Suriyeli Muhacire Ensarca Bakış
Ne var Suriye’de?
2011’de Suriye’nin Dera şehrinde başlayan ayaklanmaların bir savaşa dönüşmesi kuşkusuz herkesi derinden üzdü. Ümmetin Osmanlı sonrası zamanlarına bakacak olursak zaten durum pek de iç açıcı gözükmemekte. Manda rejimleri altında ezilen, Batılı olmak için canını veren, İslam’ı siyasetten uzaklaştırmaya çalışan zihniyetler ve halkına zülmeden zalimler…
Bugün için dünya siyasetinde en çok konuşulan konu Suriye’deki iç savaş. Kimileri vekalet savaşı, kimileri iç savaş dese de orada bir savaş var, katliam var. Şam var, Rakka var, Halep var, bebek var, çocuk var, anne var, hamile var, dede var, nine var, daha neler var. Bir yanda zalim bir zihniyet var. Pazar yeri, hastane, camii bombalayan kafir var, bir yanda enkazdan çarşafıyla çıkıp erkek eline değmemek için iyiyim diyen mücahide kadın var. Yani ortada imanla küfürün savaşı var. Ta ilk günden beri süren. Adem aleyhisselam zamanından bu zamana kadar süren savaş. Bir yandan inanan ve cenneti, Allah’ın rızasını arzulayan müminler, bir yanda nefsini arzulayan, cehennemi isteyen kafirler. Son güne kadar sürecek olan bu savaşı, mücadeleyi kazanacak olanlar Allah için sabredenler ve namaz kılıp cihat edenler olacaktır Allah’ın izniyle.
Neden Suriye?
Dünya üzerindeki bütün mal, mülk Allah’ındır. O dilediğini dilediği şekilde yapmaya kadirdir. Dünya üzerindeki herhangi bir toprak parçasında bir zalim masuma zülum ediyorsa oraya Müslüman yardım etmelidir. Tarihte Osmanlı bunu birçok defa yapmıştır. Fakat nerede en çok zülum varsa orası bizim önceliğimiz olmalıdır. Neresi bize daha yakınsa, nereye daha çok yardım edebiliyorsak, nereye daha kolay yardım edebiliyorsak orası bizim önceliğimiz olmalıdır. Suriye’deki zülum bize yardıma en muhtaç yerin Suriye olduğunu anlatıyor.
Zaten Suriye, Şam’ı ile, Halep’i ile ümmet-i Muhammed için çok önem arz etmektedir. Bizde var gücümüzle Suriye’ye yardım etmeliyiz.
Hicret 2011
Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Mekke’den Medine’ye hicret etmişti. Hepimiz bunu duymuşuzdur. Allah’ın elçisi sallallahu aleyhi vesellem ve ashab-ı kiram Medine’ye gittiklerinde hicret eden yani muhacir oldular. Medine’deki Müslümanlar ise yardım eden yani ensar oldular. Ensarlar muhacirlere kapılarını açtılar, yemeklerini verdileri, hayatlarını birleştirdiler, kardeşten öte oldular. Çünkü onları bir araya getiren bir duygu vardı. Belki de duygudan daha da öte bir durum: İman. Allah resulu sallallahu aleyhi vesellem onlarla birlikteyken, cennetle müjdelenenlerle birlikteyken kafire karşı savaşmak onların imanını arttırdı. Tek bir grup oldular. Ona da ümmet-i Muhammed dediler. Medine’de, Mekke’de dünyada nerede Müslüman varsa, etiketine, rengine, cüzdanına bakmadan ümmet-i Muhammed’e üye oldu. Samimi bir şekilde ensar muhacire yardım etti yıl 622 idi. Bugün 2016. 2011’den bugüne Suriye’den akın akın insanlar ülkemizde hicret etmekte ve muhacir olmaktalar. Bizlerde bu durumda ensar olmaktayız. Yani bizler yardım muhtaç iman kardeşlerimize yardım etmek zorundayız. Bunu bir zorundalık olarak değil de gönüllü olarak yapmalıyız. Zaten asıl ecir burada olsa gerek..
Ne yapmalı, ne yapmamalıyız?
İman etmiş olup da Türkiye’de yaşayan her birimizin, Suriyeli kardeşlerimize/ muhacirlere karşı görevlerimiz bulunmakta. Ensar olarak onlara nasıl davranmalıyız, ne yapmalıyız, ne yapmamalıyız? Bu ve benzeri soruların cevabı Allah resulu sallallahu aleyhi vesellem ve ashab-ı kiramı anlamak ve onların hayatını yaşamaktan geçmektedir. Yani Allah resulu sallallahu aleyhi vesellemin sokakta attığı adım olmalıyız. Ne yaptıysa yapabildiğimiz kadar yapmalı ona benzemeliyiz ki Allah resulu sallallahu aleyhi vesellem gibi düşünmeyi öğrenelim ve Allah bizim çabalarımızı boşa çıkarmasın. Madem Suriyeliler mühacir bizler ensarız, o zaman neler yapmalıyız, neler yapmamalıyız kısaca bir göz atalım.
1- İlk olarak birer Müslüman olarak hiçkimseyi hakir görmemeliyiz. Kimseyi aşağılamamalıyız. Bir kimsenin diğer bir kimseden üstünlüğü hepimizin bildiği gibi ancak ‘takva’ ile olur. O da kalpte olur. Onu da Allah’a şükür hiçbirimiz bilemeyiz. Dolayısıyla muhacir kardeşlerimizi vatanlarını bırakıp buralara geldikleri için ‘Vatan haini’ olarak nitelendirmemeliyiz. Nitekim buraya hicret edenlerin hangi sebepten dolayı geldiklerini bilmemekteyiz. Savaşın getirdiği kaos ortamında içecek su bulamazken, nereden silah bulup da savaşsın bu insanlar diye de düşünmemiz gerekir. En azından iyi zanda bulunmamız gerekir. Aynı şekilde hiçbir kardeşimizi ‘dilenci’ defol buradan diyerek kovmamalı, gururunu kırmamalıyız. Nitekim Duha suresinde Allah Azze ve Celle yetimi hor görmeyin diye uyarıda bulunuyor. Yardım etmek istemiyorsak dahi sessizce kenara çekilmeliyiz. Diğer bir nokta ise muhacir kardeşlerimize ‘hırsız ve fuhuş muamelesi’ yapılması ki bu asla ve asla ensara yakışmaz. Bir Müslüman bir olay hakkında kesin ve kesin bir ilimi, bilgisi yoksa o konu hakkında kesin konuşmamalıdır. Eğer eksik veya yanlış bilgi aktarırsa bundan sorumlu olacaktır. Suriye’den gelenler hırsızlık, fuhuş yapıyor demek bu kötü işleri yapmayan kardeşlerimizin hakkına girmek olacaktırki Allah’ın karşısına kul hakkı ile çıkmak bizim için çok zor olur.
2. Allah bizi onlarla, onları bizle sınıyor. Cennet ödül cehennemde ceza ise hayat da bir sınav olarak karşımıza çıkıyor. Ve Allah sevdiği kullarına cennette yüce makamlar vermek için her bir kulunu sınıyor. Bu sınav hayatın her anında, her yerinde oluyor. Bugün için Suriye’de kafirin bombasıyla sınanan Müslüman’ın, Afrika’da susuzlukla sınanan Müslüman’dan veya Türkiye’de sokaktaki zinayla sınanan Müslüman’dan ‘sınav’ açısından hiçbir fark yok. Kimisi açlıkla sınanırken Allah’tan yardım isteyip sabrediyor, kimisi tokken sokaktaki çıplaklıkla sınanırke Allah’tan yardım isteyip sabrediyor. Allah ne de güzel kulunu sınıyor. İşte Suriyeli kardeşlerimizle bizi, bizle de Suriyeli kardeşlerimizi Allah cennetine koymak için sınıyor.
3. Zahmette rahmet vardır, yardım etmek boyun borcudur. Kolay olmayan işin arkasından Allah kolaylıklar açar. Zor görünen bir işte sabrederek daha çok ecir kazanılır. Nitekim yardım etmek bazı anlarda zor olabilir, ama zor anda yardım etmek normalde yardım etmekle aynı değildir.
4. Aynısı bize olsa kimse kapısını açmaz demek ensara yakışmaz. Belki de en çok duyduğumuz tepki bu olsa gerek. Türkiye’de iç savaş olsa kimse kapısını açmaz.. Bunu söyleyen kardeşlerimiz yaptıkları işlerde Allah rızasını tam anlamıyla anlamamış olsa gerek. Allah muhafaza ülkemizde bir iç savaş olsa bize kimse kapısını açmasa diye düşünerek Allah rızası kazanılmaz. Biz Suriyeli kardeşlerimize veya başka ülkelerden gelen kardeşlerimize aynı durum bizim başımıza geldiğinde kapılarını başkaları bize açsın diye yardım etmiyoruz, biz bizlere herşeyi veren Allah’ın rızası için kardeşlerimize yardım ediyoruz.
5. Gitsin çalışsın, iş mi yok ülkede demek ensara yakışmaz. Türkiye’de milyonlarca işsiz varken bir de Suriyeliler geldi demek ne kadar acı. İşçi fiyatlarını düşürmelerinden dolayı yakınanlar ne kadar acı bu durum. Müslüman bir ülkeye huzur içinde kardeşleriyle yaşamaya gelenlere normal işçiye verilen işçi ücretinin belki yarısını bile vermeyen işverenler, size o işi veren Allah sizden bunun hesabını sormayacak mı? Bazıları Suriyeli bu 5 lira versen de çalışır diyerek hak yerken, bazıları da Suriyeli bu buna iş yok diyerek hak yemekte. Bunlar ensara yakışmaz.
6. Kimsenin oturmayacağı depoları milyarlara kiraya veren zihniyetten ensar olmaz. Bir diğer utanç verici nokta kiralık ev konusu. Suriye’den gelen kardeşlerimizin oturduğu evlere bakacak olursak, normalde depo için kullanılan veya çok eski binalar görmekteyiz. Ve işin ilginç tarafı bu evleri nasıl olsa Suriyeliler kiralamak zorunda, diğer evleri kiralayacak durumları olmadığı için mecbur durumda olmalarını suistimal eden ve kat kat fiyatlara depoları kiralayanlardan da ensar olmaz, Allah’a hesap vereceklerini de unutmasınlar.
7. Bizler Allah resulu sallallahu aleyhi vesellemin ümmetiyiz, bugün madden aramızda olmasa da sünnetiyle aramızda yaşayan bir peygamberimiz varken, onlarca fakiri doyurun, yetimi hor görmeyin ayeti varken nasıl olur da bir Müslüman Müslüman kardeşini hakir görür? Bizlerin yapması gereken Kur’an ve sünnete uygun yaşayarak yardım etmektir. Sahip olduğumuz hiçbir şey bizim değilken, nedir bu açgözlülük, bencillik? Nerede efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in sünneti? Nerede Ömer bin Hattab (Allah ondan razı olsun) onun adaleti, nerede Ebubekir’in ( Allah ondan razı olsun) Allah yolunda harcadıkları ve zihniyeti? Biz Allah resulu sallallahu aleyhi vesellem ve ashabı neredeyse oradayız, o ki sallallahu aleyhi vesellem herşeyini Allah yolunda harcamış biri, ve ashabı bugün yaşasa nasıl adım atardı, nereye nasıl yardım ederdi bir düşünmemiz gerekir? Sofrada bir fakir olmadan yemeğe başlamayan ashabı kiramdan mahallesindeki Müslüman kardeşini hor görüp kovan Müslüman nesle neler kaybetmişiz.
Allah bizlere tekrar Allah resulu sallallahu aleyhi vesellem’in sünnetine yapışmayı ve razı olduğu kullar gibi yardımlaşmayı nasip etsin. Alemlerin rabbi Allah’a başta ve sonda hamd ve senalar olsun.
Mehmet Rakipoğlu