Konuşmalarından çok faydalandığımız Üstad Nouman Ali Khan’ın hayatı ile ilgili röportajı merak edenler için Türkçe altyazılı olarak çevirdik. Arapça ve Kur’an’ı anlama yönündeki gayreti hepimize ilham olacak derecede. İyi seyirler…
Dunyabizim.com‘da yayınlanan Ustad Nouman’ın Hikayesi
Atipik bir âlim Nouman Ali Khan’ın hikayesi
Nouman Ali Khan, Pakistan asıllı, ABD’de Teksas’ta yaşayan Arapça ve Kur’an profesörü. Son dönemlerde Türkiye’de ve birçok İslam ülkesinde sosyal medyada sıkça paylaşılan illustrasyonlu tefsirleriyle ve kısa Kur’an dersleriyle tanındı. Kur’an derslerinin yanısıra İslami aile hayatı, İslami çocuk terbiyesi ve en çok üstünde durduğu gençliğin sorunları temalı videolarıyla dikkat çekti. Bu videoların bir kısmı Türkçe’ye çevrildi. Birçoğumuz istifade ettik. Ama Nouman Ali Khan’ı kısmen tanıyoruz.
Kendisi Kur’an Arapçası ve linguistik tefsir çalışmaları yapan Beyyine Enstitüsü’nün kurucusu. 2005’te kurduğu enstitüde son on yıldır birçok genci yetiştirdi ve yetiştirmeye devam ediyor. Royal Islamic Strategic Studies Center tarafından dünyadaki en etkili 500 müslüman listesine seçilmiş.
Nouman Ali Khan, onu tanımamızı istiyor. Hayatını büyük bir şeffaflıkla anlatıyor. Çünkü bütün açıklığıyla anlatırsa bunun gençlere yararlı olacağı kanaatinde.
Nouman Ali Khan kendini anlatıyor
Birçoğumuz elimizde olmayarak gerek İslami gerek başka alanlarda akademik ya da medrese usülü çalışma yaparken ders aldığımız hocaları rol model olarak da alıyoruz. Bunda bir mahsur var mı? Zannetmiyorum. Ama artık rol model olarak almanın yanında gözümüzde de idealleştiriyoruz. Bu kimimize motivasyon sağlarken bir çoğumuza da engel teşkil ediyor. Özellikle dini yönlerde bize rehberlik eden Arapça, tefsir, hadis hocalarımız için bunu söyleyebilirim. Mükemmel idealler ile zihnimizden ve gerçekliğimizden uzaklaştırdığımız hocaları ulaşılamaz yerlere koyuyoruz. Bazı evlerde duvarlara asılan ama o duvardan hiç okunmak için inmeyen Kur’an misali… Hürmet ve saygı muhakkak gerekli. Ama acaba modernizmle geleneğimiz olan hürmet hayranlık fanlığa mı dönüşüyor? Bu modern hayranlıklarla aramıza koyduğumuz manevi mesafeler bu yollara girmemizi mi engelliyor? Fan klüpler bu yüzden mi fazlalaştı? Fan ve hayran olmak onlar gibi olmaktan daha mı kolay? Bir hocaya yaklaşıp sizin gibi olmak istiyorum, ne yapacağımı söyleyin demek ve bunu söylemek artık neden bu kadar cüretkar ve toyca algılanıyor ve zorlaştırılıyor?
Nouman Ali Khan bu kısırdöngüye müsade etmiyor ve bize kendisini anlatıyor. Lise dönemini, kendine yabancılaşmasını, önce dinden uzaklaşmasını ve sonra vicdani hesaplaşmalarını, ateizme yönelmesini ve İslam’ı tekrar bulduktan sonra âlimliğe olan yolculuğunu… Ben bu yazıda onu anlatırken üçüncü tekil şahıs kullanıp onun tecrübesini sizden bir kalem daha uzaklaştırmak istemiyorum. O yüzden kendisiyle yapılmış bir röportajının çarpıcı yerlerini birinci ağızdan sizinle paylaşacağım.
Pakistan asıllı olmasına Pakistan’da çok az zaman geçiriyor. Berlin’de doğan Nouman Ali Khan ilk ana dilinin Almanca olduğunu söylüyor. Küçük yaşlarda ailesiyle birlikte Suudi Arabistan’a taşınıyor. “Ne ilginçtir ki ana dilim olan Urduca’yı Suudi Arabistan’da öğrendim ve Arapça’yı ise hayatımın çok sonraki döneminde New York’ta öğrendim” diyor. 1992 yılında ailesiyle birlikte ABD’ye taşınan Nouman Ali Khan, lise ve üniversite dönemini burada geçiriyor. İşte kendi ağzından Nouman Ali Khan:
Müslüman gençliğin ikili hayatı yalnızca ABD’de yaşanan bir sorun değil
“ABD’ye taşınmadan önce Suudi Arabistan ve kısa bir süre boyunca Pakistan’da yaşadım. ABD’ye geldiğimde liseye başladım. İki yıl boyunca okulda hiç müslüman tanımadım. Ortam çok farklıydı. Kullanılan dil çok farklıydı. Genç bir insanın doğal eğilimi olarak uyum sağlamaya çalıştım. Beni herkesten farklı kılan şey ise İslam’dı. İki yıl boyunca Cuma namazı dahi kılmadım. Yavaş yavaş arkadaş ortamı kurmaya başladım ve bütün arkadaşlarım gayrimüslimdi. Hayatlarında İslam’ı ve başka bir dini hatırlatacak hiç bir emare yoktu. Onlara uyum sağlama ümidiyle onlar gibi yaşamaya başladım. Ailem değişmemden rahatsız olacaktı, bu yüzden ikili bir hayat yaşamak zorunda kaldım. Lise ortamımda başka birisi, evde tamamen başka birisiydim.”
“Kendi gençlik dönemimde bunun yalnızca ABD’de yaşayan gençlerin bir sorunu olduğunu düşünürdüm. Artık çeşitli İslam ülkelerine seyahat ediyorum ve başka eğitimcilerle de irtibattayım. Bu global olarak bütün ümmetin gençliğinin cebelleştiği bir sorun. İslam’ın bize öğrettiği birçok edeb ve değerler ne yazık ki Müslüman ülkelerde hızla kayboluyor. Bugün ne yazık ki birçok müslüman gencin benim geçtiğim zorluklardan geçtiğini düşünüyorum.”
“Hayatımda öyle bir noktaya geldim ki dinimin emirlerinin tersi bir hayat yaşıyordum. Kendimi suçlu hissettim. Kimse suçlu hissetmek istemez. Bir süre sonra suç duygusu beni karar almaya zorladı. İslam’ı ya hayatıma kabul edecektim ya da bu suçluluk hissini veren dinden uzaklaşacaktım. Vicdanımı öldürüp uzaklaşmayı tercih ettim.”
Allah benim hidayetimde üniversite arkadaşlarımı vesile kıldı
“Benim İslam’a uzaklaşmam ve yakınlaşmam Efendimizin (SAV) bir hadisini tecrübe etmemle sabittir. Kişinin dini arkadaşının dini gibidir. Kiminle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin. Üniversitenin ilk yıllarında dahi İslam’dan uzaktım. Bir gün Müslüman Öğrenciler Kulübü broşürü asan bir genç öğrenciyle tanıştım. Birden şöyle düşündüm. “Harika! Bu adamlar en iyi partileri düzenliyorlardır.” Çünkü bütün ülkelerin müslümanlarını topluyorlar. Hemen o öğrenciye sordum.
-Parti düzenliyor musunuz?
-Evet, evet! Biz tabi ki parti düzenliyoruz!
(Nouman Ali Khan bu hadiseyi hatırlayıp anlatırken röportajı yapan kişinin ciddi yüz ifadesini korumasına rağmen, gülmekten kendini alamıyor.)
Oraya bir partiye gideceğimi düşünerek gittim. Ama bir tefsir dersiydi. Bana çok iyi davrandılar. Hâlâ çok net o dersten hatırladığım tek şey bana çok iyi davranmalarıydı. Benimle ilgilendiler. Sıklıkla arabayla beni derslerden sonra evime bıraktılar. Hâlâ namaz kılmıyordum. Ama bir gün ben ve bu kulüpten bir arkadaş arabadayken sanırım namaz vakti geçmek üzereydi ve arabayı yolun kenarına çekti ve namaz kılmaya başladı. Ben de kendimi kötü hissettim ve onunla birlikte ilk namazımı kıldım.”
“Hangi namazın kaç rekat olduğunu dahi bilmiyordum. Misal olarak akşam namazının farzının 3 rekat olduğunu daha yeni öğrenmiştim. Hangi sureleri okuyacağımı da bilmiyordum. Hepsini baştan öğrendim. Allah benim hidayetimde üniversite arkadaşlarımı vesile kıldı.”
“Bu tecrübeler hiç kimsenin ümitsiz durumda olmayacağını bana öğretti. Bugün öğrencilerime şunu söylüyorum: Üniversite mescidinde namazınızı kılıp çıktığınızda beni görseydiniz ‘Estagfirullah El-Azim’ derdiniz. Ben o gençlerdendim. Yalnız mescidden çıkan o genç, beni, içimde iyilik barındıran bir insan olarak gördü. Bu arkadaşlar bana hiç tebliğ yapmadılar. Namaz kılmam gerektiğini hiç söylemediler. Ya da kendilerini anlatmadılar. Mesela ilk tanıştığım genç hafızdı ve ben bunu çok sonra öğrendim.”
Kur’an’ı ilk defa duyuyor gibiydim
“Artık her sabah okula giderken New York metrosunda Yusuf Ali’nin Kur’an mealini okuyordum. Ama çok zorlandım. Shakespeare İngilizcesiydi ve çok zor kelimeler vardı. Kur’an meali zaten başlı başına çok zor bir şeydi ve ben bunu dahi bilmiyordum. Konular değişiyor, cümleler bitiyor, Allah belli şeyler üzerine yemin ediyor, “ve” ile başlayan cümleler okuyorum. Bütün bu sorular kafamda oluştu. Tercümeyi okuyunca anlamam gerektiğini düşünürken bilakis kafam daha da karıştı ve Kur’an’ı anlamak için ders arayışına girdim. Ne yazık ki etraftaki derslerin çoğu konu ve tema odaklı derslerdi. Kur’an’ı ayet ayet çalışabileceğim bir ders bulmakta zorlandım. Sonra elhamdulillah evime yakın bir camide tefsir dersleri başladığını öğrendim. Dersler Urducaydı. Elhamdülillah benim de biraz Urducam vardı. Aylardan Ramazandı ve her teravih sonrasında Kur’an dersi alıyordum. Hoca ayet ayet çeviri ve her ayetin şerhini yapıyordu. Muhtasar yani kısa tefsir dersimiz her akşam teravihden sonra dört saat sürüyordu. Aklım uçmuştu. Kur’an’ı ilk defa duyuyor gibiydim.”
“Derslerimiz bitti ve hocamızın yanına gittim. ‘Ben sizin yaptığınız şeyi yapmak istiyorum, ne yapmam gerekiyor’ dedim. Bana Arapça öğrenmem gerektiğini söyledi. New York’ta yaşıyordum. Tam zamanlı çalışıyor ve okuyordum. Maddi olarak kısıtlı imkanlarım vardı. Arapça’yı nasıl öğrenecektim? ‘Haftaya Nahiv dersine başlıyoruz. Benim derslerime gel’ dedi.”
“3 haftalık sarf ve nahiv dersi aldım. Her yeni dersle Kur’an sanki bana kendisini açıyordu. Dördüncü dersimizde Muzaaf ve Muzaafun ileyhi öğrendim. Namaz kılarken Fatiha’da ilk muzaaf ve muzaafun ileyhleri bulduğumdaki heyecanı hâlâ hatırlıyorum. Rabbül alemin, yevmiddin… Namazda bir hafta boyunca muzaaf ve muzaafun ileyhleri bulmaya çalıştım. Bu benim Kur’an’la olan yolculuğumun başlangıcıydı.”
Arapça öğrenirken kendimi ve sınırları çok zorladım
“İlk başlarda yalnızca Kur’an’ı yüzünden anlamak için Arapça öğrenmek istiyordum. Bir süre sonra bu dereceye ulaştım. Ama Kur’an hakkında yazılan en kıymetli kaynaklar Arapça yazılmıştı. 2003’te kendimi bir derece daha zorlamak istedim. Kenzül Kuran isimli bir dersi internetten dinlemeye başladım. Tarık Süveydan’ın verdiği 8 saatlik bir dersti. Dinledim ama dediğinin çoğunu anlamamıştım. Ama duyduklarımı yazıyordum. Her dinlediğim cümleyi durup yazdım. Böylelikle Arapça yazmayı öğrenmiş oldum. Sonra her kelimeye sözlükten bakmaya başladım. Çevirmeye başlayınca heyecanım arttı. Kur’an üzerine yazılan Arapça kaynaklara ulaşmam gerektiğine inancım arttı. Arapça’nın daha da üzerine düştüm.”
“2005’te Beyyine Enstitüsü’nü kurdum. Bu enstitünün hedefleri var. Gençlerin İslami eğitim alırken yaşadıkları zorluklara aşinayım. New York’ta Arapça öğrenmek zorunda kaldım. Arap ülkelerine seyahat etme imkanım yoktu. Hangi kaynaklar benim için daha faydalı, hangileri daha ikinci planda, bunları bilmiyordum. Allah yolumu açtı ve farklı yollarla öğrenmemi sağladı. Ben İslami eğitime bir öğretmen ve hoca perspektifinden değil, yolunu bulmakta zorlanan bir öğrenci perspektifinden yaklaşıyorum.”
“Yeni bir jenerasyon geliyor. Ne yazık ki bu jenerasyon Kur’an ile anne ve babalarından daha az temas kurdular. Hatta yeni neslin bir kısmı tamamen temassız. Aynı benim gençliğimde olduğum gibi. Bugün İslam ümmetinin yüzde 75’i otuzbeş yaşın altında. Bu da gençliğin ümmetin yalnızca bir parçası değil, birebir kendisi olduğunu gösteriyor. Bu gençler özünde iyi çocuklar ama kendilerine bir şans verilmedi. Bu çocuklara kendilerini oluşturabilecekleri bir ortam verilmedi. Biz bu gençlere karşı sorumluluğumuzu yerine getirirsek ve bu ortamı sağlarsak Allah yollarını açacaktır.”
Nouman Ali Khan ile yapılan sözkonusu röportajın tamamı:
https://www.youtube.com/watch?v=uUUAUJ4vigE