Misyonerken Neden Müslüman Oldum?
Misyonerken Müslüman olan Fuad’ın kendi dilinden hikayesi…
“Sana ne oldu?” bu genellikle İslam’ı kabul etmemden sonra çevremdekilerin bana gösterdikleri ilk tepki ve sordukları ilk soruydu. Doğrusu onları çok da suçlayamam. Çünkü din değiştirmesi muhtemel en son kişi bendim. Kiliseden dışarı çıkmayan bir papazdım. Hıristiyanlığa dair en katı değerlere sahip kişiyi sorsalar, sanırım beni gösterirlerdi.
Seçkin bir papaz okulunu bitirdim. Kısa bir süre sonra Suud-i Arabistan’da çalışmış İslam’ı kabul etmiş bir bayanla tanıştım. Ona İslam’da kadına nasıl davranıldığını sordum. Cevabı benim beklediğim gibi değildi. Aldığım olumlu cevap beni çok şaşırttı. Gerçekten de beklediğimden çok farklı bir cevap almıştım. Bu yüzden bu bayana Allah ve Hz. Muhammed ile ilgili sorular sormaya devam ettim. Bu kişi beni, sorularıma daha iyi cevaplar alabileceğim bir İslam merkezine götürebileceğini söyledi.
İslam bize kötü ve şeytani bir din olarak gösterildiği için İsa’ya bizleri bu dinin şeytani ruhlarından koruması adına dualar ediyorduk. Aldığım katı eğitim sonrasında onların samimi yaklaşımlarını görmek beni çok şaşırttı. Çünkü herhangi bir gözdağı, herhangi bir usanç, psikolojik baskı veya etkileme olmaksızın tamamıyla doğruyu ve özü yansıtıyorlardı.
Bana, birkaç kitap verip eğer herhangi bir sorum olursa onları bürolarında bulabileceğimi söylediler. O gece bana verdikleri bütün kitapları okudum. İlk kez İslam’la ilgili, bir Müslüman tarafından yazılan bir kitap okuyordum. Bizim okuduğumuz ya da bize okutulan İslam’a dair kitapların hepsi Hıristiyanlarca yazılmıştı. Ertesi gün, üç saat boyunca bürodakilere sorular sordum. Ta ki Müslümanlığın Hıristiyanlığa geçiş konusunda neden bu kadar katı olduklarını anlamamı sağlayan bir kitabı okuyana kadar. Bir hafta boyunca her gün bu işe devam ettim. Neden böyleydi peki? Bence onlara İslam’da sunulan hiçbir şey yoktu. Allah’a kalpten bağlılık, günahların bağışlanması umudu, selamet ve sonsuz yaşam sözü vardı.
Doğal olarak ilk sorum Allah’ın tanrısallığıyla ilgiliydi. Müslümanların ibadet ettiği Allah nasıl bir tanrıydı? Hıristiyan olarak bize öğretilen, Müslümanların Allah’ının başka bir tanrı, sahte bir tanrı olduğuydu. Ama aslında O, herşeyi bilen, her şeye gücü yeten be herşeyi verebilen, tek ve eşi benzeri olmayandı. Kilisenin ilk üç yüz yılında, Müslümanların da inandığı şekliyle, İsa’nın peygamber ve öğretici olduğunu öğreten piskoposların var olması oldukça ilginçtir. Bizans imparatorluğu, Hıristiyan olduktan hemen sonra teslis öğretilerini tanıtmaya ve yaymaya başladı. Hıristiyanlıkla ilgili hiçbir şey bilmeyen ve bu dini kabul eden Bizans imparatoru aslında Babilliler zamanına dayanan dinsizlik kavramını tanıttı. Sadece şunu belirtebilirim ki teslis kavramı ne İncil’in herhangi bir versiyonunda ne de Yunanca veya İbranice yazılan orijinallerinde vardır.
Diğer bir önemli sorum da Hz. Muhammed ile ilgiliydi. Kimdi bu Muhammed? Hristiyanların İsa’ya dua ettikleri gibi Müslümanlar Hz. Muhammed’e dua etmiyorlardı. O bir ilah değildi ve bu nedenle ona dua etmek yasaklanmıştır. Biz, dualarımızın sonunda onun kutsanmasını istiyoruz. Ayrıca aynı dileği onun gibi İbrahim için de istiyoruz. O, son peygamber ve son haberci. Aslında ondan bu yana on dört asırdır başka bir peygamber gelmedi. Yahudilere gönderilen Hz. Musa’nın veya Hz. İsa’nın mesajlarına karşılık, Hz. Muhammed’in mesajları tüm insanlar içindir. Ama bu mesaj, Allah’ın gönderdiği önceki mesajla aynıydı: “Sizin yüce Tanrınız, tek Tanrıdır ve benden başka hiçbir Tanrı olmayacaktır.” (Taha 20: 14)
Dua etmek Hıristiyanlık yaşamının çok önemli bir parçası olduğu için Müslümanların da nasıl dua ettiklerini öğrenmek istiyordum. Hıristiyanlar olarak Müslümanlığın bu yönünden habersizdik. Bizler sadece Müslümanların içinde Tanrı’nın olduğu ve onların bu sahte Tanrı merkezi olan Kabe’yi selamladığını öğrenmiştik. Ama bu dua etme şeklinin tanrı tarafından buyurulduğunu öğrenince tekrar bir şaşkınlık yaşadım. Dua eden kişinin sözleri övgü dolu ve coşku vericiydi. İbadet eden kişinini temizliği dahi Allah’ın buyruklarına göreydi. O bize kendisine nasıl yaklaşabileceğimizi zaten söylüyordu.
O haftanın sonunda sekiz yıllık resmi ilahiyat çalışmalarımın ardından, mantık olarak da İslam’ın doğruluğunu kavradım. Fakat, o zaman İslam’ı henüz kabul etmemiştim, çünkü onu tam olarak kalbimde hissetmiyordum. Dualarıma, İncil’i okumaya ve İslam merkezindeki derslere devam ettim. Tanrı’nın yolunu araştırmak ve sorgulamakta kararlıydım. İnsanın dinini değiştirmesi kolay değildir. Eğer kaybedilecek bir kurtuluş, bir selamet varsa ben onu kaybetmek istemiyordum. Günden güne yeni şeyler öğreniyor ve öğrendiklerime şaşırıyordum. Bu, Hıristiyanlarca bana öğretilen İslam inancına hiç benzemiyoru. Yüksek lisans yaparken, İslam alanında yetkin olan ve çok saygı duyulan Hıristiyan bir hocam vardı. Ama onun İslam ve Hıristiyanlıkla ilgili öğretilerinin çoğu yanlıştı. O ve onun gibi bir çok Hıristiyan samimi; ancak aslında hatalıymış.
2 ay sonra, Tanrının yönünü bulayım diye bir kez daha dua ettikten sonra, içimde garip şeyler hissettim. Önce oturdum. Bu Allah’ın adını telaffuz ettiğim ilk andı. Daha sonra “Allah’ım, sen tek ve gerçek Tanrı’sın” dedim. İçime huzur doldu ve o günden bu güne İslam’ı kabul ettiğim için hiç pişmanlık duymadım. Bu karar aniden ve kolayca verilmedi.
O sıralar iki dini okulda çalıştığım için işimden kovulmuştum. Çevremdekilerden kabul görmemiş, eşimin ailesince reddedilmiştim ve çocuklarım tarafından yanlış anlaşılmıştım. Kendi ülkemde, kendi devletim bana şüpheli gözlerle bakıyordu. Eğer şeytanı güçlere karşı beni ayakta tutan inancım olmasaydı, bunların hiç birine katlanamazdım.
Allah’a şükürler olsun ki Müslümanım, Müslüman olarak yaşayacağım ve Müslüman öleceğim inşallah.
“Neden Müslüman Oldum” adlı kitaptan alıntılanmıştır.
gencmuslumanlar.com