Süheyl bin Amr:
أوَ قَدْ خَذَلَتْكَ قَدَماكَ أيُّها الْعاجِز، حَتّى تَرْجِعَ عَنّي
Ayakların tutmadı da mı beni yalnız bıraktın ey aciz?
Ebu Cendel:
حَسْبُكَ يا أَبَتِ، لِماذا تُقَرِّعُني وَهَذا أَخِي عَبْدُالله أَبى أَنْ يَصْحَبَكَ الْبَتّة
Yeter baba, kardeşim Abdullah sana refakat etmeyi katiyen reddetmişken neden beni azarlıyorsun?
Süheyl bin Amr:
أمّا هَذا فَقَدْ يَئِسْتُ مِنْه
Ben ondan umudumu kestim
فَما كان عَلَيْكَ لَوْ صَبِرْتَ مَعَي حَتّى أُفَرِّغَ فَتَتَعَلّمَ مِنِّي فُنُونَ القَولِ
Sözümü bitirene kadar sabretsen ne olurdu, benden söz sanatlarını öğrenirdin
قَدْ يَكون اللِّسَانِ أَمَضُّ مِنَ السِّنَانِ
Söz kılıçtan daha keskindir.
Ebu Cendel:
حَاوَلْتُ يا أبَتِ أمّا واللهِ قَد حَاوَلْتُ لِأُرْضِيَكَ فَضاقَ صَدْري
Denedim baba, vallahi seni memnun etmek için denedim ama içim sıkıldı
وقَدْ لا يَتَشَابَهُ النّاسُ حَتّى الْوَلَدُ وَالوالِد
İnsanlar birbirine benzemez baba oğul olsalar bile
Süheyl bin Amr:
َمَنْ شابَهَ أباهُ فَما ظَلَم
Babasına benzeyen zulmetmez
Ebu Cendel:
وإذا لَمْ أُشْبِهْكَ فأنا الظَالِم؟
Sana benzemezsem zalim mi olacağım?
Sühely bin Amr:
ما يُضْحِكُكَ أَنْت؟
Seni güldüren nedir?
Abdullah:
ما خَرَجَ مَعَكَ أبو جَندَل إلّا كارِهًا
Ebu Cendel seninle istemeyerek çıktı
فلا تَحْمِلْ وَلَدَكَ عَلَى ما يَكْرَه؛ فيَكونُ ذا وَجْهَيْنِ
Oğlunu istemediği şeye zorlama; yoksa iki yüzlü olur
يُبْطِنُ شَيْئًا ويُظْهِرُ غَيْري
İçi başka dışı başka olur
قُلْ لَهُ يا أبا جَنْدَل، أَفْصِحْ وَلا تَخَفْ
Söyle ona Ebu Cendel, açıkla korkma
قُل لَهُ ما كُنْتَ تَقُولُ لي
Bana söylediğini ona da söyle
Ebu Cendel:
أنا؟ أنا لَمْ أَقُلْ شَيْئًا
Ben mi? Ben bir şey demedim.
Abdullah:
أنا أَقُول، لَعَلَّكَ يا أَبَتِ قَدْ رَجَعْتَ الْيَوْم وَقَدْ أَعْجَبْتَ نَفْسَكَ لَمّا بَلَّغْتَ عَنْ مُحَمَّدٍ بِلِسانِك
Ben söyleyeyim. Belki de baba, bugün döndüğünde Muhammed’i dilinle yerdiğin için kendine hayran kalmışsındır
وَإِنَّكَ وَاللهِ لِأفْصَحُ قُرَيْش
Vallahi sen Kureyş’in en fasih konuşan insanısın
وَلَكِنَّ الْفَصاحَةُ إِمّا أَنْ تَكُونَ حُجَّةً لِصَاحِبِها أَوْ حُجَّةً عَلَيْه
Ancak fesahat ya sahibinin lehine veya aleyhine delildir
كَالسَّيْفِ الْقاطِع، تَدْفَعُ بِهِ ظُلْمًا أَوْ تُوقِعُ بِهِ ظُلْما
Keskin bir kılıç gibi, zulüm def edilir ya da gerçekleştirilir
وَذاكَ هُوَ الظُلْمُ يا أَبَتِ، لا أَنْ يَخْتَلِفَ عَنْكَ وَلَدُك
Zulüm budur baba, oğlunun senden farklı olması değil
وَقَدْ عَلِمْتَ أَنَّ ما قُلْتَهُ الْيَوْمَ في مُحَمَّدٍ لا يُوَافِقُ الْحَقَّ وَالْحَقيقَة
Bugün Muhammed hakkında söylediklerinin hak ve hakikatle uyuşmadığını sen de biliyordun.
عِيُّ الْلِسانِ مَعَ الْحَقِّ خَيْرٌ مِنْ فَصَاحَتِهِ مَعَ الْباطِل
Dilin hakla tutulması batılla fesahatinden daha hayırlıdır
Süheyl bin Amr:
إِنَّكَ لَتَدْفَعُ عَنْ مُحَمَّدْ دَفَعَ وَاحْدٍ مِنْ أَصْحابِه
Muhammed’i arkadaşlarından birinin savunduğu gibi savunuyorsun
هَلْ جَلَسْتَ إِلَيْهِ يا عَبْدُالله؟
Onunla oturup konuştun mu Abdullah?
أَمْ اِسْتَمَعْتَ إِلَى ذَلِكَ الصَابِئ الآبِقِ الْمارِق صِهْرَكَ أبي حُذَيْفَة بِنْ عُتْبَة وَأُخْتِكَ سَهْلَة
Yoksa dininden dönen haydut kayınbiraderin Ebu Huzeyfe bin Utbe’yi ve kız kardeşin Sehle’yi mi dinledin?
Abdullah:
إِنْ فَعَلْت لَتَكُونَنَّ أَوّلَ مَنْ يَعْلَم وَلَمْ أُبالي
Öyle yapsaydım ilk öğrenen sen olurdun ve umrumda olmazdı
Süheyl bin Amr:
فَمِنْ أَيْنَ تأتي بِمِثْلِ هَذا الْكَلام؟
Öyleyse bu benzeri sözler nerden geliyor?
Abdullah:
مِنْكُمْ، مِنْكَ أَنْت، ما عَقِلْنا عَلَيْكُمْ إلاّ وَأَنْتُمْ تَقولونَ مُحَمَّدٍ أَمين، أبرُّ النّاسِ وَأَرْحَمُهُمْ وَأَصْدَقُهُمْ
Sizden, senden, Muhammedin el emin olduğunu en merhametli en güvenilir olduğunu söylerdiniz
ثُمَّ لَمْ نُصْبِحْ يَوْمًا إلاّ وَأَنْتُمْ تَقولونَ: ساحِرٌ كَذّاب
Sonra bir gün uyandık ki büyücü ve yalancı diyorsunuz
فإن صَدَّقْناكُمُ الْيَوْمَ كَذّبْناكُمُ الْبارِحَة
Bugün sizi tasdik edersek dününüzü yalanlayacağız
Süheyl bin Amr:
ُتُصَدِّقونَنا الْيَوم وَالْبارِحَة
Bugün de dün de bizi tasdik edeceksiniz
Abdullah:
لا يَجْتَمِعان
İkisi birlikte olmaz