İşte Bizi Böyle Yok Ediyorlar!
İŞTE BİZİ BÖYLE YOK EDİYORLAR!
Esselamu Aleykum ve Rahmetullah,
Kıymetli Kardeşlerim, insan sevdiği ve beğendiği bir kişiyi örnek almaktan kaçamaz. Bu daha ilk senelerden itibaren insanda ortaya çıkan bir içgüdüdür. Öyle ki sen çocuğu babasını taklid ederken görürsün. Sonra bu içgüdü fıtratın susamışlığı ile cesaret, yiğitlik, özgürlük, cömertlik, hikmet ve bunun gibi manalara doğru gelişir.
Bazı mescidlerde yaptığım bir ankette şu soruyu yönelttim; “Seni dinin kurallarını ihlal etmeye sevk eden nedir?” ve birçok da seçenek koydum. Erkek/bayan toplam 770 katılımcıdan 128’i “Çevremde takip edebileceğim örnek bir insan bulamıyorum” seçeneğini işaretlemişler.
O halde örnek eksikliği gayreti zayıflatıyor ve günaha düşmeyi kolaylaştırıyor.
Peki, uzak geçmişten örnekler vermemiz sorunu gidermek için yeterli mi? Ramazan derslerinin birinde yüzlerce namaz kılana: “Cinsiyetini erkekten bayana çeviren şarkıcı kim?” diye sordum, çoğu bildi. “Uyuşturucu bağımlılığından ötürü futboldan uzaklaştırılan futbol oyuncusu kim?” diye sordum, yine çoğu bildi. Diğer taraftan “Haçlıları geri püskürten ezici Harim muharebesinde Müslümanların komutanı kimdi?” diye sordum, kimse bilemedi. “Endülüs’ün düşüşünü asırlarca geciktiren ez-Zellâka Muharebesinde Müslümanların komutanı kimdi?” dedim, sadece bir kişi bildi.
Akabinde namaz kılanlardan biri bana: “Sürekli geçmişteki öncü şahsiyetlerden örnek veriyorsunuz, günümüzden de örnekler istiyoruz” dedi. Hakkı var! İnsanların gördükleri örneklere ihtiyaçları var. Bunun için “Şüphesiz ki, Allah her yüzyılın başında bu ümmete dinî işlerini yenileyecek bir müceddid gönderecektir” Din muhakkak ki tamamlanmıştır, ancak öncü şahsiyetler güncel olaylara göre Din esaslarının tatbikine yenilik getirirler ve Müslümanları gayrete getiren konumları ile de çarpıcı örnekler verirler.
O halde sorun nerede? “Rol modellerin yokluğu” diye bir olgunun varlığından söz etmemiz mümkün mü? Yoksa rol modellerin itibarsızlaştırılması, kasten üzerlerinin örtülmesi ve onlardan tanınmış olanlar töhmet altında kalsın da, hatip ve eğitimciler de bunun neticelerinden korksunlar diye onların karalanması mı söz konusu??
Amerika Stratejik Planlama Merkezi RAND, 2005 yılında Müslüman ülkelerde “Demokratik İslam”ın revaç bulması ve “Radikal İslamla” savaş için Amerikan yönetimi için pratik adımlar koyan “Demokratik sivil İslam” başlıklı bir araştırma yayınladı. 63.sayfada geçtiği üzere tavsiyelerinden bazıları şöyle: Medya platformlarını Kur’an-ı Kerim’de, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatında ve Şeriatın hükümlerindeki bazı kısımları eleştiren, kendilerini “ılımlı Müslümanlar” olarak isimlendiren kişilerin emrine vermek. Yine onların “pörsümüş geleneklere” ve “eski adetlere” -ve beraberinde de Din’e (!)- karşı ayaklanan kahraman rol modeller gibi lanse edilmesinin gerekliliği.
Araştırmanın bir başka tavsiyesi de, okul müfredatlarında, İslam’dan önceki dönemlerle, İslami olmayan medeniyetler tarihi üzerinde yoğunlaşılması. Çeyrek asır önce benim neslimi kapsayan aptallaştırma hamlesiyle yetinmediler, ki zira bize Aşurlular, Firavunlar, Kenanlılar, Aramiler, Babilliler, Grekler, sonra da Orta ve Yeni Çağda Avrupa tarihi okutuluyordu. Ama İslam Tarihi’nin aydınlık yüzüne gelince onun öğrenimine gerek yoktu! Okullarda ne Zenki Devleti, ne Murabıtlar Devleti, ne de Müslüman Moğollar’ın egemenliği altındaki Hindistan’ın tarihi hakkında bir şey duymadık. Osmanlı Devleti hakkında da sadece olumsuz şeyler dinledik.
Okullarda Napolyon Bonapart’ın Savaşları’nı dinledik de, Abdurrahman ed-Dâhil, Zenkîler, Abdullah bin Yâsin, Ebu Bekir al-Lamtûni, Yusuf bin Taşfin, Hâcib al-Mansûr, Mahmud Sebüktekin, Muhammed Babür, Alpaslan, Fatih Mehmed, Abdülkerim al-Hattabi, Mustafa Sabri ve diğerlerinden bahseden hiçbir şey duymadık. Yine Sahabe ve Tabiin nesli hakkında da çok az şey öğrendik.
Hatta Müslüman âlimlerin Batı’nın çaldığı bilimsel başarılarıyla, âlimlerimizin şer’i ilimlerle, doğa ilimlerini nasıl birleştirdiklerini de okullarımızda oldukça az öğrenebildik. Tıpkı Fuad Sezgin Hoca’nın kitaplarında beyân ettiği üzere bu hususta muhteşem bir tarihimiz olmasına rağmen.
“Lakin başkalarının tarihini öğrenmekte fayda var” denilebilir. Peki, ama kendi tarihimizi ayrıntıları ile öğrenmemiz daha faydalı değil mi?
RAND’ın araştırması, değersiz adamları “örnek şahsiyet” olarak ortaya koymak ve İslâm Tarihi hakkında nesli cahil bırakmak gibi iki tavsiyeden sonra “radikal” lerle muamelenin nasıl olması gerektiğini anlatmış. Acaba bu radikaller kim? 2007 araştırması onları şu ibareyle tanıtıyor: “Batı’nın şemsiyesi altındaki devletlerde ılımlı Müslüman ile radikal İslam arasındaki sınırı belirleyen şey, şeriat kanunlarının tatbikinin gerekli olup olmadığı meselesidir”
Öyleyse şeriatın tatbikine çağırman senin “radikal” olarak adlandırılman için yeter!
Amerika’nın radikallik tarifi hakkında fikir vermesi açısından 14 vilayetinde eşcinseller arasındaki evliliğe kanunen izin verirken, çok eşliliğe tek bir vilayette bile izin vermemesini bilmeniz yeterli. Eğer siz bu durumu bir sapma olarak görürseniz de siz aşırısınızdır ve size karşı sloganları: “Bunları memleketinizden çıkarın, bunlar aşırı giden insanlarmış!” olur.
Araştırma, bu “radikaller” le(?) muamelede 63.sayfada şunu tavsiye ediyor:
“Avoiding showing respect or admiration for the violent feats of fundamentalist extremists and terrorists, instead casting them as disturbed and cowardly rather than evil heroes.”
Yani; radikal, kökten dincilerin şiddet eylemlerine karşı herhangi bir hayranlık ya da saygı göstermekten kaçınmak ve onları kötü kahramanlar olarak değil, korkak, endişeli kişiler olarak lanse etmek.
O halde “şiddet eylemleri” meşru bir cihad bile olsa zekice ya da etkileyici olarak vasıflandırılmamalıdır. Failleri de aynı şekilde kötü kahramanlar olarak bile nitelendirilmemelidir. Çünkü bu gençleri cezp edebilir. Aksine onların akılsızca öldüren aptal, serseriler olarak yansıtılması gerekir!
Araştırma aynı zamanda “Radikal çevrelerde yolsuzluk, ikiyüzlülük ve ahlaksızlık gibi yönlerin ortaya çıkarılması” hususunda gazetecileri teşvik etmeyi de ele aldı. İşte bu da Mısır filmlerinin uygulaya geldiği şey.
Öyleyse istenen Müslümanların kendilerini medeniyetsiz, tarihsiz ve köksüz hissetmeleri için mâzileriyle bağlarını koparmak. Sonra da yaşayan, gerçek şahsiyetleri kendilerinden nefret edilmesi için karalamak. Bu şekilde yeni neslin önünde medyanın parlattığı rol modellerden başkası kalmıyor. İşte bu 2005 araştırması dışındaki birçok araştırmanın bir özetiydi.
Medya; yaşayan İslâmi rol modelleri kabre gömerken, Gandi, Mandela, Rahibe Terasa, Che Guevara ve benzerlerini öne çıkararak Müslüman nesillere kültürel ve manevi bir suikast uygulamaktadır. Hâlbuki o Müslüman önderler, -küfrün amelleri boşa giderdiği hakikati gözden ırak bile tutulsa- apaçık insanlık ve kahramanlık kriterlerine göre bile diğerlerinden daha hayırlıdırlar.
Şimdi burada, sayıları çok ve halen de aramızda olan bu günümüz örneklerinden bir kısmını zikredeceğim:
1. Uluslararası sistem nazarında toplumlarının boynundaki kölelik zincirlerinin çıkmasını, yalnız Rablerine kulluk etmelerini ve toplumlara liderlik etmedeki konumlarına yeniden geçmeleri için özgürlüklerine kavuşmalarını isteyen âlim ve davetçiler. Buna karşılık da cezaları onların hapishanelerinde 10-20 sene geçirmek, o esnada işkenceye uğramak ve bazılarının da hapiste ölmesi… Onlardan birine hapisten çıkarak, ödüllendirilmesi, önüne mikrofonların uzatılması, kanallarda boy göstermesi ve kendisine “saygıdeğer, kıymetli, sayın” gibi lakaplar verilmesi teklif edilse, sırf söylediklerinden birazcık geri adım atması ve taviz vermesi karşılığında yapılan bu teklifi reddeder ve der ki: “Rabbim hapis bana onların beni çağırdıklarından daha sevgilidir.”
Onların başında da hain tağutların hükmüne meşruiyet verecek bir şey yazmaktansa idamı tercih eden ve “Namazda Allah’ın birliğine şehadet eden parmağım tağutun hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır” diyen Seyyid Kutub gelir. Şimdi “Seyyid Kutub idam edileli çok zaman oldu” diyeceksiniz. Che Guevara da öldürüleli çok zaman oldu, 1967 yılında Seyyid Kutub’dan bir yıl sonra. Ama hâlen gençlerimiz bir ateist olmasına rağmen onun resmini tişörtlerine bastırıyorlar.
Bir Müslümana: “Nasıl ineğe tapan Gandi’yi, Hıristiyan olan Mandela’yı, ateist Che Guevara’yı kendine örnek alabilirsin?!”dediğimizde, size; “Onların inançlarına bakmaksızın onlarda örnek alınacak iyi yönler var, hangi insan olursa olsun, iyi yönlerinin övülmesi adilce değil mi, ben onlardaki özgürlüğü, kararlılığı beğeniyorum?” diyecektir. O durumda şunu söyleriz: “Peki, yine inanca, metodun ayrıntılarına, bazı noktalarda o kişiyle ittifak ya da ihtilaf edilmesine bakmaksızın, Halid Raşid’de, Süleyman Alvan’da, Ali Hadîr’de, Ebu Muhammed el-Makdisi’de, Nâsır el-Fahd’da, Ali Temimi’de ve şu anda Müslüman ülkelerdeki binlerce siyasi tutuklu âlimde, davetçide de iyi yönler yok mu? Onlar özgürlük ve kararlılık hususunda örnek alınmaya diğerlerinden daha evlâ değil mi?!
“Rol Model Krizi” adlı konuşmamızda açıkladığımız Mandela, rejimle sonuçta uzlaşarak başa döndü. Üstad Abdülaziz es-Seâlibi’nin ve yazar Enver Cündi’nin de beyan ettiği gibi Gandi de, İngiltere’nin Hindistan’ın bağımsızlık devrimini Müslüman âlimlerden ve Hilafeti Kurtarma Derneği’nden çalmak için parlattığı ve Hindistan’da İslâmi kimliği yok ederek Hinduizm’i ortaya çıkarma hususunda kendisine yardım ettiği bir kimsedir. Medyanın ölümlerinden sonra küllerini bile diri tutmaya çalıştığı, sistemle uzlaşma işine giren bu kişiler mi rol model olmaya lâyık, yoksa sistemle uzlaşmayan ve medyanın daha yaşarlarken diri diri toprağa gömdüğü bizim âlim ve davetçilerimiz mi?! Hatta katıksız özgürlük kriterlerine göre ve inanç farklılığından da uzak olarak.
Medya neden Mandela’yı anıyor da, Abdullah Harun’u –rahimehullah- anmıyor? O ki 1969 yılında tutuklanıp da rejim tarafından öldürülünceye kadar Güney Afrika’daki ırkçılık sistemine direnmişti.
Mandela hapse girmeden önce zulme son verilmesi için silahlı bir grup kurmanın kaçınılmaz olduğuna inanmış ve bunun için Ulusun Mızrağı (MK-Umkhonto We Sizwe) örgütünün kurulmasına öncülük etmişti. Peki, neden bir Müslüman aynı neticeye ulaşıp güce başvurduğunda ve silahını da sadece saldırgan bir işgalciye doğrulttuğunda kanlı bir terörist olarak kabul edilirken, Mandela kurduğu bu örgüte rağmen bir kahraman sayılıyor?!
2. Müslümanlar dinlerinin gereklerini yapabilsinler diye Rus ordusundaki yüksek mevkilerini bırakarak, ülkelerinin Rusya’dan bağımsızlığı uğrunda çabalayan Çeçen komutanlar. Onlar sürekli kaçak olarak yaşadılar ve tek tek öldürüldüler. Cevher Dudayev, Şamil Basayev, Aslan Mashadov ve diğerleri.
Komutan Hattab… O ki mustazaflara yardımcı olabilmek için Müslüman ülkelerde sürekli seyahat etti ve her nerede bir iç çatışma/arabozuculuk görse hiçbir Müslümana zarar vermemek için yer değiştirdi. Şunu çok iyi anladı ki, şayet kardeşin dalâlette dahi olsa İslam kardeşliğinin bir hukuku vardır. Bu sebeple de kominizme karşı sufiler onunla beraber savaştı. Savaşlara bir aslan gibi dalardı. Ruslar onu ancak zehirli bir mektupla kalleşçe öldürebildiler. Bir şeref destanı yazarak şehid edildiğinde henüz 33 yaşındaydı. Rusya onun vefatı haberiyle kutlama yaptı, çünkü Hattab, Afganistan’da, Çeçenistan’da, Dağıstan’da ve Tacikistan’da onların tecavüzlerinin, öldürmelerinin, işkencelerinin ve Müslümanları yersiz yurtsuz bırakmalarının önünde bir engel idi.
İşte onların hepsinin… Medyanın öne çıkarması ve rol model alınması için övgüyü hak eden yönleri yok mu?!
3. Molla Ömer… O ki kendisinden bir Müslümanın teslim edilmesi istendiğinde devletini feda ederek şöyle diyordu: “Vallahi, bir inek bizden sığınma talebinde bulunsa ona eman veririz. Hal böyleyken bizimle senelerce cihad etmiş muvahhid mü’minlere nasıl eman vermeyiz? Onları teslim mi edeceğiz! Vallahi, onlardan birinin tırnağını dahi Amerika’ya teslim etmem!” Bunun bedelini de kaçak olarak yaşayarak, çocukları, kabilesi ve tâbileri öldürülerek, devlet başkanı konumundayken aranan biri durumuna düşerek ödedi. Bush onu tehdit ettiğinde Molla kesin ve dağlar gibi sabit bir şekilde dedi ki: “Bize Allah da bir vaatte bulundu, Bush da. Görelim bakalım bu iki vaatten hangisi gerçekleşecek?!”
Hiç medyanın parlattığı “rol modeller” içinde devletini feda eden ve dünya sistemine bu şekilde meydan okuyan bir devlet başkanı var mı?!
4. Milyoner Üsame bin Ladin… O ki yüz milyonlar değerindeki servetini mustazafları (ezilenleri) müdafaa etmek için harcadı. Hastalığına rağmen dağlarda dolaşarak rahat yatağını, yüksek binaları terk etti. Bazı yaptıklarını tasvip etmek ya da hatalı görmek hususunda ayrıntılara girmeden düşünelim, bu yapılanda bir kahramanlık, bir samimiyet, bir fedakârlık yok mu? Bugün Batı Dünyası’nın milyarderleri içinde -kendi dininden bile olsa- mustazaflara yardım etmek için bunu yapan biri var mı?
5. Nusayri zindanlarında 2o yıla yakın kalan sonra da Şam olaylarıyla birlikte hapisten çıkan âlimler. “Bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler.” (Âl-i İmran 146) Aksine şimdi onlar halklarını İslâm’ın özgürlüğüne, adaletine, merhametine doğru götürüyor ve cihadlarını herhangi bir tarafın siyasi çıkarı için kullanmasına ve manipüle etmesine karşı ellerinden geleni yapıyorlar.
Ümmetimiz içinde böyleleri mi var? Evet. Hem de çok. Ama sizler onları bilmiyorsunuz… Çünkü onlar Cezira kanalının kendilerine ilk 4 haber arasında özel yer ayırmadığı kişiler. Yine onlar kendileri için şu türden bayağı, sıkıcı halen görmeye devam ettiğimiz haberlerin de yapılmadığı kişiler: Mesela ölümü üzerinden 9 yıl geçen Yaser Arafat’ın zehirlenmesi. “Zehirlendiği kesinleşti”, “Yok, hayır tam kesinleşmedi” “Zehrin türü hakkında son İsviçre raporu yayınlandı” “Ölümüne sebebiyet veren zehir hususundaki gelişmeleri tartışmak için bir basın toplantısı düzenlendi” “Uluslararası mahkemenin zehirlenme raporu hakkındaki kuşkusu” ve diğerleri!
6. Şimdi de savaş dünyasını ve uluslar arası sistemi bir tarafa bırakarak davet çalışmaları ve hayır işlerinde dev bir şahsiyet olan Kanada mezunu, Kuveytli Doktor Abdurrahman Semit’e geçelim. O klinikleri, lüks ofisleri terk ederek hayatını Afrika’da dolaşarak, hem kendi servetini, hem de yardımseverlerin bağışlarını Afrika halkını İslâm’a davet etmek, onları yedirmek, giydirmek için harcayarak geçirdi. Davetçiler, Semit’in çalışmaları ile milyonlarca kişinin İslâm’a girdiğini, milyonlarcasını ölümden, açlıktan, hastalıktan kurtardığını, Afrika’da yaptırdığı binlerce mescidi ve açtırdığı kuyuyu anlatıyorlar. Dr.Semit de hayır çalışmalarıyla ilgili kasetler yayınladı. Onlardan biri “Ellerimin arasında öldüler” adlı kasetidir ki orada Afrikalı çocukların acılarından bahsediyor.
Aslında kâfirleştiren ama adları Hıristiyanlaştırma olan misyoner kuruluşlar doktorun çalışmalarının terör kapsamında olduğu (!) bahanesiyle Afrika’da dolaşmasını yasaklayıncaya kadar o çalışmalarına devam etti. Hâlbuki bu kuruluşlar Afrika’da serbestçe hareket edebiliyor, eğlenebiliyorlar, hatta yanı başımızda Suriyeli mültecilerin çadırlarında bile!
Niçin, henüz vefatının üzerinden 4 ay geçen Dr.Semit anılmaz ve Müslüman nesiller onu bilmezken, Hıristiyan “Rahibe Teresa”nın cömertliği ve insaniyetini birçok defa duyuyoruz?!
Daha pek çok örnek var.
İşte ölüp gittikten sonra hiçbir nasipleri olmayacak kimseleri medya bu şekilde yüceltirken, hakiki rol modelleri de diri diri toprağa gömüyor!
Arzın leşlerinin üstüne çıktığı deniz gibi
Ki inciler onun kumlarının en altında gizlidir
Şu an yaşayan insanlar arasında belki bu zikrettiklerimizden daha hayırlı ama hayatları mercek altına alınmayanlar da var. İşte Müslüman nesiller aşağılık duygusuna kapılarak ve kendilerini hor görerek, İslami kimliklerinden utanıyorlar. Yüksek mertebelere erişmek hususunda gayretleri geriliyor ve kâfir, ateist ve ineğe tapanlar arasında rol modellerini aramaya başlıyorlar!
Sonra da kargaca sesler yükseliyor: “Ey milletlerin cehaletine güldüğü ümmet” “Ölü İslam ümmeti” gibi ve insanları sadece ümitsizliğe ve olumsuzluğa sevk eden diğer sesler.
Rol model krizine karşı ne yapabiliriz? Başka bir konuşmamızda da bundan bahsetmeyi Allah’tan diliyoruz.
Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun.
Tercüme: Kulliyetu Neva
PAYLAŞIM İÇİN TEŞEKKÜRLER….
Amerika Stratejik Planlama Merkezi RAND, 2005 yılında Müslüman ülkelerde “Demokratik İslam”ın revaç bulması ve “Radikal İslamla” savaş için Amerikan yönetimi için pratik adımlar koyan “Demokratik sivil İslam” başlıklı bir araştırma yayınladı. 63.sayfada geçtiği üzere tavsiyelerinden bazıları şöyle: Medya platformlarını Kur’an-ı Kerim’de, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatında ve Şeriatın hükümlerindeki bazı kısımları eleştiren, kendilerini “ılımlı Müslümanlar” olarak isimlendiren kişilerin emrine vermek. Yine onların “pörsümüş geleneklere” ve “eski adetlere” -ve beraberinde de Din’e (!)- karşı ayaklanan kahraman rol modeller gibi lanse edilmesinin gerekliliği.
***
https://vimeo.com/196939999
https://vimeo.com/214984923
Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir.
http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb