Heyecan – Fatıma Neşe Tuna
Her gün heyecanla yataktan kalkabilmeliyiz.
Bugün daha iyi, daha güzel bir şeyler yapmalıyım, diyerek.
Dünle bugünün bir farkı olmalı düşüncesiyle.
Eşit değil daha fazla.
İlimse ilim, fikirse fikir, amelse amel.
Her ne yapabiliyorsak.
Bir hasta ziyareti, anne babaya hoş bir söz, bir akrabaya, bir komşuya yardım. Yetimin başını okşa, bir çocuğu sevindir. Yolun ortasından bir taşı kaldır. Bir kediye, kuşa yiyecek ver. Bir yaşlıyı karşıdan karşıya geçir, çantasını taşı. Kitap oku, başkalarına anlat.
Niyetin hep güzel olsun.
Allah rızası.
Yapılacak çok şey var.
Dikip giydirenler, yapıp yedirenler var.
Hiç bir şeye gücüm yetmez deme.
Herkesin yapabileceği mutlaka güzel şeyler var.
Maddi gücün yoksa iyiliğe aracı ol.
İhtiyaç sahiplerini tespit et, başkalarını yönlendir.
Şu cami hocası gibi ol mesela.
Aklımıza gelmez böyle bir iyilik değil mi?
Oysa sokakta kalan bir sürü çocuğun, gencin varlığından haberdarız.
Ellerinden tutulması gereken bir sürü insan var çevremizde.
Sevap bilinciyle onlara sahip çıkmamız gerekir.
Bir iki derken devamını getirmekte zorlanırız yardımların. Mazeretlerin arkasına sığınırız.
“Olsaydı verirdik , belediyeler, devlet sahip çıkmalı, tembellik yapmasınlar, çalışsınlar,” bir sürü neden sıralarız, kendimizi kurtarmak için.
Oysa gördüğümüze sahip çıkmaktır sorumluluğumuz, veya duyduğumuza.
Veremesek de çözüm üretmeliyiz onlar için. İstemek zorunda, dilenmek veya çalmak zorunda bırakmamalıyız onları.
Bir de bilgiye aç olanlar var. Veya fazla bilgiden kafaları allak bullak olmuş insanlar…
Ne yapacağını, nasıl yapacağını bilemeyenler…
İnternetin bombardımanına yenik düşenler.
Bilgiyi özümseyecek, veya süzgeçten geçirecek bir alt yapıya sahip olamayanlar.
Bu zamanın imtihanı da bu olsa gerek.
“Her kafadan bir ses!”
Gençlerin heyecana ihtiyacı var.
Bu karmaşık durum onların heyecanını kırıyor.
İslam’ı net olarak anlamayanlar, anlatamıyorlar da…
Oysa insanı en çok canlı kılan, yeni bir kişinin İslam’la tanışma heyecanıdır. Onun heyecanı; hele ki siz vesile olmuşsanız bu tanışıklığa, devamlı sizi zinde tutar.
Yeni bir şeyler öğrenirken, öğrendiğini hayata geçirirken onunla beraber aynı heyecanı siz de yaşarsınız.
Umreye, Hacca gidenler bilir. Kâbe’yi ilk kez görmenin heyecanı başkadır.
Ama daha güzeli de ilk kez görenleri görmenin heyecanıdır:
Gördükleri gibi secdeye kapananlar, ağlayarak dua edenler…
“Allahuekber” diye coşkuyla bağıranlar…
Heyecanımızı diri tutmalıyız.
Diri tutacak şeyleri arayıp bulmalıyız.
İmanın eskidiğini, sürekli yenilemek gerektiğini söylüyor Allah Resulü (as).
Hayatın gidişatı bizi duyarlılıklarımızdan uzaklaştırdığı gibi heyecanımızı da tüketiyor.
“Oku, okut; anla, anlat; yaşa, yaşat.”
Sloganımız yine devam etmeli.
Sorgulamalarımız inkâra değil fikirlerimizin daha sağlam olmasına vesile olmalı.
Çocuklarımıza, gençlerimize bu konuda yardımcı olmalıyız.
Sağlam inançlı, güzel ahlaklı, ibadetlerinde devamlı ve kararlı, heyecanlı gençler yetiştirmek için daha gayretli olmalıyız.
Yediklerinden, içtiklerinden, gördüklerinden, duyduklarından, yaşadıklarından dolayı, kalpleri katılaşmış, Allah’a samimi bir dua bile edemeyen çocuklar, gençler var etrafımızda.
Ellerinden tutalım. Onlara her halimizle örnek olalım.
Hayat boşluk tanımıyor.
Biz onlara Hakkı tanıtmazsak, batıl onları her taraftan kuşatır.
Bu hayatın hengamesinde onların elimizden kayıp gitmesine engel olmalıyız.
Onlara sahip çıkarak hem dünyalarını hem Ahiretlerini kurtarmalıyız.
Fatıma Neşe Tuna