Dünyada garip bir yolcu gibi ol!
DÜNYADA GARİP BİR YOLCU GİBİ OL!
Bir-iki seneliğine yurtdışına çıkan arkadaş, bir düşüncesini şöyle paylaşmıştı: ‘Yurtdışına kısa süreli gittiğimiz için ev eşyalarımızı ‘nasıl olsa geçiciyiz’ diyerek çok fazla almıyor, idare etmeye çalışıyorduk.
Ülkemize döndükten sonra ise; sanki sürekli kalıcıymışçasına aldıklarımıza baktım ve aklıma yurtdışındaki tavrımız geldi. Sordum kendi kendime: ‘biz zaten bu dünyada geçiciyiz. Bütün bu teferruatlar niye?’…
‘Dünyada garip bir yolcu gibi ol.’ demişti Peygamberimiz (s.a.v.). ‘Allah bir kulu sevdiği zaman onu dünyadan korur. Tıpkı birinizin hastasını sudan ve zararlı şeylerden koruduğu gibi.’ buyurmuştu. Allah’ın sevgisini mi kaybettik? Dünya yerleşti yüreklerimize. Garip bir yolcu gibi olmamız gerekirken çakılıp kaldık buraya. Bakışlarımızda cennet özlemi kaybolmak üzere. Ve eylemlerimizde ahiret arzusu…
Biliyoruz, asırlar öncesinden haber verdi Alemlere Rahmet (s.a.v). ümmetinin en büyük fitnesinin mal olacağını. Dünyevileşmenin çığ gibi büyüyüp, kalplerde yer edeceğini. Bilmemize rağmen, önlem alamadık. Biz de kapıldık bu sele. Napalım, şartlar dedik. ‘O’nun (s.a.v) zamanı daha farklıymış, bu asırda böyle gerekiyor’ diye mazeretler öne sürdük. ‘Dünyadan da bir payımız olmalı, diğerleri yararlanıyorsa bizim daha çok hakkımız var, ne yani helali haram mı kılalım?’ dedik. Müslüman kaliteli, marka giyinmeli, iyi yerlerde oturmalı, evinde fazlaca rahat etmeli, en güzeller onun olmalı dedik, dedik ve dünyevileştik. Ve daha da kötüsü farkına varamadık. Başımız önümüzde ‘bağışla Rabbim’ diyeceğimiz yerde daha da büyüklendik.
Bir zamanlar samimi duygularla sade yaşamaya çalışanlar, eski günlerini hatırladıklarında istihzalı bir gülümsemeyle ‘ne gerek varmış, niye yapmışız’ diyerek, imkanlarının artmasıyla tamamen farklılaşan yaşantılarını benimsedikçe benimsediler. Dinde değişen bir şey yoktu
aslında. Değişen müslümandı, bizdik, ümmetti…
Oysa meydan okumalıydık kapitalizme. Emperyalizmden de diğer izmlerden de daha endişe verici olduğunu hatırımızdan çıkarmamalıydık. Hızla kapılsa da insanlar bu fırtınaya biz dimdik durmalıydık. Evlerimiz farklı olmalıydı, kıyafetlerimiz ve her şeyimiz. Biraz daldığımızda ‘bir dakika kardeşim son zamanlarda ahireti unutuyor gibisin’ diyen kardeşlerimiz bulunmalıydı. Ve Alış-veriş merkezlerine yöneltmek yerine, ‘buralar bizim mekanımız değil, ihtiyacını başka yerlerden de giderebilirsin.’ diyerek yolumuza çıkan dostlarımız… Akıntıya kürek çekmeliydik beraberce…
Tamamen el-etek çekmek değil tabi ki kastettiğimiz. Kimseye muhtaç olmamanın gerekliliğini, geniş ev ve iyi bir bineğin Müslüman için büyük nimet olduğunu biliyoruz. Helali haram kılmak değil, Rabbin rızası gereğince kullanmak… kalbi eşyadan, eşyanın Rabbi olan Allah’a çevirmek…
Dünyayı amaç değil, araç edinmek… Ve dünyayı dünyalılara bırakmak…
Allah Rasulü (s.a.v) Osman bin Maz’un ölüm döşeğindeyken, alnından öpmek için eğildi ve şöyle dedi: ‘Allah sana rahmet etsin ey Osman! Ne sen dünyadan bir şey koparabildin, ne de dünya senden!’
Tabiinden İbrahim et-Teymi şöyle dedi:
‘Sizinle ashab arasında ne kadar da çok fark var! Dünya onlara yöneldi, onlar kaçtılar. Sizden yüz çevirdi, siz ise onun peşinden gidiyorsunuz.’
Ebu Zer – Genç Müslümanlar
Allah razı olsun kardeşler