el’ i kullanmak isterseniz ‘ya eyyuhelveled!’ dersiniz. ‘Ya elveled!’ değil, ‘Ya eyyuhelveled!’ dersiniz. Allah’ın dediği gibi: يَا أَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ (Muddessir/1) Mesela, يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ (Ahzab/45) Oraya ‘elif lam’ (ال) koymak isterseniz, ‘eyyuha’ demeniz gerekiyor. Sadece ‘ya’ diyemezsiniz. Ama ‘el’ demezseniz; ‘Ya Musa!’, ‘Ya İsa!’, ‘Ya Zekeriyya!’, ‘Ya Yahya!’ diyebilirsiniz. Bazıları diyor ki, ‘Allah’ kelimesinin içerisinde ال var. Ama biz ‘Ya Allah’ diyor muyuz demiyor muyuz? Hep diyoruz. Allah’ın ismi o kadar eşsiz ki Arapçada başka her yerde yaptığınız şeyi Allah’ın ismiyle yapmıyorsunuz. Allah’ın isminin bile eşi benzeri yok. Telaffuz edildiği şekil bile: AlLAh. Arapçanın başka hiçbir yerine ‘la’ demiyorsunuz. Telaffuz edildiği şekil bile eşsiz. Allah’ın, bize isminin hediyesini verme şekli bile bize şunu söylemek için: O hiç kimseye benzemiyor. Başka hiç kimsenin etmediği gibi size yardım ediyor. Başka hiç kimsenin sevmediği gibi sizi seviyor. Başka hiç kimsenin ilgilenmediği gibi sizinle ilgileniyor. Başka hiç kimsenin sizi hatırlamadığı gibi sizi hatırlıyor. Başka hiç kimsenin olmadığı gibi sizin her zaman yanınızda. Diğer herkes sizi bırakacak. Diğer her şey sizi bırakacak. Allah sizi hiçbir zaman bırakmayacak. İşte Allah bize bunları hatırlatıyor. Dediğim gibi konuşulacak çok şey var ama vaktinde bitireceğim. Birçoğunuzun işe geri dönmesi gerektiği ve başka sorumluluklarınız olduğu gerçeğine saygı duyuyorum. Yaklaşık beş dakikam kaldı. Bu güzel ifadeyle ilgili birkaç şeyi araya sıkıştırmaya çalışacağım. (Bu ifadenin içerisine) dâhil edebileceği bütün isimleri içerisinde Allah’ın eklemeyi seçtiği iki ismi… Çünkü en güzel isimler O’na ait. Bir şey yaptığımız zaman, O’nun bütün nitelikleri ile dua ettiğimiz zaman iki tanımının aklımızın önüne gelmesini istedi. Yani iki niteliği diğer her şeyi gölgeliyor. Allah ile ilgili diğer her şeyi düşündüğünüzde hepsi, bu ikisinin altında kalıyor. Bunlar Er-Rahman Er-Rahim. Ne kadar da harika iki isim! Er-Rahman basit bir şekilde üç şey demek. Allah’ın sevgisi, rahmeti ve ilgisi aşırı anlamına geliyor. Mübalağa hayal edebileceğinizin ötesinde demek. Yani aşırı. Bu ilk şey. İkincisi ise hemen oluyor. Yani onu beklemenize gerek kalmıyor. Şu an gerçekleşiyor. Ve anlamların üçüncüsü فعلان ‘ı kullandığınızda, işte bu korkutucu olan. Bu aslında kalıcı değil. Aşırı, hemen ama illa ki de kalıcı değil. Mesela Arapçada ‘atşan’ dediğinizde ‘atşan’ susamış demek. Susuzluk kalıcı değil. ‘Cev’an’ dediğinizde, ‘cev’an’ aşırı derecede aç demek. Aşırı, hemen ama kalıcı değil. ‘Ğadban’ dediğinizde, aşırı sinirli. Kalıcı değil. Bazı insanlar için kalıcı 🙂 Ama çoğu insan için kalıcı değil. Ama Arapça dilinin güzelliği ve Allah’ın Kendini ifade etmeyi seçme şekli… Bu öyle bir mübalağa ki, geçici olsa bile kendi kendine gitmiyor. Susadıysanız, su içene kadar susuzluğunuz kendi kendine gitmez. Açsanız, yemek yiyene kadar açlık kendi kendine gitmez.
Eğer Allah Er-Rahman ise, eğer Allah aşırı derecede seven, aşırı derecede ilgilenen, aşırı derecede merhametli ise o aşırı sevgi, merhamet ve ilgi; siz onu uzaklaştırana, siz onu istemeyene kadar asla gitmeyecek. Allah onu hiçbir zaman kaldırmayacak. İnsanlar istemiyorlar bazen. Rasulullah (sav) sahabelere çok garip bir şey söyledi bir keresinde. Sahabeler orada oturuyorlar. Peygamber onlara bakıyor ve diyor ki: ‘Hepiniz cennete gideceksiniz, reddeden hariç.’ Sahabeler bile benim aklıma gelen soruyu sordular. ‘Kim reddeder ki? Neden cennete gitmeyi reddedelim?’ Peygamber diyor ki: ‘Kim bana itaat ettiyse, kim bana geldiyse -çünkü o, Allah’ın merhametli Rasul’ü- kim bana itaatle geldiyse cennete gitmek istemiş demektir. Her kim beni unutursa, beni önemsemezse (cennete) gitmek istememiş demektir.’ Bizler kendimizi Allah’ın rahmetinden uzaklaştırabiliriz. Allah kapıyı kapatmaz. Biz kapıyı kapatıyoruz. Bazen kapıyı çok uzun bir zaman için kapatırsınız. Bazen kapıyı çok çok uzun bir zaman için kapatırsınız. Ve sonra açarsınız. Açtığınızda Allah, ‘Neden kapatmıştın? Kaybol! Seni istemiyorum artık!’ demiyor. Böyle yapmıyor. Kapılar açık kalıyor. Allah’ın rahmetinin, ilgisinin ve sevgisinin kapıları açık kalıyor. Bu isimlerin sonuncusu, Er-Rahim. Sizi Er-Rahim ile bırakırken sizinle iki şey paylaşmak istiyorum. Er-Rahim aslında Er-Rahman’ın boşluğunu dolduruyor. Er-Rahim kalıcı olan bir şey. Yani merak etmeyin. Allah, sizinle şu an hemen ilgilenecek. Ve eğer yarınla ilgili endişeliyseniz, yarın da sizinle ilgilenecek. Bu aslında insan doğasında var. Eğer gerçekten çok açsanız ve eşiniz size ‘Bir dahaki hafta ne yemek istiyorsun?’ diye sorsa dersiniz ki: ‘Unut gitsin kadın! Şimdi ne var elimizde!? Bir sonraki hafta umurumda değil. Şu an açlıktan ölüyorum.’ Yemeyi bitirdikten ve karnınız doyduktan sonra dersiniz ki: ‘Bir sonraki haftayla ilgili ne diyordun?’ Şu anda bir sorununuz varsa gelecekle ilgili düşünmezsiniz. Şu anki sorununuz çözüldüğü an gelecekle ilgili düşünmeye başlarsınız. Daha faturayı ödemediyseniz o zaman şu an sadece fatura ile ilgili düşünüyorsunuz. Faturayı ödediğiniz anda ‘Bir sonraki ayın faturasını ne zaman ödeyeceğim?’ diye düşünmeye başlarsınız. Gelecekle ilgili düşünürsünüz.
Allah ne yaptı? Er-Rahman dediğinde acil ihtiyaçlarınızla ilgilendi ve Er-Rahim dediğinde geleceğinizle ilgilendi. İkisiyle de ilgilendi hem de doğru sırayla. Çünkü insanlar… كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ (Kıyame/20) Acele etmeyi seviyorsunuz. Şu an ihtiyacınız olan şeyleri seviyorsunuz. Onlara kafayı takmışsınız. أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ (Mulk/14) Yaratan yarattığını bilmez mi? Bana ilk önce Er-Rahman’ı sonra Er-Rahim’i verdi. Bismillahirrahmanirrahim’in nice hazinelerinin sonuncusuyla sizi bırakıyorum. Bismillahirrahmanirrahim bir cümle değil. İngilizce dil bilgisinde aslında söz öbeği denilen bir şey. Cümlenin bir parçası. Mesela, ‘arabada’ dersem, ‘arabada’ bir cümle değil. ‘Arabada bir insan var.’ dersem, şimdi bu bir cümle. ‘Arabada birçok insan var.’ Bu bir cümle. Ama sadece ‘arabada’ derseniz, bu bir cümle değil. Sadece ‘Allah’ın ismiyle’ dediğinizde, bu bir cümle değil. Bu tamamlanmamış bir düşünce. ‘Mubteda’ yok. ‘Haber’ yok. Aslında ‘Muteallik’ var. Bu bir ‘car mecrur’. Arapça öğrenenler bilirler. Fiil yok. Mufessirler bu ayeti çalıştıklarında dediler ki: ‘Bu tamamlanmamış. Bunu nasıl tamamlarsınız? Boşluğu doldur gibi bir şey olması gerekiyor.’ O yüzden diyorlar ki: ‘‘Allah’ın ismiyle başlıyorum.’ anlamında olmalı.’ ‘Allah’ın ismiyle başlıyorum’ diyen bazı İngilizce çeviriler görmüş olabilirsiniz. ‘Başlıyorum’ kelimesi orada olmasa bile. Yani soru şu: Neden orada değil? Sizinle bunu paylaşmak istiyorum şimdi. Allah (azze ve celle) hikmetiyle… عَلَّمَهُ الْبَيَانَ (Rahman/4) O bize nasıl konuşulacağını öğretti. Kendi nasıl konuşacağını biliyor. Tam bir cümle yapmak istediğinde, tam bir cümle yapar. Bir cümlenin yarısını vermek istediğinde, size yarım cümle verir. Allah’ın konuşmasını kendi standartlarımıza göre yargılamıyoruz. Bizim konuşmamız Allah’ın standartlarına göre değerlendiriliyor. O bize nasıl konuşulacağını öğretti. Subhanehu ve te’ala. Kasıtlı olarak bize tamamlanmamış bir ifade verdi çünkü yaptığınız bir sonraki şey onu tamamlıyor. Allah’ın adıyla yemek yiyorum. Allah’ın adıyla yataktan kalkıyorum. Allah’ın adıyla yüzümü yıkıyorum. Allah’ın adıyla arabama biniyorum. Yaptığınız her şey aslında Bismillahirrahmanirrahim’i tamamlıyor. Allah’ın bu güzel hediyesi yaptığınız her şeyi tamamlamak için bekliyormuş gibi. Tam tersi de doğru. Şimdi ne anladığınızı biliyor musunuz?
Eğer Bismillahirrahmanirrahim’siz herhangi bir şey yaparsanız, o şey tamamlanmamış oluyor. Bu, onun bir parçasıydı. Bu, eşitliğin bir parçasıydı. Öyle olması gerekiyordu. Hem küçük hem de büyük şeylerde. Şimdi zamanım bittiği için inşaAllahu te’ala belki başka bir zaman gelir ve sizlerle Bismillahirrahmanirrahim’in olmadığı tek suredeki Bismillahirrahmanirrahim’in güzelliklerini paylaşırım. Tevbe suresinde. Ama bu, başka bir zaman için biiznillah te’ala.
Nouman Ali Khan
Çeviri: gencmuslumanlar.com
Nouman Ali Khan Derslerini facebook.com/noumanalikhanturkce sayfasından takip edebilirsiniz.
Nouman Ali Khan Türkçe Altyazılı Videolar İçin Tıklayın.
Metni PDF olarak indirebilirsiniz: