Dinimizde, her insanın borçlu olduğu iki temel sorumluluğu vardır. Allah’a borçlu olduğumuz bir sorumluluğumuz var. Ve diğer insanlara borçlu olduğumuz bir sorumluluğumuz var. Bu, kendi ailenizle başlar, ailenizin farklı üyeleri, sonra komşularınız ve sonrasında geniş çapta insanlık. Allah’a neyi borçlu olduğumuzu konuşmak aslında daha kolay. Çünkü Allah’a borçlu olduğumuz şeyler açık, net ve basit. Ve Allah her zaman adaletli. Yani en azından bir tarafta adaletsizlik gibi bir ihtimal yok. Ve o, Allah. Yani O’ndan beklentiler verildiği zaman hiçbir şekilde tartışma, anlam belirsizliği ya da karmaşıklık yok.
Ama insanlar arasındaki bir ilişkiden bahsettiğinizde; mesela iş veren ve işçi arasındaki ilişki ya da anne/baba ve çocuk arasındaki ilişki ya da eşler, kardeşler arasındaki ilişki… Bu ilişkilerden herhangi biri ile ilgili konuştuğunuzda, bir ya da her iki tarafın bir şeyleri yanlış yapma olasılığı var. Burada siz kendi payınıza düşeni yapıyorsunuz, kendi sorumluluğunuzu yerine getiriyorsunuz. Ama karşı taraf kendi paylarına düşeni yapmıyor, kendi sorumluluklarını yerine getirmiyor. Ve bu olduğu zaman, sizin “Onlar kendi paylarına düşeni yapmıyorlar. Ben neden kendi payıma düşeni yapayım ki?” demeniz çok yaygın görülen bir eğilimdir. Allah ile olan ilişkimiz aslında çok temel, çok basit ve anlaşılır. Aslında yanlış yapma ihtimali sadece bende var. Bu yüzden O’nunla ilişkimize insan tarihindeki ilk duayla başlıyoruz: “Rabbena zalemna enfusena ve inlem teğfirlena ve terhamna le nekunenne minelhasirin. (A’raf, 7:23)” “Rabbimiz biz kendimize zulmettik. Eğer Sen bizi bağışlamaz ve bize merhamet göstermezsen, kaybedenlerden oluruz.”
Allah’ın yanlış yapması gibi bir ihtimal yok. “ve ma zalemuna velakin kanu enfusehum yazlimun (Bakara, 2:57)” “Onlar bize zulmetmediler. Ancak kendilerine zulmediyorlardı.” Allah insanlara asla zulmetmez. “ve ma ene bi zallamin lil abid (Kaf, 50:29)” Diğer taraftan, bu giriş kısmında söylediğim gibi, insanlar karmaşıklar. Ve diğer bütün ilişkilerimiz karmaşıklar. Olan şu ki; bunlar çok önemli şeyler. Ve Allah’ın karşısında durduğumuzda bize sorulacak şeyler bunlar. Allah ile olan ilişkinizi düzelttiğinizde, diğer bütün ilişkilerinize karşı bir sorumluluk hissi oluşur. Başka bir deyişle, demeye çalıştığım şey şu; eğer Allah’a karşı çok iyi ama anne-babanıza karşı çok kötüyseniz; bu, Allah’a karşı hâla çok kötü olduğunuz anlamına gelir. Allah size anne-babanıza karşı, eşinize, çocuklarınıza, kardeşlerinize, insanlığa karşı sorumluluklar verdi. Eğer o sorumlulukları yerine getirmezseniz o zaman Allah’ın size vermiş olduğu sorumluluğa riayet etmemiş olursunuz. O yüzden aslında o hakları ve yükümlülükleri de elimizden gelen en iyi şekilde yerine getirmemiz gerekiyor.
Ama bunun hakkında konuşmak o kadar zor ki. Bunun hakkında konuşmak zor çünkü mesela bu hutbeyi ebeveynlerin hakları hakkında veriyor olsaydım, dinleyenler arasında, dünyanın değişik yerlerinde anne-babaları tarafından istismar edilmiş çocuklar olacaktır. Bu bir gerçek. İyi ebeveyn olmamış olan anne-babalar var. Bu bir gerçeklik. Ebeveynlerine karşı ne kadar iyi olman gerektiğiyle ilgili o dersi duyunca kendilerine diyorlar ki: “Bekle. Ama onlar benim için hiçbir şey yapmadılar. Ne yaptılar ki? Aslına bakarsak beni istismar bile ettiler.” Fiziksel olarak, duygusal yönden istismar eden anne-babalar var. Manen istismar eden ebeveynler var. Gerçekleşen her türlü istismar var. -“Neden her şey onların lehine oldu?!” Yani birisi sadece bir tarafı dinlediğinde üzülüyor. -“Nasıl olur da diğer taraf hakkında konuşmazsın?!”
Benzer şekilde, eğer bugünkü hutbede kocaların hakları hakkında konuşuyor olsaydım o zaman birçok bayan üzülürdü. -“Peki ya bizim tarafımız? Ona neden bunca hakkı vereyim? O ne yaptı ki?” Ve eğer bunu erkekler için yapıyor olsaydım ve “Bunlar, bayanlara karşı olan sorumluluklarımız.” deseydim; o zaman da erkekler üzülürlerdi. -“Evet, tamam benim bütün bu sorumluluklarım var ama o her zaman her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor. Ama onun hakkında hiçbir şey söylemiyorsun.” Ne yapmamız gerekiyor? Bu hakların ve sorumlulukların herhangi biri hakkında konuşurken ne oluyor biliyor musunuz? Her zaman savunmadayız. -“Bekle, bu eşitliği dengeleyecek misin?!” Bahsetmek istediğim ilk şey buydu.
Bugünkü hutbe aslında erkeklerin sorumluluklarıyla ilgili. Ve bu, bazı erkekleri gerçekten çok üzecek çünkü “Bayanlar hakkında hiçbir şey demedin.” diyecekler. İnşaAllah buradaki bir sonraki hutbem bayanlar hakkında olacak. Onları da aynı şekilde üzeceğim. Söz veriyorum. Olan şu ki, çok doğal ve bana göre iblisin kendisi tarafından desteklenen bir eğilim var: bize sorumluluklarımızı unutturuyor ve bize sürekli haklarımızı düşündürtüyor. Sorumluluklarınız hatırlatıldığında, kendinize diyorsunuz ki: “Haklarımı elde edemiyorum. Neden sorumluluklarımı düşüneyim ki?” Sürekli haklarınız için endişeleniyorsunuz. Bunun bir sonucu olarak, sorumluluklarınız hakkında daha az endişelisiniz. Bu iki şey birbirinden bağımsızlar. Bunun zor olduğunu biliyorum. Bunu yapmanın çok zor bir şey olduğunu itiraf edenlerin ilki ben olurdum. Yani sadece sorumluluklarınız hakkında düşünüp haklarınız hakkında düşünmemek. Haklarınız var. Ama sorumluluklarınız, sadece haklarınız karşılandığında yerine getireceğiniz şeyler değildir. Öyle değil. Bunlar birbirinden bağımsız iki şey. Özellikle adalet konusunda. Özellikle Allah’ın (azze ve celle) karşısında nasıl duracağımız konusunda.
Eşler arasındaki ilişkiyi tanımlayan belli bir kelimenin anlamıyla başlamak istiyorum: “erricalu kavvamune alennisa (Nisa, 4:34)”. Allah’ın Nisa Suresinde kullandığı kelime şu: erkekler kadınlar üzerinde kavvam’dırlar. Kavvam kelimesi çok sıra dışı bir kelime. Bu birimin nasıl işlemesi gerektiğinin temeli bu kelime gibi gözüküyor. Erkeklerin bayanlara neleri borçlu olduğu ve bayanların erkeklere nasıl davranması gerektiği bu bir kelimenin içinde belirlenmiş. Bu uzun bir ayet. Ayetin devamında gelen her şey bu ifadenin gölgesinde.
Bu hutbe aslında o ifade ile ilgili: erricalu kavvamune alennisa. O temel kelime -kavvam- bizim için ne ifade ediyor? Kavvam kelimesi Arapçadaki kıyam kelimesinden geliyor: ayakta durmak. Birkaç anlamı var. Arapça dilinin çok değişken bir kelimesi. Bu kelimeyi kullanması, Allah’ın çok güçlü bir seçimi. Kullanılabilecek olan başka birçok kelime var. Ama bu kelimeyi özellikle eşsiz yapan şeylerden biri şu: kökenini Allah’ın isimlerinden biriyle de paylaşıyor. Allah’ın Ayetel Kursi’deki ismi şu: Allahu la ilahe illa huva (e)lhayyu (e)lkayyum. El-Kayyum kelimesi aslında kavvam kelimesi ile aynı kökenden geliyor. Buna bir nedenden ötürü dikkatinizi çekiyorum. Dikkatinizi çekiyorum çünkü Allah’ın ismi -Kayyum- kullanıldığı zaman o ismin güzelliğini takdir edebilmemiz için o ismi bütün anlamlarıyla anlamamız gerekiyor. Ayrıca o ismin kendisi şimdi kutsal olmuş oluyor. Ve bazı anlamları çıkartmak ya da orada olmayan anlamlar eklemek hakaret gibi olur çünkü o kelime kutsal. O kelime, Allah’ın isimlerinden biri. O kelimeden, bizim yapmamız gerekeni belirten bir isim türüyor. Onlardan ilki: kıyam, ayakta durmak demek. Yani oturmamak. Ama bundan aktivite anlamını anlıyoruz. Yani sürekli bir şeyle uğraşan birisi. Hiç pasif olmayan birisi. Hani otomatik pilot ya da arabanızda hız sabitleyici sistem vardır ya. Yani bir makine var. Onu başlattığınızda artık kendi kendine çalışıyor. Sürekli onu çalıştırmanıza gerek yok. Biz bundan bahsetmiyoruz. Bunun tam zıddından bahsediyoruz: kendiniz aktif bir şekilde uğraşmadıkça çalışmayan bir şey. Sadece açma düğmesine basıp bırakıp gidemezsiniz.
Biraz komik ama etimolojide bunu çok eski bir şiiri kullanarak açıklıyorlar. Bir köle var. Eskiden kölelik sistemi vardı. Bu köle satılmak üzere. Satılmak üzereyken ‘Lütfen beni satın almayın’ diyor. Ve bu ifadeyi söylüyor, diyor ki: ‘Beni satın almayın çünkü eğer karnım açsa, çok sinirim bozulur. Hiç aktif olmam. Hiçbir şey yapasım gelmez. O yüzden özellikle ben açken bana hiçbir iş yaptıramayacaksınız. Eğer güzel yemek yemişsem, o zaman da uyumayı seviyorum.’ ‘Açken hiç aktif değilim’ derken ‘kavmen’ kelimesini kullandı. Burada size söylemeye çalıştığım şey şu; bu kelimenin anlamları arasında sürekli olarak aktif olan birisi anlamı da var. Şimdi bu, bana ve sizlere ilişkilerle ilgili ilk ipucu.
Bu ilişki kendi kendine ilerleyecek bir şey değil. Aktif bir şekilde bu ilişkiyi devam ettirmeniz gerekiyor. Eşler arasında sevgi kendi kendine devam eden bir şey değil. Devam ettirilmesi, ilgilenilmesi, büyütülmesi gereken bir şey. Birisinin sürekli geri gelmesi gereken bir şey. Orada olduğunu varsayamazsınız. Kuruyabilir. Bitebilir. Bir şeyin affedildiği ya da kırgınlık hislerinin gittiği varsayımı… Gitmiyor. Kırgınlık kendi kendine gitmiyor. Ondan kurtulmak için çalışmanız gerekiyor. Onu düzeltmeniz gerekiyor. Yani aktif bir rol gerekiyor. Bazen insanlar aynı çatı altında yaşıyorlar ama yıllar boyunca birbirleriyle konuşmuyorlar ya da gerçek bir konuşma yapmıyorlar. -“Akşam yemeği nasıldı? İş nasıldı? Trafik nasıldı? Tamam. Şimdi televizyon izleyeceğim.” Ve yıllar geçiyor ama insanlar hiç sohbet etmemişler. Hiç ilişki kurmamışlar. Paylaştıkları tek şey bir çatı. Paylaştıkları tek şey bu.
Erkeklerin yapması gereken şey bu değil. Bir ilişkiyi geliştirmek için aktif olmak özellikle erkekler için zordur çünkü biz zaten çok fazla konuşmayız. Pasif olmayı seviyoruz. Bir iş gününden sonra eve gelip koltuğa oturup televizyon izlemek ya da telefona girmek istiyoruz. -“Ah, konuşmak istemiyorum.” Eşiniz gelip der ki: “Hey, günün nasıldı? Neler oluyor? Bana hissettiklerini söyle.” -“Bunu daha sonra yapabilir miyiz! Şu anda bunu yapmak istemiyorum.” Başlatanlar bizler değiliz. Ama başlatanlar bizler olmalıyız. Bu, ilk çıkarım. Kıyam aynı zamanda bağlılık/taahhüt demektir. Bu yüzden Kur’an’da bile Mekki Kur’an’da, Kabe’ye gelip, orada dikilip namaz kılmak çok zordu çünkü dövülebilirdiniz. Birisi karşısındaki bütün zorluklara rağmen namaz kılmak için kesin karar verdiğinde, bu durum için ‘kıyam’ kelimesi kullanılırdı. Benzer şekilde, Ashab-ı Kehf, bütün halkın önünde şehadet etmekten dehşete kapılmışlardı çünkü diğer herkes birden çok ilaha ibadet ederken onlar sadece bir tane ilah olduğuna şehadet etseler, katledileceklerdi. Müfessirlerin söylediği gibi: taahhüt etmek, bir şeye kendini adamak.
Erkeklerin bu ilişkiye kendilerini adamaları gerekiyor. Burada, bu hutbeyi vermemin gerçek nedeni bu. Bu anlamları biraz hızlı geçeceğim ve sonrasında varmak istediğim temel kısma geleceğim. Kıyam aynı zamanda sebat -değişmezlik- demektir. Ve ondan aslında ‘kivam’ kelimesi geliyor. Bir binanın sütunu da ‘kivam’dır. Bir şeyi bir arada tutan şey. Devam ettiren, her zaman güvenebileceğiniz şey. Bir evin içinde mobilyalar hareket edebilir. Duvarlar hareket edemez. Sütunlar hareket edemez. Sütunlar sabit olmak zorundadırlar. Ailelerimizdeki bayanlar için biz sabit olmalıyız. Biz kararsız olamayız. Dün şunu dedin. Bugün bunu diyorsun. Dün, bunda bir sorun olmadığını söyledin. Bugün, sorun var. Kararsız olamazsınız. Sabit olmanız gerekiyor. Bu, ‘kivam’ kelimesinden bir başka çıkarım.
Ve son olarak benim en sevdiklerimden, ondan ‘kiime’ kelimesi geliyor. ‘Kiime’ aslında ‘değer’ demek. Kavvam olan bir erkek, aslında eşine onun ne kadar değerli olduğunu söylemekle sorumludur. Erkek, eşine değer verir. Onu takdir eder. Onu kabul eder. Ona güzel olduğunu söyler. Birçok erkek aslına tam tersini yapıyor. Ona; ne kadar şişman olduğunu, ne kadar çirkin olduğunu, ne kadar kısa olduğunu, ne kadar koyu renkli olduğunu, ne kadar çilli olduğunu vb. söylüyorlar. Ve bunu sürekli yapıyorlar. Onu aşağılıyorlar. Değerini küçültüyorlar. Onun zekâsına hakaret ediyorlar. -‘Allah’ım! Ne kadar da kötü bir şoförsün. Çok sinir bozucusun! Neden herkes gibi sağa dönemiyorsun ki? Neden bu şerittesin? Neden o şeritte değilsin?’ O ya da bu şekilde sürekli onu eleştiriyor. Ve kavvam, değeri uzaklaştırmak yerine değer veren birisidir. Eğer kadın, kocasının yanındayken aptalmış gibi hissediyorsa, kocasının yanındayken çirkin hissediyorsa, kocasının yanındayken değersiz hissediyorsa; o zaman o adam eşine kavvam olmuyordur. Bizim olmamız gereken şey bu: kavvam.
Şimdi, bütün bunlara belli bir sebepten dolayı dikkatinizi çektim. Ve o sebep şu: biz, daha iyi kocalar olmadan önce… Bu arada, bu ayet sadece kocalarla ilgili değil. ‘alennisa’ diyor. Bu yapmamız gereken şeyi annelerimiz, kız kardeşlerimiz, kızlarımız için yapmalıyız. Yani aslında daha da genişletilmiş. Sonrasında evlilik ilişkisi hakkında daha da özelleştirilmiş. Ama bu konuyu hutbe olarak gündeme getirme nedenim şu: yakın zamanda çok fazla seyahate çıktım. Ve seyahat ettiğim ve farklı topluluklarda konuşma yaptığım zaman şunu yaparım… Yakın zamanda Amerika Birleşik Devletleri ve biraz da Avrupa’daydı. Bir program bittikten sonra sadece insanlarla konuşmak için birkaç saat harcıyorum. İnsanlar bana geliyorlar ve her türlü sorular soruyorlar, endişelerini paylaşıyorlar. Çok fazla bir biçimde, gelip benimle konuşan hanımlar, eşlerinin ne kadar iyi eşler olduklarını ama kendi ailelerinin onlara kötü davranmasına izin verdiklerinden bahsetti. Bir başka deyişle, birleşik aile sistemiyle ya da başka bir şekilde yaşıyorlar ya da erkeğin hem hanımı var ama aynı zamanda anne-babası da var. Ve anne-baba, hanıma kötü davranıyorlar. Ve hanım buna katlanmak zorunda. Erkek ise diyor ki: “Ben bir şey yapamam. Onlar benim annem babam. Ne yapmamı istiyorsun? Onlar sana bir şeyler söyleyecekler ama sen sabırlı olmalısın çünkü ben her zaman annemin tarafını tutarım. Ben her zaman babamın tarafını tutarım. vb.”
Burada olan şey şu: iki sınır geçildi. Bir taraftan, koca olarak eşinize olan sorumluluklarınız. Onu ailesinden siz aldınız. Onu, anne-babasının korumasından siz aldınız. Onun veli’si vardı. Babası vardı. Babasının görevi, onun mutlu, güvende kalmasını sağlamaktı. Ona hakaret edilmediğinden, küçük düşürülmediğinden, onun her türlü kötü davranıştan -fiziksel, duygusal, ruhsal- korunduğundan emin olmaktı. Babanın rolü buydu. O nikahı gerçekleştirdiğinizde, kabul ettiğinizi söylediğinizde o rollerin hepsi sizin üzerinize geçti. Ona, babasından bile daha çok sahip çıkmanız, onu korumanız gerekiyor. Çünkü onunla olan ilişkiniz daha da ileriye gidiyor. O, çocuklarınızın annesi. Burada daha fazlası var. Yani onun etrafında bir siper olmalıydınız. Aynı zamanda evlatsınız. Annenizin, babanızın evladısınız. Ve bu din bize, anne-babamıza uff bile diyemeyeceğimizi öğretiyor. Anne-babanıza hiçbir şekilde sesinizi yükseltemezsiniz. Şimdi siz iki farklı yöne doğru çekiliyorsunuz. Eşinize karşı olan bu muazzam yükümlülükleriniz var. ‘misakan galiza (Nisa, 4:21)’ Kur’an, ona ‘ağır bir anlaşma’ diyor. Evlilik basit bir şey değil. Diğer taraftan, anne-babanıza karşı bu muazzam sorumluluklarınız var. Ve bazen size seçtirtirler. “Hangisine iyi olacaksın?” Ve sizin işiniz aslında bir sınır çekip, “Eşim için bunu yapacağım. Onunla böyle ilgileneceğim. Ve onu böyle koruyacağım.” demek ve anne-babanızı şundan haberdar etmek: “Bana her ne istiyorsanız söyleyebilirsiniz. Dövün, sövün. Ben sizin çocuğunuzum. Ne istiyorsanız yapın. Sorun değil. Ben katlanırım. Ama ona dokunamazsınız. Ona bir şey söyleyemezsiniz. O, sizin değil. O sizin sorumluluğunuz değil. Ve o, sizin çocuğunuz değil.”
Özellikle benim geldiğim kültürde, kız evlenirken ne derler bilir misiniz? “O, bizim kızımız gibi. Sanki ailede yeni bir kızımız varmış gibi.” derler. O kelimeleri duyduğunuzda gözünüzü dört açın! Kızlar, sizi iyice uyarıyorum! Çünkü onlar, “O, bizim kızımız gibi” dediklerinde, sorunlar belirmeye başlıyor. Sadece birkaç hafta sonra, nasıl yemek yapmadığınız ya da çok tuzlu yemek yaptığınız veya çok tembel olduğunuz ve temizlik yapmadığınız ile ilgili yorumlar olacak. Bir şeyler başlayacak. Hayır, hayır. Bu kadın ile kocasının ailesi arasındaki ilişki öncelikli olarak karşılıklı saygı ilişkisi. Ona saygıyla davranılmalı ve o, saygıyla davranmalı. Haklar ve zorunluluklara gelince, hanımınızın anne-babanıza itaat etme gibi bir zorunluluğu hiçbir şekilde yok. Üzgünüm. Buna bunca zamandır inandığınız için üzgünüm. Ama eşinizin, anne-babanıza itaat etme gibi bir zorunluluğu hiçbir şekilde yok. Ve eğer onu, anne-babanıza itaat etmesi ve onlara hizmet etmesi konusuna zorluyorsanız, adaletsizlik yapıyorsunuz. Yanlış yapıyorsunuz. Siz bir kavvam değilsiniz. Allah’ın sizi yaptığı kavvam değilsiniz. Onunla ilgilenmeniz gerekiyordu. Aileye bir hizmetçi getirmediniz. Ve ona, “Sabırlı olmalısın. Onlar yaşlı. Ne isterlerse söyleyebilirler.” diye dersler vermemeniz gerekiyor. Hayır, hayır.
Kendi ailemiz bile yanlış bir şey yaptığında Allah, bizlere adaleti savunmamızı emrediyor. “ve lev ala enfusikum evil valideyn vel ekrabin (Nisa, 4:135)” Kendinizin aleyhine savunmanız gerektiği anlamına gelse bile adaleti savunmalısınız. Yani eğer yanlış bir şey yaptıysanız, onu üstlenmeniz gerekiyor. Ve eğer anne-babanız yanlış bir şey yaptılarsa; aslında sevgi ve saygıyla, başınız aşağıda, mütevazı bir ses tonuyla onları yine de bilgilendirmelisiniz: “Bunu yapamazsın anne. Üzgünüm. Bunu yapamazsın. Baba, bu doğru değil. İzin vermeyeceğim. Sen benim babamsın ama o hakları çiğnemene izin vermeyeceğim. Çünkü Allah sana sormayacak. Eşimin üzerinde kavvam olup olmadığımı Allah bana soracak.” Eğer o siper olamazsanız, o zaman Allah’ın sizden bir koca olarak beklediklerini ihlal ediyorsunuz. Bunu anlamak çok önemli. Bu arada, insanlar bunu dinlerken, ilk başta da demiştim. Şöyle söyleyen kayınlar olacaktır: “Ama biliyorsun, eşlerinin ailelerine kötü davranan gelinler de var. Onlarla ilgili bir hutbe vermedin. Sadece bizim ne kadar kötü olduğumuzla ilgili hutbe verdin. Peki ya onlar? Onlar da ayakkabı fırlatıyorlar. Çılgın şeyler yapıyorlar. Onlardan da bahset!” Bahsedeceğim! Ama bir hutbede sadece bir şey yapabiliyorum. Teker teker. Geliyor:) Ama şimdi, bir problemle başa çıkmamız gerekiyor. Bu arada, bir kötülük diğer kötülüğü haklı çıkarmaz. ‘Onlar da yapıyor’ demek, var olan diğer yanlıştan kurtulmaya mazeret değildir. Bizler kendi ailemizde olan durumu değerlendirmeliyiz. Bu tür bir yanlışlık oluyor mu? Çünkü eğer oluyorsa, Allah soracak.
Rasul (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: ‘En iyi olanlarınız, ailelerine en iyi olanlardır.’ Sizinle paylaşmak istediğim bu son kısma dikkat edin lütfen. Dikkatinizi çekmek istediğim 3 çeşit kötüye kullanma var. 3 çeşit suiistimal. Bunlardan ilki, en kötüsü. En kötüsü fiziksel suiistimal. Bu, söz konusu bile olamaz. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kesinkes “Allah’ın kadın kullarına vurmayınız.” Kesinkes! “Allah’ın kadın kullarına vurmayınız.” Allah’ın Elçisi (sallallahu aleyhi ve sellem) “Kadınlara vurmayın.” diyebilirdi. ‘Kadınlara vurmayın.’ çünkü Allah’ın kadın kulları kadınlardır. Ama o kelimelerin gücü şu; onlara ‘Allah’ın kadın kulları’ dediğinizde, onların sahibi kim? Allah. Ve eğer başkasının malına bulaşırsanız… Mesela eğer benim arabamı mahvetseydiniz, benim arabamı rencide etmediniz. Kimi rencide ettiniz? Beni rencide ettiniz. Eğer benim çocuğumun peşinden gitseydiniz, sadece benim çocuğuma hakaret edip suiistimal etmiş olmazsınız. Kimi suiistimal etmiş olurdunuz? Beni! Ben sizin peşinizden gelirim. Anlıyor musunuz? Eğer onlar Allah’a aitse ve siz onlara vuruyorsunuz. Peşinizden kim geliyor? Allah geliyor! Dikkat edin! Onlar Allah’a aitler. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) söylediği şey bu. Yani fiziksel suiistimal kesinlikle söz konusu bile olamaz. Söz konusu bile olamaz! Tersini söylemek isteyen her kim varsa, cumadan sonra burada takılacağım. Sizinle konuşabilirim.
İkinci çeşit suiistimal duygusal olan. Duygusal suiistimal sözlü olabilir. Erkek ortalıkta olmadığında, ailesi gelip diyebilirler ki: “Bu arada, sen sadece az bir zaman için buradasın. Ne zaman istersek senden kurtulabiliriz. O benim oğlum!” Ve koca eve geldiğinde diyorlar ki: “Nasılsın? Çok tatlısın. Çok kibarsın.” Ve bu kız çıldırıyor. “O, ortalıkta olmadığı zaman şeytana dönüyorlar. O olduğu zaman melek oluyorlar. Ben kocama onların deli olduklarını söylemeye çalıştığımda, o diyor ki: ‘Neden bahsediyorsun sen?! Onlar çok hoşlar. Sen delisin!’” Ve bu bir tür duygusal suiistimal. Eşler arasında güven dolu bir ilişki olmalı. Eğer güven yoksa, hiçbir şey yok demektir. Hiçbir şey yoktur. Bu, kan bağıyla oluşan bir ilişki değil. Evlilik bir anlaşmadır. Bu demek oluyor ki, hayatı birlikte yaşamayı kabul ettiniz. Ve bu, en yüksek seviyede güveni gerektirir. Eğer hanımınızın size söylediği şeylere bile güvenemiyorsanız, eğer size sürekli yalan söylediğini düşünüyorsanız; o zaman bu evliliği evlilik yapan şey orada değil. “Ona inanamam. Buna inanamam.” demeniz… Eğer inanamıyorsanız, o zaman doğru evlilikte misiniz bilmiyorum. Temel olan bir şey, suiistimalden çok daha derin olan bir şey yanlış gidiyor. Evliliğin içinde güven bile kalmamış. Duygusal suiistimal bazen sözlü olur. Bazen, sözlü bile olmaz. Bazen size nasıl bakıldığıdır. Bazen insanların etrafınızda nasıl oturduklarıdır. Hanım odaya giriyor, onlar kalkıp gidiyorlar. Yüzlerini bu tarafa bile çevirmiyorlar. Seslerinin tonunu değiştiriyorlar. Bazen ‘ve aleykumesselam’ deme şeklidir. Gelin ‘esselamu aleykum’ diyor, kayınvalide ‘ve aleykumesselam, hıh!’ diyor ya da hiçbir şey demiyor bile. Hiçbir şey dememek de baya kötü bir davranıştır. Sonra da dönüp diyebilir ki: “Ben ne dedim ki! Hiçbir şey demedim!” Bu, duygusal suiistimaldir. Ve bu, kabul edilemez.
Suiistimallerin sonuncusu benim için en korkutucu olanı. Ve o, manevi suiistimal. Yanlış bir şey yapılıp dinden bir şeyler alıntılandığında… Allah diyor ki: “Anne-babaya iyi davranman gerekiyor. İslam sana bunu mu öğretiyor?!” Yanlışı yaparlar ve sonrasında bütün bu saçmalıktan tamamen masum olan Allah’ı, O’nun kitabını ve O’nun Elçisini (sallallahu aleyhi ve sellem) hatırlatırlar. Ve bu aslında, ailelerimizde süregelen dinsel ya da manevi şantaj ve suiistimal. Bunun, sizin ailenizde bitmesi gerekiyor. Şuanda sadece erkeklere konuşuyorum. Anne-babalara kızgın değilim. Başka kimseye kızgın değilim. Size bile kızgın değilim. Sadece sizleri ve kendimi gerçekliğe döndürüyorum. Bakın, anne-babamız kötü değiller. Değiller. Belli bir kültürde yetiştirilmişler. Belli bir çevrede yetiştirilmişler. Alışageldikleri bazı kaideleri var. Ve o şeylerin bazıları doğru değil. Ama onlar bunu fark etmiyorlar. Akıllarında neyin doğru olduğunu düşünüyorlarsa onu yapıyorlar. Kimse kasıtlı olarak kötü değildir. Bazı kadınlar, eşlerinin aileleri hakkında buna inansalar da, kimse isteyerek kötü değildir. Herkes sadece çok farklı bir bakış açısından düşünüyor. Ama siz ortadasınız. Sizi çeken iki farklı dünyanın ortasındasınız. Mantığın ve adaletin sesi olmalısınız. Bunun ne demek olduğunu biliyor musunuz? Bazen anne-babanızın tarafını tutmanız gerekecek. Ve bazen de, eşinizin tarafını tutmanız gerekecek. Çünkü kimse her zaman haklı değildir. Ve bazen siz de hata yapacaksınız. Ve sonrasında hata yaptığınızı itiraf etmeniz gerekecek. Bunun da olması gerekecek. Yani içinde bulunduğunuz bu rol -içinde bulunduğunuz bu orta rol- çok zor bir rol ve sürekli eleştiriye maruz kalacağınız bir rol.
Birisi sizi her zaman eleştirecek çünkü her ne karar verirseniz verin, kararınız birini üzecek. Adam olmada tebrikler:) Erkek olmak bunlarla beraber geliyor. Oynamanız gereken rol bu. ‘erricalu kavvamune alennisa’ Tebrikler. Bu, Allah’ın bize verdiği rol. Eğer bunu anlamazsanız, o zaman bu ayetin, Allah’ın bize verdiği bu mutlak otorite ile ilgili olduğunu ve otoritemiz altındaki kadınlara ne istersek yapabileceğimizi düşünürsünüz. İlk olarak, kıyam kelimesinin otoriteyle alakası yok. Dediğim gibi, aktif olmakla, kendini sürekli kontrol etmenle ve ilişkinin sağlıklı bir biçimde devam ettiğinden emin olmanla, bağlılıkla, sebat ile ilgili bir kelime kıyam. Ondan adalet anlamına gelen istikameh kelimesi geliyor. El-‘adl bile. İstikameh’nin anlamlarından bir tanesi de el-‘adl’dır. Kadınlara adaletle davranırlar.
Sizinle paylaşmadığım, benim en sevdiğim anlamlardan bir tanesi de ‘kum’. Kıyam’dan el-kast anlamına gelen ‘kum’ kelimesi geliyor. Erkeklerin, kadınları için sadece ilgilenme ve koruma anlamında orada olmamaları gerekiyor. Aynı zamanda kadınlarına bir amaç ve yön verme konusunda da orada olmalılar. Bir bakıma aslında, eşlerine kılavuzluk yapmalılar, tavsiye vermeliler. Yapmanız gereken işte bu. -“Hey, bu hedefine ulaşmana yardım edeyim. Şu hedefine ulaşmana yardım edeyim.” Özellikle kötü aile durumlarında, eskiden hedefleri olan kadınlar var. “Yetimhane açmak istiyorum. Bunu yapmak istiyorum. Kitap yazmak istiyorum. Şunu yapmak istiyorum.” Ve onlardan hiçbirini yapamıyorlar. Onları kim cesaretlendirmeli ve o kapıyı onlara açıp “Evet, yapmalısın. Biraz kötü yemek yapıyorsun, biliyorum ama aynı zamanda kitap da yazabilirsin. Onun üzerinde çalışmalısın.” Onları cesaretlendirmesi gereken kimdi? O, koca olmalıydı. O kapıyı o açmalıydı. Allah (azze ve celle) bizlere ve çocuklarımıza zihinsel olarak kavvam gibi yetişme kabiliyeti versin ve ailelerimizde olan suiistimallerin bitme nedenleri bizler olalım diye dua ediyorum. Bu hutbeyi siz eve gidin ve kavga başlatın diye vermiyorum. Bu yüzden bu hutbeyi vermedim. Hanımlar, siz gidip “Hey, bu videoyu izle” diyesiniz diye vermedim. Böyle yapmayın. Bu hutbeyi o yüzden vermedim. Erkekler kendi durumlarını değerlendirsinler diye verdim.
Bu davranış, benimsediğimiz bencilliğin bir parçası. Herkes bir hutbe ya da bir ders duyuyor ve ‘Bu, benim haklarım için çok güzel olacak’ diye düşünüyorlar. Herkes, ‘Bu, benim sorumluluklarım için güzel olacak’ diye düşünmeli. Bu dinde bencil olmayın. Bu din, en başta sizin Allah’a hizmet etmenizle ilgili. O yüzden biz kendimizi değerlendiririz. Ve geri gidip bu şeylerden bazılarını uygulamaya geçirmeye çalıştığınızda bile merhametle uygulayın. Anne-babanız yanlış yapıyor olsalar ve siz onları düzeltiyor olsanız bile siz polis memuru değilsiniz. Hakim değilsiniz. Hâla bir oğulsunuz. Onları düzeltecek olsanız bile; sevgi, merhamet ve ilgiyle düzelteceksiniz. Bu konuda ince düşünceli ve dikkatli olacaksınız. Allah (azze ve celle) bizlere o duyarlılığı versin, ki böylece Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) o sözlerini gerçekten yerine getirebilelim:] “Sizin en iyiniz ailesine en iyi olandır.” Ve o, “En iyiniz, iyi ailelere iyi olanlarınızdır.” demedi. Kötü bir aileye sahip olsanız bile, yine de elinizden gelenin en iyisini yapmalısınız. “Ve ben aileme karşı en iyi olanınızım.” Allah (azze ve celle) bizi daha da iyi aileler yapsın ve ailemize karşı adaletli olanlardan kılsın.
Nouman Ali Khan
Çeviri: gencmuslumanlar.com
Nouman Ali Khan Derslerini facebook.com/ noumanalikhanturkce sayfasından takip edebilirsiniz.
Nouman Ali Khan Türkçe Altyazılı Videolar İçin Tıklayın.
Video neden silindi acaba ?