Düşünce - Fikirİslam

DUA – (Kavramlar)

DUA

   بِسْمِ اللهِ
الرَّحْمنِ الرَّحِيم

  Euzu billahi
mine’ş-şeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. İnnel hamde lillahi, nahmeduhu
ve nesteinuhu ve nesteğfiruhu ve netubu ileyh. Ve neuzu billahi min şururi
enfusina ve min seyyiati e’malina. Men yehdillahu fela mudille leh. Men yudlil
felah adiye leh. Ve eşhedu en la ilahe illallahu vahdehu la şerike leh. Ve
eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasuluhu, sallallahu aleyhi ve selem.
  Hamd, Allah içindir. O’na hamd eder, O’ndan
yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden, amellerimizin
kötülüğünden O’na sığınırız. Allah, kimi hidayete erdirirse onu saptıracak
yoktur. Kimi saptırırsa onu da hidayete erdirecek yoktur. Allah’tan başka ilah
olmadığına şehadet ederim, O tekdir ve ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki
Muhammed (sav) O’nun kulu ve rasulüdür.
   Kendi küçüklüğünü bilen, O’nun büyüklüğünü
bilir.
   Kendi yetersizliğini bilen, O’nun
mükemmelliğini bilir. 
   Kendi acziyetini ve mahrumiyetini bilen,
O’ndan ister.
  
   Dua;
bir iman, bir çaba ve uyanıştır.
   Dua;
Allah’ın makamından sürekli istemedir.
   Dua;
kendi kendine yetmediğinin ifadesi, acziyetin itirafıdır.
   Dua;
mü’mini yalnızlığından kurtarır.
  
Dua;
rahmetin anahtarı, dinin
direği, semavat ve arzın nurudur.
   Dua;
kazayı def eder, gelmiş olan musibet ve henüz gelmemiş olan musibet için de
faydalıdır.
   Dua;
ibadetin ta kendisi, beyni, iliği, kulluğun özüdür.
   Dua;
haddini bilmektir.
   Dua;
mü’minin silahıdır.
   Derler ki, duayla vicdanın derinliklerinde
bir ışık yanmaktadır. Dua ortamında insan, kendini olduğu gibi görür, kendine
gelir. Hırsını, hatalarını, eğri düşüncelerini, kibir ve gururunu belirleyerek,
ahlaki görevlerini yerine getirmeye hazır bir duruma ulaşır. Düşünsel ve
zihinsel alçakgönüllülüğü olgunluk kazanmaya başlarken, önünde o en iyi, celal
sahibi sultana giden yollar açılır. Gitgide ruhsal bir sükûna kavuşur. Sinirsel
ve ruhsal faaliyetlerine bir uyum egemen olur. Yoksulluğa, iftiraya, kadere
karşı büyük bir sabır kazanır. Ölüme, hastalığa, ızdıraba, yakınlarının kaybına
güçlü bir direnme gösterir.
DUA NEDİR?
   Dua; davet ve dava ile aynı kökten
gelmektedir. Davet, çağrı, nida, yardım isteme anlamlarına gelir. Sözlükte;
küçüğün büyükten, aciz olanın güçlü olandan istek ve ricada bulunması anlamına
gelir. Ayrıca yalvarmak, çağırmak, seslenmek, sığınmak anlamlarını da içine
alır. Buna göre çağrı Allah’tan insana olursa davet, kuldan Allah’a doğru
olursa dua anlamına gelir.
   Kur’ani bir kavram olarak ise dua; Allah’ın
yüceliği karşısında, kulun güçsüzlüğünü itiraf etmesi, sevgi ve tazim (yüce
bilme) duyguları içerisinde lütfunu, yardımını, affını dilemesi anlamına gelir.
Dua kul ile Allah arasındaki bir ilişki, kulun Allah’a bir bağlılığı ve
teslimiyetidir. Dua; sınırlı, sonlu ve aciz olan insanın sınırsız ve sonsuz
kudret sahibi ile kurduğu bir köprüdür.
Ayrıca dua, insanın kendi kendine
yetmediğinin ifadesidir.
NİÇİN DUA EDERİZ? (DUANIN ÖNEMİ)
1-Rabbimiz Kur’an’da mü’minlere kendisine dua etmelerini
emrettiği için dua ediyoruz.
   Kur’an’ı
Kerim’in Mü’min Suresinin 60. ayeti kerimesinde: “Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu bana ibadet etmekten
büyüklenenler, cehenneme boyun bükmüş olarak gireceklerdir”
buyurulur.
2-Kendimize değer katmak, varlığımızı anlamlı kılmak,
Allah katında bir ‘hiç’ yerine, bir ‘şey’ olmak için dua ediyoruz.
  
“Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?” 
(FURKAN
77)
   Bizim duamızla Allah’ın değeri artmaz,
sadece bizim değerimiz artar. Çünkü O kendi zatından değerlidir. Dua, sadece
sahibini değerli kılar.
 
  3-Allah
ile dost olmanın ve O’na kul olmanın şerefi için dua ediyoruz. Rasulullah (sav)
şöyle buyurmaktadır: “Allahu Teala
kullarının dua ederek kendisinden istemesini sever. Allah (cc) kendisinden
istemeyene gazab eder.” 
(TİRMİZİ)
  
Rasulullah (sav) şöyle
buyurdu: “Sizden herkes, ihtiyaçlarının
tamamını Rabbinden istesin. Hatta kopan ayakkabı bağına kadar istesin.”
 
4-
İnsan kendi kendine
yetmediği, aciz ve Allah’a her zaman muhtaç olduğu için dua ediyoruz. Alak
suresi 6 ve 7. ayette; “insan kendi
kendini yeterli görünce azar.”
buyrulmaktadır. İnsan istese de istemese de
zorunlu olarak Allah’a her an muhtaçtır. Bu ihtiyacı bilinçli olarak fark
edenler, ister inkârcı, ister müşrik olsun, hangi dine mensup olursa olsun,
Allah’a dua ederek ihtiyacının giderilmesini isterler. Kendi kendine yeterli
görenler de duayı terk eder ve azar.
  5-Günahlardan
temizlenmek için dua ediyoruz. Mü’min, elinden geldiği kadar günahlardan
kaçınır. Ancak yine de hatalı olduğunu düşünerek sürekli affının ister,
çaresizliğinden dolayı Allah’tan merhamet talebinde bulunur. Bir ayeti kerime
de şöyle buyurur Rabbimiz; “Ey Rabbimiz,
mağfiretini isteriz, dönüşümüz ancak sanadır.”
  
Biz her ne kadar, dua ile
ibadeti birbirinden iki ayrı olaymış gibi görüyorsak da, gerçekte bu ikisi aynı
şeydir. Çünkü Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır; “Dua ibadetin ta kendisidir. Dua ibadetin özü, iliğidir.” İbadet
olarak bildiğimiz namaz, oruç, zekât, hac gibi Allah’ın emirleri aslında duanın
harekete dönüşmüş şeklidir. Namaz başlı başlına bir duadır. Onun için namaz-dua
ilişkisine değinmek istiyorum. Namaza niyetten sonra subhaneke’yi okuyarak
başlarız. Subhaneke, Allah’ı yücelten bir duadır ve anlamı şöyledir: ‘Allah’ım
sen eksik sıfatlardan pak ve uzaksın. Seni daima tenzih eder ve överim. Senin
adın mübarektir, varlığın her şeyden üstündür. Senden başka ilah yoktur.’
   Hemen ardından euzu besmele çekerek, Fatiha
suresini okuruz. Euzu besmeleyle şeytanın şerrinden Allah’a sığınıp, Fatihayla
tam bir dua ederiz. Fatiha’nın anlamı da hepimizin bildiği gibi şöyledir: “Hamd Âlemlerin Rabbi Allah’adır. O rahman
ve rahimdir. Din gününün sahibidir. Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden
yardım dileriz. Bizi doğru yola ilet. Nimet verdiklerinin yoluna. Gazaba
uğrayanların ve sapmışlarınkine değil.”
Fatiha ile ilgili bir hadiste
Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
 “Allah
(cc) bir hadisi kutsisinde şöyle buyurmuştur; Ben namazı benimle kulum arasında
ikiye ayırdım. Kulum kendisi ile ilgili kısmında dilediğini benden isteyebilir.
Namazı kılan kul; ‘hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur’ dediğinde ben;
‘kulum bana hamd etti’ derim. Kul; ‘O Rahman ve Rahimdir’dediğinde ben; ‘kulum
beni methetti, övdü’ derim. Kul; ‘din gününün malik (sahibi) dir’ dediğinde
ben; ‘kulum benim yüceliğimi kabul etti’ derim. Kul; ‘Yalnız sana ibadet ederiz
ve yalnız senden yardım dileriz’ dediğinde ben; ‘bu dilek benimle kulum
arasındadır. Kulum benden dilediğini isteyebilir’ derim. Kul; ‘bizi doğru yola
ulaştır. Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğramış ve sapmışların
yoluna değil’ dediğinde ben; ‘bu istek de yalnız kulumundur. Kulum benden
dilediğini ister’ derim.
   Fatiha suresi Kur’an’ın anasıdır. Kur’an
tevhidi ihtiva eder. Fatiha da tevhidi ifade eder. Evet, Fatihayla Rabbimize
dua ettikten sonra bir zammı sure okuyup rükû’ya eğiliyoruz. Üç kere ‘subhane
Rabbiyel Azim; büyük Rabbim senin şanın ne yücedir’ dedikten sonra, başka bir
rükû duası da şöyledir; ‘subhanekallahumme Rabbena ve bihamdik.
Allahummağfirli; Ey Allah’ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ey
Rabbimiz sana hamd olsun. Allah’ım beni bağışla.      
   Rükûdan kalkarken; ‘semiallahu limen
hamideh; Allah kendisine hamd edenlerin hamdini işitir’ deriz. Rükûdan doğrulup
kalktıktan sonra, ayakta; Rabbena lekel hamdu hamden kesîran tayyiben mubareken
fîh; çok çok hamdler, temiz ve mubarek hamdler senin içindir ey Allah’ım’. Bu
duayı Rasulullah (sav)’in cemaatinden birisi okudu. Rasulullah (sav); bu duayı
kim okudu? Diye sordu. Sahabeden birisi; ben ey Allah’ın Rasulü dedi.
Rasulullah (sav): “Ben on iki melek
gördüm. Her biri bu duayı Allah’ın katına çıkarmak için yarışıyorlardı.”
   İki secde arasındaki duayı hatırlayalım.
‘Allahummağfirli verhamni vehdini ve âfini verzukni; Allah’ım beni bağışla,
bana merhamet et, beni hidayetine ulaştır, bana afiyet ver ve beni
rızıklandır.’
   Sonra secdede; subhane Rabbiyel A’lâ; yüce
Rabbim, senin şanın yücedir’ diyoruz. Yukarıda belirttiğimiz rükû’da yapılan
dua secdede de yapılabilir. İki rekât namazı bu şekilde kıldıktan sonra, sıra
tahiyyata geliyor.
   Ettehiyyatu çoğunuzun bildiği gibi, miraçta
Allahu Tealâ ile Rasulullah (sav)’in konuşmasıdır. Tahiyyat bizim de miracımız
olur inşallah. Peygamberimiz (sav), Rabbimize şöyle hitap ediyor; ‘ettahiyyatu
lillahi vessalevatu veddayyibat; Dil, beden ve mal ile yapılan bütün ibadetler
senin içindir ey Rabbim.’ Allah (cc) şöyle karşılık veriyor; ‘esselamu aleyke
eyyuhennebiyyu ve rahmetullahi ve berekatuh; Benim selamım, rahmetim, bereketim
senin üzerine olsun ey peygamber.’ Rasulullah (sav) cevaben; ‘esselamu aleyna
ve alâ ibadillahissalihîn; Senin selamın, rahmetin ve bereketin benim ve tüm
salih kullarının üzerine olsun’ der. Melekler de; ‘eşhedü en la ilahe illallah
ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Rasuluhu; biz şahitlik ederiz ki, Allah’tan
başka ilah yoktur. Yine biz şahitlik ederiz ki, Hz. Muhammed (sav) O’nun kulu
ve Rasulüdür.
   Tahiyattan sonra, salli ve barik’le
Rasulullah (sav)’e salâvat getiriyoruz; ‘Allah’ım! İbrahim ve âlinin üzerine salât
ettiğin gibi, Muhammed ve âlinin üzerine de selam et. Şüphesiz sen, övülmeye
layık olan ve şanı yüce olansın. Allah’ım! İbrahim ve âlinin üzerine bereket
yağdırdığın gibi, Muhammed (sav) ve âlinin üzerine de bereket yağdır. Şüphesiz
sen, övülmeye layık olan ve şanı yüce olansın.’
   Dikkat
ederseniz, namaza duanın adabı olan Allah’ı övgüyle başladık. Fatihayla ve
diğer tesbihatlarla dileklerimizi Allah’a arz ettik, yine sonunda tahiyyatla
Allah’a övgülerde bulunup, şehadetle imanımızı yenileyip, salli barikle
Rasulüne salât ve selam getirerek namazımızı tamamladık. Ne dersiniz, sizce
namaz bir dua değil mi? Rabbimiz namazlarımızı bu şuurla, bilinçli bir şekilde
kılmamızı hepimize nasip etsin. Âmin…
   Cenabı Allah şöyle buyurdu:
“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı
bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü yasaklamaya çalışır ve Allah’a
inanırsınız.”
Bu ayette çok dikkat
çekici bir nokta var. Cenabı Allah, Allah’a inanmanın önüne, iyiliği emretme
kötülüğü yasaklama görevini koymuş. Bu şunu gösteriyor; iman etmek, iyiliği
emretmeyi kötülükten sakındırmayı gerektirir. İman ancak bu görevi yerine getirmeyle
tamamlanmış olur.
   Şayet, İslamın yeryüzüne hâkim kılınması,
sadece dua etmekle olacak olsaydı, insanlar içerisinde duası en çok kabul
edilmesi gereken Hz. Peygamber (sav)’di. O bu kadar eziyetlere katlanmaksızın
dua ederdi ve görevini tamamlardı. Yani o Mekke günlerini yaşamaya gerek yoktu.
Fakat o böyle yapmadı. Önce üzerine düşen sorumluluğu fiili olarak yerine
getirdi. Arkasından da ellerini açıp dua etti. Allah da onu mahcup etmedi. Biz
bu noktadan hareketle duayı iki kısma ayırabiliriz:
1-    Fiili Dua
2-    Sözlü Dua  
FİİLİ DUA:
   Fiili dua, kişinin her hangi bir arzusu
karşısında elinden gelen her şeyi yapmasını ifade eder. Mesela hastasına
Allah’tan şifa dileyen kimsenin, tıbbın gerektirdiği şeyleri imkânları
çerçevesinde yerine getirmesidir. Bunu yerine getirmediği müddetçe ellerini
açıp Allah’tan şifa dilemesinin bir anlamı olmayacaktır. Çünkü Allah
yeryüzündeki her şeyi bir takım sebeplere bağlamıştır.
SÖZLÜ DUA:
  
Sözlü dua ise, kişinin elinden
geleni yaptıktan sonra ellerini açıp Allah’tan yardım dilemesidir. Fiili dua
her zaman sözlü duadan önce gelir. Ama ikisini birbirinden ayrı düşünemeyiz.
Çünkü fiili dua, bedenin eylemi ise, sözlü dua da ruhun eylemidir. Zaten insan bu
ikisinden (beden + ruh) oluşan bir varlıktır.
   İslam duayı sorumluluktan veya işten kaçmak
için emretmemiştir. İslamın emrettiği dua tüm hazırlıklarla beraber yapılan
duadır.
   Kur’an’ı Kerim’de hayatları teferruatlı bir
şekilde anlatılan İsrailoğulları da toplumdaki sorumluluklarını, bir başka
ifadeyle fiili duayı terk ettikleri için bozulmaya başladılar ve bu
davranışları Cenabı Allah tarafından lanetlendi.
   Peygamber (sav) buyurdu ki: “İsrailoğulları’nda ilk bozulma şöyle
başladı. Onlardan bir adam, namaz kılmayan, kötü iş yapan birine rastlar ve;
‘sana ne oluyor, Allah’tan kork ve bu yaptığından vazgeç, zira bu sana helal
değildir’ derdi. Sonra ertesi gün aynı adama rastladığı vakit, onda bir gün
önce gördüğü bu kötülük, onunla bir arada oturup, birlikte yiyip-içmesine engel
olmazdı. Böyle yapmaya başlayınca Allah onların kalplerini birbirine
benzetiverdi.”
   Uhud savaşında müslümanların zaferi kaçırdıklarını
biliyoruz. Rasulullah (sav) ve sahabesi dua etmediler mi, tabi ki etmişlerdi.
Ama Rasulullah (sav)’in geçide yerleştirdiği ve ne pahasına olursa olsun
buradan ayrılmayacaksınız dediği elli okçu görevlerini yarıda bırakıp mevziiyi
terk etmişlerdi. Yani fiili duayı terk etmişlerdi. Bozulma sebebi işte budur.
   Allah’ın yardımı kulun gücünün bittiği yerde
gelir. Biz Allah’ın yardımını talep ederken, bunun için dua ederken, sahip
olduğumuz gücümüzü sonuna kadar kullanıp kullanmadığımıza bakalım.
DUANIN ADABI VE KABULÜNÜN ŞARTLARI
1-Allah
için ihlâslı olmak.
   Kur’an’ı Kerim’de Rabbimiz şöyle buyurur: “Kurbanların ne etleri, ne de kanları
Allah’a ulaşır. Allah’a sadece sizin ihlâs ve samimiyetiniz ulaşır.” 
                                                                                                                   
(HAC 37)
“Dinde Allah için ihlâslı kimseler
olarak Allah’a ibadet edin.”
 (ARAF 29)
2-Duaya
başlarken Allah’a hamd ve sena, peygamber (sav)’e salât ile başlamak ve
bitirmek.
   Rasulullah (sav) namazdan sonra Allah’a hamd
etmeden, peygamber (sav)’e salât getirmeden dua eden bir adam işitti. Bunun
üzerine: ‘Bu adam acele etti’ buyurdu.
O adamı yanına çağırdı. Ona ve oradakilere şöyle buyurdu: “Biriniz dua edeceği zaman önce Allahu Teâlâ’ya hamdu sena etsin. Sonra
peygamber (sav)’e salatu selam getirsin. Daha sonra dilediği şekilde dua etsin.”
  
“Allah’a hamd, Rasulüne salât getirmeden yapılan dua kabul olmaz. Dua,
sema ile arz arasında durur. Bana salât okumadıkça Allah’a yükselmez.”
3-Duada
sebat etmek ve kabul edileceğine tam iman etmek.
   Ebu Hureyre (ra)’dan rivayetle, Rasulullah
(sav) şöyle buyurdu: “Sizden biriniz dua
ederken; ‘Allah’ım! Dilersen beni bağışla, dilersen bana merhamet et’ demesin.
Dileğini kesin bir dille istesin. Çünkü Allah’ı zorlayan hiçbir kuvvet yoktur.”
(BUHARİ -MÜSLİM)
4-Sabırlı
olup, acele kabul edilmesini istememek.
   Yine Ebu Hureyre (ra)’dan rivayetle,
Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
“Herhangi biriniz acele etmedikçe duası kabul edilir.”
(Kul acele ederek)
Rabbime kaç defa dua ettim de duamı kabul etmedi der ve duayı bırakır. Hâlbuki
Rabbimiz bir ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır: “Bana dua edenlerin dualarını kabul ederim.” (BAKARA 186) Diye
vaad etmiştir.
   Burada bir örnek vermek istiyorum. Zekeriya
(as); Rabbim beni çocuksuz bırakma diye dua ettikten ancak kırk yıl sonra Yahya
(as) ihsan edilmiştir. Demek ki sabırlı olmalıyız.
5-Huzur-u
kalp ile yalvarmak.
   Ebu Hureyre (ra)’dan rivayetle, Rasulullah
(sav) şöyle buyurdu: “Allah’a duayı,
size icabet edeceğinden emin olarak yapın. Şunu bilin ki, Allah (cc) bu inançla
olmayan ve gafletle başka meşguliyetlerle oyalanan kalbin duasını kabul etmez.”
(TİRMİZİ)
6-Sıkıntılı
veya sıkıntısız olsun her anda dua etmek.
   Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Rahatlık zamanında dua edin ki, Allah da
size sıkıntılı zamanlarınızda icabet etsin.”
   Rasulullah (sav)’in zamanında hayatına
baktığımız zaman, duanın onun hayatının her noktasına serpiştirilmiş bir eylem
olduğunu görüyoruz. Dua onun hayatında adeta bir yaşam tarzına dönüşmüştür.
Rasulullah (sav), yatarken, kalkarken, yemekten önce ve sonra, tuvalete
girerken ve çıkarken, elbiseyi çıkarırken ve giyerken, bineğe binerken, hasta
iken, sıhhatli iken, yolculuğa çıkarken, yolculuktan döndükten sonra, bir
cenaze esnasında, birinin yeni elbise giydiğini gördüğünde, evden çıkarken, eve
girerken, hoşuna giden bir mal gördüğünde, belaya uğrayanları gördüğünde, gök
gürültüsü işittiğinde, eşiyle beraber olduğunda, daha hayatın birçok anlarında
dua ile iç içe yaşıyordu. O, dua ruhun gıdası olması sebebiyle ruhunu gıdasız
bırakmıyordu.
7-Tek
olan Allah’tan başkasına asla dua etmemek.
   Ayeti kerimede Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Yardım ancak güçlü ve hâkim olan Allah
katındadır.”
(ALİ İMRAN 126)    
   Yine ayette: “Göklerin ve yerin hükümranlığı elbette Allah’ındır. Dirilten ve
öldüren O’dur. Allah’tan başka dost ve yardımcınız yoktur.”
(TEVBE 116)
   Konuyla ilgili bir hadiste Rasulullah (sav)
şöyle buyurdu: “Allah Teala’nın
fazlından isteyin. Zira Allah kendisinden istenmesini sever.”
8-Nefsi,
ailesi, evladı ve malı aleyhine dua etmemek.
   Hz. Cabir (ra) anlatıyor; Rasulullah (sav)
buyurdular ki: “Nefisleriniz aleyhine
dua etmeyin. Çocuklarınızın aleyhine de dua etmeyin, hizmetçilerinizin aleyhine
de dua etmeyin, mallarınızın aleyhine de dua etmeyin. Ola ki Allah’ın duaları
kabul ettiği saate rast gelir de, isteğiniz kabul ediliverir.”
(EBU DAVUD)
   Burada yasaklanan ‘aleyhe dua’ dan maksat,
beddua etmektir. Kişinin kendisi için, ‘gözlerim kör olsun’ evladı için, ‘Allah
belanı versin’ malı için, ‘yok olsun, ateş olsun’ gibi sözler sarf etmesidir.
Dilimizde böyle alışkanlığımız varsa vaz geçelim. Bu çeşit sözler, Cenabı Allah
tarafından şu ayette kınanmaktadır:  “İnsan hayra dua ettiği gibi şerre de dua
eder.”
 (İSRA 11)
9-Sesi
ne çok yüksek, ne de çok alçak tutmak.
   Rivayete göre bedevinin biri Hz. Peygamber
(sav)’e: ‘Ya Rasulallah! Rabbimiz yakın mıdır ki O’na fısıldayalım, uzak mıdır
ki yüksek sesle dua edelim? Demiş. Rasulullah (sav) susmuş. Bunun üzerine; “Kullarım beni sana soracak olursa,
muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman, dua edenin duasına
cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman
etsinler. Umulur ki irşat (doğru yolu bulmuş) olurlar.”
(BAKARA 186)
   Ebu Musa anlatıyor: ‘Bir sefere (Hayber)
çıkmıştık. Halk yolda bir ara yüksek sesle tekbir getirmeye başladı. Bunun
üzerine Peygamber (sav) müdahale ederek: “Nefislerinize
karşı merhametli olun. Zira sizler sağır birine hitap etmiyorsunuz, muhatabınız
uzakta da değil. Sizler gören, işiten, (nerede olursanız) sizinle olan bir zâta;
Allah’a hitap ediyorsunuz. Dua ettiğiniz zât, her birinize, bineğinin boynundan
daha yakındır”
buyurdu.  
“Rabbini içinden yalvararak ve O’ndan
korkarak, yüksek olmayan bir sesle, sabah
ve akşam zikret (an).
Gafillerden olma.”
(ARAF 205)
10-Allah’ın
(cc) nimetlerine şükretmek, günahlarını
itiraf ederek istiğfarda bulunmak.
“Rabbim! Bana ve anama, babama
lütfettiğin nimete şükretmemi, senin beğeneceğin faydalı bir iş yapmamı gönlüme
ilham eyle ve rahmetinle beni iyi kullarının arasına koy.”
(NEML 19)
“Onlar bir kötülük yaptıkları, ya da
nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının
bağışlanmasını dilerler. Günahları da Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Ve
onlar, bile bile hatalarında ısrar etmezler.”
(ALİ İMRAN 135)
11-Duada
edebi, veciz sözler söylemeye çalışmamak.
   İkrime (ra) anlatıyor; İbni Abbas (ra) dedi
ki: Duada seci meselelerine dikkat et ve ondan kaçın. Zira ben Rasulullah (sav)
ve ashabın devrinde yaşadım, bunu yapmıyorlardı. Seci; dua yaparken kafiyeli
kafiyeli, bir birine uyum içinde yapmaya denir. Ancak kendiliğinden gerçekleşen
seci mekruh değildir. Örnek olarak bir hadiste; “Ey kitabı indiren, hesabı çabuk gören, hizipleri dağıtan Allah’ım” diye
dua edilmiştir.
12-Boyun
eğmek, huşu içinde olmak, korku-sevinç arasında bulunmak.
“Sabredenleri, doğru olanları, huzurunda
gönülden boyun büküp divan duranları, Allah için (mal) harcayanları ve
seherlerde istiğfar edenleri (Allah’tan bağışlanma dileyenleri) Allah
görmektedir.”
  (ALİ
İMRAN 17)
“Allah’a korku ve ümit ile dua edin.
Şüphesiz Allah’ın rahmeti iyi hareket edenlere yakındır.”
 (ARAF 56)
13-Tevbe
ile birlikte günaha son vermek.
“Ancak tevbe edip uslananlar ve
(gerçeği) açıklayanlar başka. Onları bağışlarım. Çünkü ben tevbeyi çok kabul
edenim, çok esirgeyenim.”
 
                                                                                                                              
(BAKARA 160)
“Allah’a göre, şu kimselerin tevbesi
makbuldür ki, cahillikle bir kötülük yapıp hemen ardından dönerler. İşte Allah
onların tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” 
(NİSA
17)
   Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Kulun tevbe etmesinden dolayı Allah
Teâlâ’nın duyduğu memnuniyet, sizden birinin ıssız çölde kaybettiği devesini
bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır.”
 (BUHARİ MÜSLİM)
14-Duayı
üçer defa yapmak.
“Rasulullah (sav) duayı üç kere
yapmaktan, istiğfarı üç kere yapmaktan hoşlanır ve tavsiye ederdi.”
 (EBU DAVUD)
15-Dua
ederken kıbleye yönelmek.
16-Dua
ederken elleri kaldırmak.
   Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Rabbiniz haydır, kerimdir. Kulu dua ederek
kendisine elini kaldırdığı zaman, O ellerini boş çevirmekten istihya (hayâ)
eder.”
17-Duadan
önce mümkünse abdest almak.
18-Duada
haddi aşmamak.
   Hz. Aişe’den rivayet edildiğine göre;
Rasulullah (sav) lafzı kısa olup çok manaları içine alan duaları sever,
diğerlerini terk ederdi.
   Sad’ın azatlısı Kays’ın anlattığına göre;
Sad’ın oğlu dua ederken: “Ey Allah’ım, senden cennet nimetlerini, meyvelerini
ve buna benzer şeyleri isterim ve cehenneminin zincirlerinden bukağılarından,
ateşinden ve daha nice şeyler sayarak, bunlardan sığınırım” dedi. Bunun üzerine
Hz. Sad (ra); “Sen Allah’tan çok uzun şeyler istedin ve büyük şeylerden Allah’a
sığındın. Ancak ben Rasulullah (sav)’in:
“Şüphesiz yakında dua ederken haddi aşan bir cemaat meydana çıkacak. Sana, ‘Ey
Allah’ım, senden cenneti ve ona yaklaştıran söz veya işleri bana nasip etmeni
isterim. Cehennemden ve ona yaklaştıran söz veya işlerden sana sığınırım’ demen
yeter”
buyurduğunu, sonra da “Yalvararak
ve gizli olarak Rabbinize dua edin. Çünkü O haddi aşanları sevmez.”
(ARAF 55)  mealindeki ayeti kerimeyi okuduğunu işittim,
dedi.”
19-Önce
kendi nefsinden başlayıp, sonra başkaları için duada bulunmak.
“Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip
geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla.”
  
                                                                                                                                              
(HAŞR 10)                                        
                                                                                                                         
  
“Hem kendin hem de mü’min erkeklerle
mü’min kadınların günahlarının bağışlanmasını dile.” 
(MUHAMMED
19)
“Ey Rabbimiz! Hesabın görüleceği gün
beni, anamı, babamı ve bütün mü’minleri bağışla.”
 (İBRAHİM 41)
   Rasulullah (sav) duaya kendi nefsinden
başlardı. Başkaları ondan dua istediğinde, direk onlara dua ederdi.
20-Allah’a,
güzel isimleri ile, yüce sıfatları ile, dua edenin nefsini düzeltmiş olan salih
bir amel ile, salih bir insanın kendisi için yaptığı dua ile tevessülde
bulunmak.
   Cenabı Allah şöyle buyuruyor: “En güzel isimler Allah’ındır. O’na
isimleri ile dua edin.”
(ARAF 180)
   Dua eden kimse, isteklerine uygun düşecek şekilde
Allah’ın isimlerini kullanarak dua etmelidir. Mesela; rızkın genişliği için,
‘Rezzak ve Kerim’ isimleriyle, günahların bağışlanması için, ‘Rahman, Rahim,
Gafur ve Afuvv’ isimleriyle, düşmana karşı ise, ‘Kahhar, Muntakim’ isimleriyle,
duaların kabulü için, ‘Mucib’ ismi ile dua edilir.
   Öyleyse bizler de dua edeceğimiz zaman,
isteğimize uygun isimlerle Allah’ın kapısını çalıp açmaya çalışalım.
21-Dua
anında yiyeceğin, içeceğin, giyeceğin helal olması.
   Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse Allah yolunda uzun seferler
yapar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette, ellerini gökyüzüne
açarak; ‘Ya Rabbi! Ya Rabbi! Diye dua eder. Hâlbuki onun yediği haram, içtiği
haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilir?” 
(MÜSLİM
TİRMİZİ)
   Müslümanın kazancı temiz olmalıdır. Hem
kendi, hem aile fertleri helal gıda ile beslenmelidir. Allah yolunda sarf
edeceği para da temiz kazanılmış olmalıdır. Haram yoldan kazanılan paranın
hayrı olmaz.
22-Herhangi
bir günah ve sıla-i rahimi kesmek gibi sözlerle dua etmemek.
   Rasulullah (sav) buyurdular ki: “Yeryüzünde, günah veya sıla-i rahimi
koparıcı olmamak kaydıyla Allah’tan bir talepte bulunan bir müslüman olmasın
ki, Allah ona dilediğini vermek veya ondan mislince bir günahı affetmek
suretiyle ona icabet etmesin.” 
(TİRMİZİ)
23-İyiliği
emir, kötülüğü nehy etmek.
   Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Sizden biriniz iyiliği emredip,
kötülüklerden nehy etmedikçe tam iman etmiş olmaz. Sonra başınıza bir musibet
gelir de dualarınıza da icabet olunmaz.”
(TİRMİZİ)
“Erkek ve kadın bütün mü’minler,
birbirlerinin yardımcılarıdır; iyiliği emrederler, fenalıktan alıkoyarlar,
namazı gereği gibi kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Rasulüne itaat
ederler. İşte bunları, muhakkak surette Allah rahmetiyle bağışlayacaktır.
Gerçekten Allah Azizdir, Hâkimdir.”
                                                                                                                                       (TEVBE
71) 
24-Bütün
kötülüklerden uzaklaşmak.
“İçinizden kim bilmeyerek bir fenalık
yapmış da, arkasından tevbe edip (halini) düzeltmişse, muhakkak Allah Gafurdur,
Rahimdir.”
 (ENAM 54)
“Ey iman edenler! Allah’a öyle tevbe
edin ki, tam bir pişmanlıkla halis bir tevbe olsun; olur ki Rabbiniz,
kötülükleri örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere koyar.”
 (TAHRİM
8)
  
Rasulullah (sav) bir hadisinde
şöyle buyurmaktadır: “Allah Teâlâ gündüz
günah işleyenin tevbesini kabul etmek için geceleyin elini açar. Geceleyin
günah işleyenin tevbesini kabul etmek için de gündüzün elini açar. Güneş
battığı yerden doğuncaya kadar bu böyle devam eder.”
   Şunu belirtmemiz lazım ki, tevbe, istiğfar
samimiyetle yapılmalı, yapılan günahtan dolayı gerçekten pişmanlık duyulmalı.
Yoksa günah işlemeye devam ederken tevbe ve istiğfar etmeye kalkmak, tevbeyi
küçümsemek olur.
DUASI KABUL EDİLENLER
  
Ebu Hureyre (ra)’dan
rivayetle: Rasulullah (sav) anlatıyor: “(Allah’ın
kabul ettiği) üç müstecap dua vardır, bunların kabul edilme hususunda hiç şüphe
yoktur; 1-Mazlumun duası 2-Misafirin duası 3-Babanın evladına duası.”
“Mazlumun duasından kaçının, kâfir bile
olsa; zira onun fücuru kendi aleyhinedir.”
   Başka bir hadiste Rasulullah (sav) şöyle
buyurdu: “Bir müslüman, yanında
bulunmayan bir din kardeşi için dua ederse, yanında bulunan görevli bir melek
ona, aynı şeyler sana da verilsin, diye dua eder.” 
(MÜSLİM)
   Rasulullah (sav) şöyle buyurdular: “Üç kişi vardır ki duaları reddedilmez.
(Kabul edilir); 1-Adil devlet başkanı 2-İftarını yaptığı zaman oruçlu 3-Zulme
uğrayanın duası. Allah (cc) mazlumun duasını bulutların üstüne çıkarır ve
onlara sema kapıları açılır, Allah Teâlâ; ‘İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da
duanı mutlaka kabul edeceğim’ buyurur.” 
(TİRMİZİ)
  
Rasulullah (sav) buyurdular
ki: “Müslüman içinde günah olmayan bir
dua ettiğinde, sıla-i rahimi (akraba ilişkilerini) kesmedikçe, Allah (cc) o
kuluna, duası sebebiyle üç şeyden birini verir; ya isteğini hemen verir, ya
ahiret gününde vermek üzere biriktirir, ya da benzer bir günahına karşılık
sayar.”
Yanındakiler dediler ki; ‘O zaman çok dua edelim.’ Buyurdular ki: “Allah da çok çok kabul eder.”
KİMLERE DUA EDİLMEZ
   İslamın tamamını, bir kısmını veya bir
hükmünü inkâr eden veya hafife alan, alaya alan kimseler müslüman
sayılmayacaklarından, böyle kimselere hayatlarında ‘Allah razı olsun’ gibi dua
türünden şeyler söylenmez. Ancak, ‘Allah sana hidayet etsin’ şeklinde dualar
yapılabilir. Evet, bu tür insanlar vefat ettiklerinde cenaze namazları
kılınmaz. Bilindiği gibi cenaze namazı ölüye yapılan duadan ibarettir. Bu tür
insanlara ‘Allah rahmet etsin’ dahi denmez.
   Bunun örneğini Rasulullah’ın (sav) hayatında
görüyoruz; Medine’de münafıkların ileri gelenlerinden Abdullah bin Ubeyy öldüğü
zaman, sahabelerden olan oğlu Abdullah, Rasulullah’a (sav) gelerek babasının
cenaze namazını kılmasını istedi. Rasulullah (sav) onun cenaze namazını
kıldırmak üzere kalkınca, Hz. Ömer (ra) Allah Rasulünün elbisesini tuttu ve;
‘Ey Allah’ın elçisi! O bir münafıktır. Onun namazını nasıl kılarsın’ dedi.
Allah’ın Rasulü (sav): “Rabbim beni bu
konuda muhayyer kılmıştır”
dedi. Nihayet Allah Rasulü (sav) onun namazını
kıldı ve defin işi bitinceye kadar kabri başında durdu. Cenabı Allah, Rasulünü
ikaz ederek şu ayeti indirdi:
“Onlardan ölen hiç birinin namazını asla
kılma, kabrinin başında da durma. Çünkü onlar Allah ve Rasulünü inkâr ettiler
ve fasık olarak öldüler.”
 (TEVBE
84)
   Kur’an’da anlatıldığına göre Hz. İbrahim
(as) babası için Allah’tan istiğfar dileyeceğine dair söz vermiş; (MERYEM 47)  Ancak daha sonra babasının Allah’ın düşmanı olduğu
kendisine belli olunca bundan vazgeçmişti; (TEVBE
114)  Çünkü
müşriklerin ve kâfirlerin affedilmesi için dua etmek Kur’an’da yasaklanıyor.
“Cehennemlik oldukları anlaşıldıktan
sonra, akraba bile olsalar müşriklere mağfiret dilemek peygambere ve mü’minlere
yakışmaz.” 
(TEVBE 113)  
   Rivayete göre, Rasulullah (sav) amcası Ebu
Talip için Allah’tan mağfiret dilemek istemiş, bunun üzerine yukarıdaki ayet
inmiştir.
BİLİNÇLİ BİR DUA YAPMAK İÇİN;
   Her zaman tekrar edilmesi gereken dualar
olmakla birlikte, bazen o anki durumdan ve şartlardan kaynaklanan istekler
olabilir. Mesela; ahirette hesabın kolay olmasını istemek, ahirette
peygamberlerle, sıdıklarla, salihlerle beraber olmayı istemek veya Allah’ın
razı olacağı salih amelleri bizlere sevdirmesini istemek… gibi hususlar her
zaman ve mekanda geçerli olan dualardır. Fakat kişi zengin birisi ise, o an
için Allah’tan rızkının genişletilmesini istemek, sağlıklı ise Allah’tan o an
için şifa istemesi anlamsız olacaktır. Fakat zengin insanın; ‘Allah’ım Karun
gibi şımarmaktan ve yerin dibine batırılmaktan sana sığınırım’ demesi daha
uygun olur. Çünkü varlıkla denenmek, yoklukla denenmekten daha zordur. Sağlıklı
kişi ise, sağlığı için Allah’tan afiyetinin devamını isteyebilir.
YANLIŞ DUA ETMEK
   Rasulullah (sav) zamanından bir olay
nakletmek istiyorum. Rasulullah (sav) bir adama rastladı ve onun çok
zayıfladığını hatta kuş kadar kaldığını gördü ve adama sordu; ‘Seni böyle zayıflatan nedir?’ Adam,
‘ben ahirette çekeceğim cezayı dünyada çekeyim diye dua ettim’ dedi. Rasulullah
(sav); ‘Allah hayrını versin. Dünya ve
ahirette de Allah’tan iyilik ve afiyet iste’
buyurdu. Sonra dua etti de
adam eski sağlığına kavuştu.
DUANIN
KABUL EDİLECEĞİ ZAMANLAR, MEKÂNLAR, DURUMLAR
 
1-Kadir
gecesi
2-Gecenin
son kısmı ve farz namazların bitiminden sonra
3-Ezan
ile kamet arası
4-Gecenin
herhangi bir saati
5-Ezan
okunduğu zaman
6-Yağmur
yağdığı zaman
7-Safların
Allah yolunda düşman üzerine yürüdüğü zaman
8-Cuma
gününün herhangi bir saati.(En kuvvetli görüşe göre, Cuma günü ikindi vaktinin
son saatidir. Hutbenin okunduğu, Cuma namazının kılındığı saatte olabilir.)
9-Zemzem
suyunun sadaka niyetiyle içildiği zaman
10-Secde
anında. Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:“Kulun
Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua
etmeye bakın.”
(MÜSLİM)
11-Geceleyin
uykudan uyanıp da, bu konuda sünnette bildirildiği gibi dua edildiği zaman
12-Abdestli
olarak uyuyup, gece
uyanınca dua edildiği zaman
13-‘La
ilahe illa ente subhaneke inni küntü minezzalimin’ ile dua edildiği zaman
14-Bir
ölüm olayının ardından insanlara dua edildiği zaman
15-Son
teşehhütte Rasulullah (sav)’e salât getirdikten ve Allah’a hamdu sena ettikten
sonra dua edildiği zaman
16-Allah’a
ismi Âzam ile dua edildiği zaman (Allah’a ismi Âzam ile dua edildiğinde kabul
olunur. O ismi Âzam ile istendiğinde verilir.)
17-Müslümanın
müslüman kardeşine gıyabında dua ettiği zaman
18-Arafat’ta
arefe günü dua edildiği zaman
19-Ramazan
ayında dua edildiği zaman
20-Müslümanlar
zikir meclislerinde toplandıkları zaman
21-Musibet
anında ‘inna lillahi ve inna ileyhi raciun, Allahumme ecirni fi musibeti
vehlüfli hayran minha’ diyerek dua edildiği zaman  
22-Kalbin
Allah’a yöneldiği ve ihlâsın kuvvetlendiği durumda dua edildiği zaman
23-Mazlum,
kendine zulmedene beddua ettiği zaman
24-Babanın
çocuğuna dua ettiği veya beddua ettiği zaman
25-Yolcu
dua ettiği zaman
26-Oruçlu
olanın iftar edinceye kadar yapacağı dua
27-Oruçlu
kişinin iftar anında yaptığı dua
28-Çaresiz
kimsenin duası
29-Adil
imamın duası
30-Hayırlı
evladın ebeveyni için yaptığı dua
31-Abdest
aldıktan sonra, konuyla ilgili olarak sünnette belirlenmiş şekli ile dua
edildiği zaman
32-Hacda
küçük cemreyi taşladıktan sonra yapılan dua
33-Hacda
orta cemreyi taşladıktan sonra yapılan dua
34-Kâbe’nin
içinde yapılan dua (Hicr’in içinde yapılan dua da böyledir. Çünkü Hicr, Beytin
bir parçasıdır.)
35-Safa
tepesinde yapılan dua
36-Merve
tepesinde yapılan dua
37-Meş’ar-ı
Haram’da yapılan dua
   Ebu Müsabbih anlatıyor: ‘Bir gece Rasulullah (sav) ile beraber
çıktık. Derken bir adama rastladık. Allah’a duada çok ısrarlı idi. Rasulullah
(sav) onu dinlemek üzere durakladı ve: “Eğer
duayı sonlandırırsa vacip oldu”
buyurdu. Kendisine: ‘Ne ile sonlandırsın ey
Allah’ın Rasulü?’ denildi. “Âmin ile” dedi
ve uzaklaştı. Adama: ‘Ey filan! Duanı âminle tamamla ve gözün aydın olsun’
dedik. (EBU DAVUD)
DUADA TEVESSÜL
Tevessülün tanımı: Vesile sözlük anlamıyla, kendisiyle başkasına
yaklaşılandır. Arzu edilene yakın olmak ve ona arzuyla varmak anlamına gelir.
Şer’i ıstılahta ise; Allah katında yüksek bir derece elde etmek, bir fayda
sağlamak veya bir zararı savmak suretiyle ihtiyaç gidermek veya dünya ve
ahirette arzulanan bir şeyi elde etmek için Allah’a ve Rasulüne itaatte
bulunup, salih amel işlemek suretiyle Allah’a yakın olmaktır. Allah’a
yakınlıkta (tevessülde) bulunmak ancak onun çizdiği sınırlar içerisinde olur.
   Vesile üç esasa dayanır:
1-    Kendisine yakınlaşılmak
istenen.(tevessülde bulunulan) Bu lütuf ve kerem sahibi Allah’tır.
2-    Tevessülde bulunan. İhtiyacının
giderilmesini arzulayan kuldur.
3-    Kendisiyle Allah’a
yaklaşılan.(tevessülde bulunulan) Bu da, kendisiyle Allah’a yaklaşılan salih
ameldir.
TEVESSÜL ÇEŞİTLERİ:
1-Meşru Tevessül (Helal şekilde Allah’a yaklaşmak)
2-Bidat Tevessül (Bidat şekilde Allah’a yaklaşmak)
MEŞRU TEVESSÜL ÇEŞİTLERİ
  
  Meşru tevessül; söz, fiil veya inanç olarak
Allah’ın sevip hoşnut olduğu vacip veya müstehap amellerle Allah’a yakın
olmaktır. Çeşitleri şunlardır;
1-Güzel isimleri ve yüce sıfatlarıyla
Allah’a tevessül.
  
Bunlarla tevessül en hayırlı tevessül
çeşitlerinden olup, onların en yücesi ve en faydalısıdır. Bu tevessül türüne
delil olarak şu ayeti verebiliriz. “En
güzel isimler Allah’ındır. Onlarla Allah’a duada bulunun.”
(ARAF 180)  Ayetten de anlaşılabileceği gibi Allah’a isimleri ve
sıfatlarıyla tevessülde bulunmak, Allah’ın sevip hoşnut olduğu amellerdendir.
Bu nedenle Allah Rasulü (sav) bu tür tevessülde bulunmuştur. Bize düşen de
Allah Rasulü’nün (sav), ashabının ve tabii’nin dua ettiği gibi duada bulunmak,
Allah’a yaklaşmaya, yakın olmaya çalışırken onları kendimize örnek almaktır.
2-Salih amelle tevessül.
  
Bir müslümanın ‘Allah’ım sana
olan imanım, Rasulüne duyduğum sevgi ve inançla beni rahata erdirmeni senden
dilerim’ demesi bu türdendir. Kulun; namaz, oruç, cihad, Kuran tilaveti, zikir,
istiğfar, hayır işleyip haramdan sakınmak gibi salih amellerle Allah’a yakınlık
aramasıdır. Buna delil olarak; “Derler
ki: Rabbimiz! İman ettik. Günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem azabından
koru.”
(ALİ İMRAN 16)  ayetini
verebiliriz. Sünnetten getirilecek delil ise, mağara ashabının kıssasıdır.
Rasulullah
(sav) şöyle buyurdu:
“Sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir
yolculuğa çıktılar. Akşam
olunca yatıp uyumak üzere bir mağaraya girdiler. Fakat dağdan kopan bir kaya
mağaranın ağzını kapattı. Bunun üzerine birbirlerine: ‘Yaptığınız iyilikleri
anlatarak Allah’a dua etmekten başka, sizi bu kayadan hiçbir şey kurtaramaz’
dediler. İçlerinden biri söze başlayarak:
—Allah’ım! Benim çok yaşlı bir annemle
babam vardı. Onlar yemeklerini yemeden çoluk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey
yedirip içirmezdim. Bir gün hayvanlara yem bulmak üzere evden ayrıldım, onlar
uyumadan önce dönemedim. Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle
babama götürdüğümde baktım ki, ikisi de uyumuş. Onları uyandırmak istemediğim
gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de
uygun görmedim. Süt kabı elimde şafak atana kadar uyanmalarını bekledim.
Çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet uyanıp sütlerini
içtiler. Rabbim, şayet ben bunu senin rızanı kazanmak için yapmışsam, şu kaya
sıkıntısını başımızdan al, diye yalvardı. Kaya biraz aralandı; fakat çıkılacak
gibi değildi. Bir diğeri söze başladı:
—Allah’ım!
Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum.
(Bir başka rivayete göre; bir erkek bir
kadını ne kadar severse ben de onu o kadar seviyordum.) Ona sahip olmak
istedim. Fakat o arzu etmedi. Bir yıl kıtlık olmuştu. Amcamın kızı çıkıp geldi.
Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona yüz yirmi altın verdim. Kabul etti.
Ona sahip olacağım zaman dedi ki: ‘Allah’tan kork! Dinin uygun görmediği bir
yolla beni elde etme.’ En çok sevip arzu ettiğim o olduğu halde kendisinden
uzaklaştım, verdiğim altınları da geri almadım. Allah’ım! Eğer ben bu işi senin
rızanı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki bu sıkıntıyı uzaklaştır, diye
yalvardı. Kaya biraz daha açıldı; fakat yine çıkılacak gibi değildi. Üçüncü adam
da:
—Allah’ım vaktiyle ben birçok işçi
tuttum. Parasını almadan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim. Ücretini
almadan giden adamın parasını çalıştırdım. Bu paradan büyük bir servet türedi.
Bir gün bu adam çıka geldi. Bana; ‘ey Allah’ın kulu! Ücretimi ver’ dedi. Ben de
ona; ‘Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden
türedi’ dedim. Adamcağız; ‘ey Allah’ın kulu! Benimle alay etme’ deyince,
‘seninle alay etmiyorum’ diye cevap verdim. Bunun üzerine o, geride bir tek şey
bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü. Rabbim! Eğer bu işi sırf senin rızanı
kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar, diye
yalvardı. Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı, onlar da çıkıp gittiler.”
3-Kul dara düştüğünde, kendini Allah’a karşı günahkâr hissederek, salih
bir kimsenin duasını isteyebilir. Ancak bu kimse itikadı düzgün, ilim ve takva sahibi bir kimse olmalıdır. Bu
tevessül türüne delil olarak; “Rabbimiz!
Bizi ve imanda bizi geçmiş olan kardeşlerimiz bağışla.”
(HAŞR 10)
   Rasulullah (sav)’in; “Mü’minin, müslüman kardeşinin gıyabında yaptığı dua kabul edilir.” (MÜSLİM)  hadisi de bu tevessül türüne delildir.
   Yine Enes bin Malik’ten rivayetle: “Kıtlık
zamanı Ömer, Abbas bin Ab-dulmuttalip (ra) ile yağmur duasına çıkarak şöyle dua
etti: ‘Allah’ım! Sana peygamberimiz ile tevessülde bulunurduk, sen de bize
yağmur yağdırırdın. (Şimdi) sana peygamberimizin amcası ile tevessülde
bulunuyoruz. Bize yağmur indir.” Ravi der ki; yağmur inmiştir. (BUHARİ)  
   Meşru tevessülün çeşitleri bunlardır.
Bunların dışındakiler herhangi bir delile dayanmamaktadır. Meşru tevessül
çeşitlerinin hükümleri farklıdır. Allah’ın isimleri ve sıfatları, iman ve
tevhid ile tevessülde bulunmak vacip, salih ameller ve salih kimselerin
dualarıyla tevessül ise müstehaptır.   
BİD’AT TEVESSÜL ÇEŞİTLERİ
   Allah’ın sevmediği ve hoşnut olmadığı söz,
fiil ve inançlarla Allah’a yakınlık aramak, bid’at tevessülün kapsamına girer.
1-Allah’a bir kimsenin hatırı veya makamı mevkii ile tevessül, bid’at
tevessül türlerinden birisidir. Allah’ın bir kulundan hoşnut olması için aracı
gerekmez. Bir kuluna gazab ettiğinde de hiçbir aracı fayda vermez. Melek,
peygamber, ya da her ne olursa olsun hiçbir mahluk Allah’a kıyas edilemez.
Yaratılan, her şeye ve yaratana muhtaçtır.
“Onlar Allah’tan başka, kendilerine
göklerde ve yerde olan rızıktan hiçbir şey vermeyen ve buna asla güç
yetiremeyen şeylere ibadet ediyorlar. İşte böylece siz de Allah’a bir takım
benzerler icat etmeyin. Çünkü Allah her şeyi bilir. Hâlbuki siz bilmezsiniz.”
 (NAHL 73–74)
2-Ölmüş evliya ve salihlere seslenmek, onlardan yardım dilemek, adaklar
adamak. Salih kimselere seslenerek, onları çağırmak, onlara adak adamak gibi
fiiller Allah’ın dininden değildir. Bunlar tevhidi ortadan kaldıran, büyük şirk
kapsamına giren fiillerdir.
  
Bir topluluk gemiye biner ve
yol alırken fırtına çıkar. Fırtınanın salladığı gemi, neredeyse batacak duruma
gelir. İçindekiler inançlarına göre yalvarmaya başlar. Kimi; ya Seyyid, ya
Bedevi der. Kimi; ya Rufai diye bağırır. Kimi; ya Abdulkadir, ya Geylani der.
Nihayet içlerinde bulunan bir muvahhid (Allah’ı birleyen) bu durumdan
sıkılarak; batır ya Rabbi, batır! Artık seni tanıyan kimse kalmadı, der.’
   Rabbimiz bir ayeti kerimesinde şöyle
buyurmaktadır: “Allah’ı bırakıp da
kendilerine yalvardıkları kimseler hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar
kendileri de yaratılmışlardır.”
(NAHL
20)  
   Yine bir ayette şöyle buyrulmaktadır: “Eğer onları çağırırsanız, sizin
çağırmanızı işitmezler. Faraza işitseler bile, size cevap veremezler. Kıyamet
gününde sizin (onları Allah’a) ortak koşmanızı reddederler. (Bu gerçeği) sana,
her şeyden haberi olan (Allah’tan) başka kimse haber veremez.” 
(FATIR
14)
3-Velilerin ruhlarına kurban kesmek ve kabirleri etrafında tazimde
bulunmak bidattir. Günümüzde cahillerin yaptığı işlerden bazıları, velilerin
türbeleri önünde kurban kesmek, belirli zamanlarda etrafında toplanıp da
tazimde bulunmak, şifa umuduyla hastaları onlara taşımak, oralarda geceleyip
ölmüş olan velilerden şefaat istemek, onlara seslenip dua talep etmek, onlardan
medet ummak gibi şeylerdir. Bunların tümü Allah’ın şeriatında bulunmayan cahiliye
işi sapıkça bid’atlerdir. Allah’a ibadette başkalarını ortak koşmaktır. Allah
bu tür şirklerden kullarını sakındırmıştır.
“Allah’a ibadet edin. O’na hiçbir şeyi
ortak koşmayın.”
(NİSA 36)  “Bile bile Allah’a eşler koşmayın.”  (BAKARA 22)
   Bu işleri yapanla, yapılmasına rıza gösteren
hüküm açısından aynı konumdadır. Bu hüküm şirktir. İman ettikten sonra küfre
sapmaktır.
  
Yine bir ayette: “Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve O’na
doğru vesile arayın”
(MAİDE 35) buyrulmaktadır. Bu ayette vesileden murat, itaat ve hoşnut
olduğu amellerle Allah’a yakın olmaktır.
   Son olarak; muvahhid bir kula düşen, kişiyi
büyük şirke, küçük şirke veya haram olan bir bid’ate düşüren bid’at tevessül
türlerinden sakınmaktır. Zira bu, duada haddi aşmaktır. Mü’min kullar dualarını
Kur’an ve sünnetten seçmeye özen göstermelidir. Zira bu, kabul edilme açısından
daha güvenilirdir ve kişiye sevap kazandırır.
   Allah’ım! Güzel isimlerin, yüce sıfatların,
Sana olan imanımız, Rasulüne duyduğumuz sevgi ve sünnetine olan bağlılığımız,
ancak senin rızanı gözettiğimiz salih amellerimiz ve içimizden salih kimselerin
duasıyla Senden yakınlık umar, bizleri yolunda çaba gösteren, yoluna çağıran
peygamberimiz (sav)’in sünnetine bağlı, haktan ayrılmayan muvahhid kimseler
kılmanı, bizi düşmanlarımıza galip getirip, aziz dinin İslamı yüceltmeyi
bizlere nasip etmeni Senden dileriz.
‘Din
ölümden önce kullanılmazsa işe yaramayacaktır. Ölümden sonra ise hiçbir işe
yaramayacaktır. Rabbim! Bize kavgacı ve inatçı bir takvayı öğret ki,
sorumluluğun çokluğu arasında kaybolmayalım. Bizi perhizkâr, münzevi takvadan
koru ki, tenhalık ve uzlet köşelerinde gizlenmeyelim. Allah’ım! Akidemizi
sorunlarımızın elinden kurtar ve koru. Ey kadir olan Allah’ım, ailemize
sorumluluk, halkımıza bilim, mü’minlerimize aydınlık, aydınlarımıza iman,
tutucularımıza bir kavrayış, kavramışlarımıza tutuculuk, kadınlarımıza bilinç,
erkeklerimize şeref, ihtiyarlarımıza bilgi, gençlerimize soyluluk, öğretmen,
üstat ve öğrencilerimize inanç, uyuyanlarımıza uyanıklık, uyanıklarımıza irade,
tebliğlerimize gerçek, dindarlarımıza din, yazarlarımıza güvenilirlik,
sanatkârlarımıza dert, şairlerimize şuur, araştırmacılarımıza hedef,
ümitsizlerimize ümit, zayıflarımıza güç, muhafazakârlarımıza hareket, ölümcül
uykularda olanlarımıza hayat ve dirilik, körlerimize görme, suskunlarımıza
feryat, müslümanlarımıza Kur’an ve sünnet, tüm mezheplerimize birlik,
kıskançlarımıza şifa, bencillerimize sabır, halkımıza kendini bilme, tüm
uluslardan kurulu milletimize samimiyet, himmet, fedakârlık yeteneği, kurtuluşa
layık oluş ve izzet bağışla. Allah’ım! Gönüllerimiz çöle döndü, muhabbet ver.
Ümmet paramparça oldu vahdet ver. Allah’ım! Bütün işlerimizin başı olan dinimiz
konusunda hataya düşmekten bizi koru. Yaşadığımız şu dünyadaki işlerimizin
yolunda gitmesini sağla. Dönüp varacağımız ahiretimizi kazanmamıza yardım et.
Hayatımız boyunca daha çok hayır yapmamıza imkân ver. Her türlü kötülükten
kurtulmamızı sağlayacak bir ölüm nasip et. Allah’ım! Ömrümüzün en hayırlısı son
ömrümüz, işlerimizin en hayırlısı son işimiz, günlerimizin en hayırlısı sana
kavuştuğumuz gün olsun.’ Âmin.
   Vel hamdu lillahi Rabbil Âlemin…
     
                                                                                                 
ŞERİFE ÇELİK
Bu konferans Ankara – Ayder vakfında yapılmıştır.


Bu yazıyı indirmek için TIKLAYINIZ
(Sağ tıkla farklı kaydet)
 

Benze Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu