Kuran - Sünnet

Yusuf Suresi Tefsiri 46. Bölüm – Nouman Ali Khan

Nouman Ali Khan’ın yaptığı Yusuf Suresi Tefsiri 46. Bölüm. Bu bölümde Yusuf Suresi 77. ayet tefsiri yapılıyor.

“Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.”

Bir bakın ya. Bakın şuna. Yani hınç, kıskançlık veya nefretin sınırı nedir, nereye kadar gidebilir… Yani birine bir zarar verdiğinde içindeki ateş söner değil mi? İşin bitmiştir. Yapacağını yapmışsındır. Yok artık o da. Hayatına devam et. Hayatlarına devam etmişler gibi gözüküyor mu? Hayır. Edememişler. Burası da işte hikâyedeki ilk ifadeye geri döndürüyor seni. Yakup’un onun kardeşleriyle ilgili söylediklerine. Şunu demişti: “اِنَّ الشَّيْطَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ” (Yusuf, 5) ” Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.” “…rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.”

Şeytanı düşünelim bir de şimdi. Şeytan, Adem’e (as) çok sinirli durumda. Adem’e (as) secde meselesinden dolayı acayip kızgın, değil mi? Ve siniri hâlâ geçmemiş durumda, Adem (as) öldü. Adem (as) yok artık. Havva annemiz de yok. Habil ile Kabil de yok. Tamam, yani intikamını Adem ile aldın, sonra oğullarıyla aldın, yetti mi artık? Sonra torunlarından, torunların torunlarından aldın. Hâlâ daha intikam almaya devam ediyorsun, her fırsatta, her an. Ama içindeki ateş gitti mi? İnsanlara karşı hissettiği nefret, hınç, onları acı içinde ve aşağılanmış görme ateşi gitti mi? Yok. Gitmedi. Hatta insanlara karşı en iyi intikamı içinde yaşadığı ateşi onlara da hissettirmesidir. Kıskançlık, nefret, bunların sönmesine izin vermiyor.

“Bazı hastalıklar için şifa yoktur, yapabileceğin tek şey Allah’tan seni onlardan korumasını istemendir.”

Kardeşlerine de yaptığı şeye bakın. Yıllar olmuş, çocuk gitmiş, ölmüş, sizin için ölmüş, yok artık, hayatta değil, ama ona nefretiniz gitmiyor, o kadar ki… Bu olayın Yusuf ile alakası bile yok. Mesele Bünyamin ve çantasındaki su kabından ibaret. Siz ise yok yerden “Kardeşi de vardı o da çalardı” diye ortaya atıyorsunuz. Yani başka bir yumruk daha atma fırsatı yakaladınız ve attınız. Artık hayatta olmayabilir ama benim hıncım geçmedi. Hani insanlar “Aşk sınır tanımaz” der ya, nefret sınır tanımaz asıl. Kıskançlık sınır tanımaz.

İbn Kayyim (ra) “ve minşerri hasidin iza hased” hakkında şöyle demiş: “Her bir hastalık için bir şifa vardır, ama bazı hastalıklar için şifa yoktur, yapabileceğin tek şey Allah’tan seni onlardan korumasını istemendir” Onu yapabilirsin bir tek. “Kıskançlık da onlardan biri”. O yüzden “vemin şerri hâsidin izâ hased”, “Hased ettiği zaman hased edenin şerrinden Allah’a sığınırım” diyoruz. Hased ettiğin kişi ölü bile olabilir, ama senin için soğumamıştır. Hâlâ mezarına tükürüyorsundur. Bu kadar ileri götürebilir seni. Böylesi bir yola sokabilir bir insanı.

“Özellikle de çocuklarınıza, Allah ve Allah’ın dini hakkında konuşmanızın değerini küçük görmeyin.”

Yakup’a yalan söyledikleri zaman, o kadar yıl önce, gömlekle ilgili ona yalan söylediklerinde, hatırlıyor musunuz? Şöyle demişti: “وَاللّٰهُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ” (Yusuf, 18) İstenilecek tek yardım Allah’ın yardımıdır, uydurduğunuz yalanlara karşı. “عَلٰى مَا تَصِفُونَ” Kim demişti bunu? Yakup. Yusuf ortadan kaybolduğunda. On yıllar sonra, o kardeşleri yine yalan söylüyorlar ama Yakup’a değil. Kime söylüyorlar? Yusuf’a. O ne diyor peki? “وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ” Allah sizin uydurduğunuz yalanları daha iyi biliyor. “مَا تَصِفُونَ” (Yusuf, 18) yalan söylediklerinde babanın ağzından çıkmıştı. “مَا تَصِفُونَ” onlarca sene sonra yine onlar yalan söylediklerinde bu sefer oğlunun ağzından çıkıyor. Ve babası onu söylerken yanında da değildi oğlu. Onlar o yalanı söylerken. Bildiğiniz gibi, çocuklar anne babalarının konuşmalarını kapabilirler. Değil mi? Büyürken etrafındaki insanlardan kullandıkları ifadeleri vesaire öğreniyorsun. Değil mi?

O kadar güzel ki, çocukken yalan söyleyen insanları tanımlamayı babasından öğrenmiş. Ve o kadar yıl sonra yüksek bir makamdayken kafasındaki düşünceler bile babasının dilini yansıtıyor. Babasının kelimelerini yankılıyor, babasına ruhunda bağlı durumda. Her ne kadar fiziksel olarak ayrı olsalar da. Ve aynı durumla karşı karşıya kaldıklarında da yani bu insanların yalan söylediği durumla verdikleri cevap neredeyse aynı, “Allah’ın yardımı istenmeli”, “Allah uydurduğunuz yalanları biliyor” “وَاللّٰهُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ” (Yusuf, 18), “وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ” (Yusuf, 77) O kadar güzel ki. Yani beni babamdan ayırabilirsiniz, ama beni babamdan asla ayıramazsınız. Babalarına onların olabileceklerinden daha yakın durumda, onlar fiziksel olarak yanında olsalar da. Yine de o daha yakın ona. Ona daha çok benziyor yine de. Allah’ın aile içindeki gerçek ruh bağının gücünü bu şekilde göstermesi o kadar güzel ki.

“Biz ailede sevgi, ilgi, bir şeyler alma, faturaları ödeme, onları okula götürme ilişkilerine sahip değiliz sadece”

Aynı zamanda bu şunu da gösteriyor, biz ailede sevgi, ilgi, bir şeyler alma, faturaları ödeme, onları okula götürme ilişkilerine sahip değiliz sadece, işte birbirini gözetme, beraber seyahat etme, bayramda birbirine bir şeyler alma, sadece bu ilişkilerimiz yok, ruhsal bir bağımız da var, ruhsal bir ilişkimiz de var. Allah hakkında konuşma şekillerimiz birbirimizde iz bırakıyor. Bu çocuğun da aklında bir iz bırakılmış, böyle bir durumla karşılaşılınca “Allah’a bırak” diye. Babası şunu diyor: “وَاللّٰهُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ” Oğlu da şunu: “وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ” Yani bırakılan ruhsal ize bakın. Çok güçlü bir şey.

Özellikle de çocuklarınıza, Allah ve Allah’ın dini hakkında konuşmanızın değerini küçük görmeyin. Onları İslamî bir okula yollayıp, birkaç video izletip halledeceğinizi falan sanıyorsunuz. Bunlar çok güzel şeyler. Ama bir ebeveynin, bir çocuğun aklında Allah ile ilgili bırakacağı iz ile hiçbiri karşılaştırılamaz. Allah’ın anne baba ve çocuklar arasında yarattığı özel bir yerden geliyor o.

Benze Yazılar

2 Yorum

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu