Savurganlık
-Esselamu aleykum Abdullah
-Ve aleykum selam ve rahmetullah
-Şu harika sorulardan birisiyle karşılaştım. Çok iyi! Çok iyi ya! Bazen insanlar bana mesajlar gönderiyorlar. Diyor ki; vicdani olarak suçlu hissediyorum çünkü evde temizlikçi bir bayan çalıştırıyorum ama Fatıma radiyallahuanhu, Peygamberimiz’e (sav) gelip “Evde yardıma ihtiyacımız var” demiş, Peygamberimiz (sav) “Git, tesbih yap, subhanallah, subhanallah, subhanallah de” demiş. Peygamberimizin (sav) kendi öz kızının hizmetçisi yokken bizim nasıl hizmetçimiz olabilir? Birisi onun aklına bu soruyu sokmuş, o da ‘evet, doğru aslında’ diye düşünüp duruyor.
-Dur, tahmin edeyim. Kayınlarından biriydi bu soruyu onun aklına sokan?
-Kim bilmiyorum ama bu soruyu harika yapan şey ne biliyor musun? Bir şeyin inanılmaz bir biçimde bu kadar yanlış anlaşılabilmesi! O hadiste, onlar kelimenin tam anlamıyla açlıkla savaşıyorlar. Hz. Fatıma’nın elleri tamamen aşınmış, üstleri kabuk bağlamış. Peygamberimiz (sav), Hz. Fatıma’nın çok çalıştığını, uğraştığını biliyor. Hz. Fatıma ona geliyor. Kızını o konumda gördüğünü bir düşünsene. Peygamberimizin (sav) ona verecek hiçbir şeyi yok. Onun yerine subhanallah de diyor. Başka bir seçeneği yoktu ki ‘bu hizmetçiyi ya da şu hizmetçiyi al’ desin. Verebilecek hiçbir şeyi yoktu. Aynı zamanda, kendisi de açlıkla savaşıyordu. O yüzden sadece ’33 kere Subhanallah, 33 kere Elhamdulillah, 33 kere Allahuekber de’ diyor.
-Sahip olduğu şeylerden kızına vermiş.
-Evet, çok güzel değil mi? Ama sonra biz bunu değiştirip ‘bu arada, senin hizmetçin olamaz’ diyoruz. Sen sefil bir hayat yaşamalısın. Bu dünyadaki herhangi bir şeyden istifade ederken kendini geri çekmelisin ve ondan yararlanmamalısın çünkü zevk alma ahiret için ve zorlu bir yaşam dünya için var. Peki bizim Peygamberimiz (sav) neden güzel atlara, hoş elbiselere ya da parfüme ilgi duyuyordu?
-İlgi mi duyuyordu?
-Evet. Değişik parfümleri seviyordu. Aslında kendisine hediye olarak gönderilen yabancı kıyafetlerden de hoşlanıyordu. Hoşlanıyordu, hatta bir defasında giymişti. Şala benzer bir şey verilmişti bir keresinde ve onu giymişti. Gerçekten harika bir şey! Peki böyle şeylerden neden hoşlanıyor? Bu arada, mesela, arada sırada taktığı bir sarığı vardı. Bu sarığa ‘Arapların tacı’ deniyor. Taç; bir hükümdarlık belirtisi, giyinme, süslenme. Böyle şeyler yapmaktan neden hoşlanıyordu? Ve sonra şu soru ortaya çıkıyor: Kuran neden çiçeklerin, ağaçların, dağların güzelliklerinden bahsediyor? Bu dünyada yararlanabileceğimiz şeylerden neden bahsediyor? Neden وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ “Sizin için orada bir çok geçim kaynakları yarattık” diyor? Dünya uğursuz bir yer olsaydı Allah neden bütün bu şeylerden bahsetsin ki? Hristiyan din biliminde, bu yaşam bir lanet olarak görülüyor. Adem (as)’ın yaptığının sonucu olarak bu hayatı bir mahkumiyet olarak görüyorlar. İnsanlar bu temel günahın içinde sıkışmışlar. Tanrıyla buluşana ve her şey mükemmel olana kadar bu günahın bedelini ödeyecekler. Ama Kuran, İslam sana iyi yaşayamazsın demiyor. Peygamberimizin (sav) çok çok iyi hayatlar yaşayan arkadaşları vardı. Bunun yanı sıra, İslamın yasalarını belgeleyen fıkıh alimleri, Ebu Hanife ve diğerleri, seçkin ve güzel hayatlar yaşadılar. Zenginlerdi. İslam mükemmel bir şekilde, insanların iyi yaşamalarını yasaklamadı. İslam, insanların savurgan olmasını ve aşırıya kaçmalarını yasakladı. Ama şöyle bir şey var: Bir yılda 50 bin dolar kazanan birinin aşırıya gitmesiyle, 30 bin dolar kazanan birinin aşırıya gitmesi birbirinden farklı ve bu ikisi de, yılda bir milyon dolar kazanan birinin aşırıya gitmesinden farklı. Değişik standartlar var, değil mi? 30 bin dolar kazanan kişi bir araba alacağı zaman farklı bir araştırma yapıyor, 50 bin kazanan farklı bir araştırma, bir milyon dolar kazanan ise daha farklı bir araştırma yapıyor. O zaman savurganlığı nasıl tanımlarız? Savurganlık aslında kişisel bir karar. Toplumda ‘şunu yapmak savurganlık, bunu yapmak savurganlık’ diye bir standart yok. Bu, kişisel bir karar. Savurganlıkla ilgili anlamamız gereken küçük bir nokta var. Herkes sosyal bir çevrede yaşıyor ve benzer ekonomik şartları olan insanlar birbirlerine yakın yaşama eğiliminde. Dünyada bu hep böyle olagelmiş. Evi gecekondu olan insanlarla, evi konak olan insanlar aynı yerde yaşamaz. Bu, işe yaramıyor. Dünyada işler böyle gitmiyor. Benzer ekonomik şartları olan insanlar birlikte yaşıyor. Güzel bir apartman düşün. Orada yaşayan insanların ortalama geliri birbirine benzerdir çünkü öyle bir konutun masraflarını karşılayabiliyorlar. Diğer bir semt daha farklıdır. Başka daha pahalı bir semt daha farklıdır. Özellikle düşük gelirli topluluklarda, insanların zor hayatlar yaşadığı yerlerde eğer sen o insanlara sanki hiçbir şeyleri yokmuş gibi hissetsinler diye kendi zenginliğini sergilersen bu da savurganlıkla ilgili bir durum olur. Neden bahsettiğimi anlıyor musun? İşte bu; فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ . Allah Karun’dan bahsediyor. Arabasıyla ve birliğiyle birlikte giyinip kuşanıp insanların köle olarak yaşadığı Yahudilerin kenar mahallelerinden geçiyor. İnsanlar da ‘keşke onun sahip olduğu şeylere biz de sahip olsaydık’ diyor. İşte bu savurganlık. İşte bu savurganlık! Tabii bu durumun başka yönleri de var. Köşklerde yaşayan alimler de vardı. Hizmetçilere, her şeye sahiplerdi. Ama ne var biliyor musun? Bu, kalplerinde maddiyat sevgisi var demek değil. Ellerinde zenginlik var ve bunu kullanıyorlar. Hem de bir çok iyi şey için de kullanıyorlar. Bu konuyla ilgili Kuranda geçen yerinde söylenmiş, çok güzel bir şey daha var. Allah söylüyor ve kimse daha güzel bir şekilde söyleyemez.وَلاَ تَتَمَنَّوْاْ مَا فَضَّلَ اللّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ. “Allahın bazınızı, bazınıza üstün kıldığı şeyleri temenni etmeyin.” Allah bana belli yetenekler verdi. Ayrıca belli zayıf yönler de verdi. Onlar benim. Benim onlardan en iyi şekilde yararlanmam lazım. Allah bir başkasına farklı bir eşitlik, denklem vermiştir ve onlar da ondan meydana geliyor. O, onların paketi. Başkasının daha değişik bir paketi vardır. Her birimiz kendimize verilen paketten en iyi şekilde yararlanmalıyız. Yaşadığımız koşullar da paketimizin bir parçası. Hangi ailede doğduğun, hangi ülkede doğduğun, nasıl bir ekonomik ve politik ortamda yaşadığın, hepsi paketinin bir parçası. Bazı insanlar savaş bölgesinde doğuyor. Allahın onlara verdiği paket, o. Onlar bu paketten en iyi şekilde istifade etmeliler. Bazı insanlarsa tam bir lüks içinde doğuyor. Onlara verilen paket de, o. Onlar da bu paketten en iyi şekilde istifade etmeliler. Yapılması gereken şey bu. Hayatın yapısı bu. Allah tekdüze bir hayat yaratmadı ki herkes mükemmel bir yaşama sahip olsun. Bu arada, dini bir süreliğine bu konunun dışında bırakalım, din ile ilgili konuşmayalım. Dersen ki; herkes tamamen aynı fırsatlara sahip olmalı, herkesin kıyafetlere ve yiyeceğe eşit derecede ulaşım hakkı olmalı, herkesin eğitime erişimi aynı olmalı. Aslında bu, kulağa komünizmmiş gibi geliyor, değil mi? Bazen bazı insanlar bir şeyleri dile getiriyor ama söyledikleri şeyin mantıksal sonucunu hiç düşünmüyorlar. Komünizm çoktan denendi!
-Eğer bir kişi zenginse ama sahip olduklarını bir kenara yığıp basit bir hayat şekli yaşıyorsa…
-O da ayrı bir problem. ُيَحْسَبُ أَنَّ مَالَهُ أَخْلَدَه جَمَعَ مَالًا وَعَدَّدَه. “Parayı toplar ve onu tekrar tekrar sayardı.” Yaptığı tek şey bu. Çantalar dolusu parası var ama bir kuruşunu bile harcamıyor. Kuran, para kazanamazsınız demiyor. Kuran, herkes eşit olmalı demiyor. Kuran, dengeli bir dağılımdan bahsediyor. Zengin olanlar harcamalarında daha cömert olmalı. Allah onlara paralarını nasıl harcadıklarını, ne kadar cömert davrandıklarını daha çok soracak. Ama aynı zamanda, iyi yiyecekler yedikleri için ya da güzel kıyafetler giydikleri için de lanetli değiller. Doğru olmayan bir biçimde ya da başkasının hakkına girerek o parayı kazanmadılarsa yaşadıkları iyi hayat için sorgulanmamalılar. Son bölüme geldik. Dünyamızın gerçekleriyle ilgili konuşalım biraz. İnsanlar hayali düşünmeyi sever ama bizim her şeyi yerli yerine oturtmamız lazım. Gerçek hayatta, ahlaksız işler yaparak çok zengin olan insanlar var. Gerçek bu. Gerçek hayatta, sahip oldukları zenginliğe ulaşmak için insanları soyup soğana çeviren devlet memurları var. Gerçek hayatta, bazı ülkelerde geniş miktarda araziye sahip olan insanlar var ama aslında o toprakları yoksul insanlardan almışlar. Böyle şeyler yapıldı, yaşanan bir şey bu. Şimdi bu insanlar gelip “Allah iyi bir hayat yaşabilirsiniz” diyor diyerek kendilerini dini açıdan haklı çıkarmaya çalışıyorlar. Evet, güzel bir hayat yaşayabilirsiniz ama insanlara yaptıklarınızın da bedelini ödeyeceksiniz. Kuranda, en az miktarda olsa bile hile yapma konusundan şöyle bahsediliyor; وَيْلٌ لِّلْمُطَفِّفِين. “Eksik ölçüp tartanların vay haline.” مُطَفِّفِينَ eksik ölçüp tartan insanlar demek. İnsanları göz göre göre soymuyorlar. Birazcık soyuyorlar ki fark edilmesin. Telefon faturalarındaki o şeylere ne deniyordu? Çeşitli ücretler ya da çeşitli giderler mi deniyordu? Evet, işte onlar. Allah böyle insanların peşinden geleceğini söylüyor. Subhanallah. Yani bir anlamda tüketiciyi koruyor. Bireysel açıdan bakarsak eğer herkes farklı zorluklar yaşayacak, hayatın güzelliği bu. Aklıma çok müthiş bir şey geldi. Allah, Kuranda dünyayı nasıl yarattığından bahsediyor. Dünyada toprak var. Toprak nereye gidersen git toprak. Su var. Su nereye gidersen git su. Ama yerden değişik renklerde çiçekler, farklı yapılarda bitkiler çıkıyor. İnsanların hepsi topraktan oluşuyor ama her birimizden ortaya çıkan şey, yapabileceğimiz şeyler tamamen birbirinden farklı. Bir hayal et, dünyadaki bütün bitkiler birbiriyle aynı olsaydı ne kadar sıkıcı, yaşanılmaz bir dünyamız olurdu. Aynı suyu ve aynı toprağı kullanan bitkiler çeşit çeşitler. Hepimiz aynı topraktan ibaretiz, Allah hepimize aynı rehberi verdi. Yağmurun gökyüzünden gelmesi gibi, hidayet rehberimiz de gökyüzünden geliyor. Bitkilerin topraktan canlanması gibi, biz de vahiyle canlanıyoruz. Ama hepimiz aynı olsaydık bu dünyada hiçbir güzellik kalmazdı. Farklılıklarımız bu hayata ve bu dünyaya güzellik katıyor. Subhanallah.
-Allah her durumda bunu dengeliyor değil mi? Mesela sadaka verirken sahip olduğuna göre sevap alıyorsun?
-Kesinlikle doğru.
-Yani birisi daha çok mala sahip diye daha çok iyilik yapabilirim diye düşünemez?
-Hayır! O da ayrı bir konu, görelilik. İslami görelilik teorisi. Sana bu teoriden bahsedeyim. Benim 10 dolarım var, bütün param bu kadar. Senin 10 milyon doların var. Bağış yapmak istedik. Ben 1 dolar bağışladım. Sen ise 100 dolar bağışladın. Teknik olarak, sen benden 100 kat daha fazla bağışladın. Ama Allahın katında senin verdiğin çok daha az sayılıyor çünkü ben varlığımın %10’unu verdim. Sense sahip olduklarının çok küçücük bir miktarını verdin. Senin yaptığın fedakarlık benimkinin yanında çok küçük kalıyor. Sana gönderilecek teşekkür kartı benimkinden daha büyük olacak. Hatta bana teşekkür kartı bile göndermeyebilirler çünkü ben sadece bir dolar verdim. Ama Allahın katında o bir dolar, o yirmi beş cent belki de 50 bin dolardan, 100 bin dolardan ya da milyarder olan birinin verdiği bir milyon dolardan çok daha değerli. Çünkü Allah kaliteye bakıyor. Biz insanları kıyaslarken miktara göre kıyaslıyoruz. Allah bu dünyada sahip olduklarının miktarına aldırış etmeden kim kalite düzeyine yükselebilecek ona bakıyor. Sınandığımız şey bu değil. Sınandığımız şey kalitemiz.
-Yani herkesin şansı var.
-Kesinlikle öyle. Test edilen şey, kalplerimiz. Milyoner olan insanda da var, iflas etmiş olanda da var, evsizde de var. Test edilen şey bu. Subhanallah. Çok güzel bir dinimiz var. Bir dahaki sefere görüşürüz inşallah. Barekallahuli velekum, esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.
Çeviri: gencmuslumanlar.com